‘’Silifkeliler, kapı gıcırtısına bile oynar’’ derler... Göksu Nehri’nin ortasından geçtiÄŸi, Büyük Ä°skender’in komutanlarından I. Seleukos’un kurduÄŸu, bir zamanların ünlü kenti Seleukeia’nın bugünkü sakinleri, ÅŸimdi düğün alayı gelse, oynayacak durumda deÄŸil. Bu çılgın rutubette kimsenin kolunu kıpırdatacak hali yok... GüneÅŸin altında kavrulan TaÅŸ Köprü, sokaklar ve evler bir yana, devam etmek zorunda olan günlük yaÅŸamın içinde, her fırsatta, yapılan tek ÅŸey gölgelere kaçmak...Bugün herkes kentin arkasından yükselen Toroslar’ın soÄŸuk rüzgarlarını mumla arıyor. Kıvrıla kıvrıla, başını alıp giden Göksu Nehri’ne ayak uydurmaya çalışan kent, ister istemez bir yerlerde soluklanıyor. Ä°nsanlarıysa, çalışmak zorunda. Sökün ve KurtuluÅŸ köylerine, minibüsler dolup dolup kalkıyor, asmaların altındaki kahvelerden, üzerinde leyleklerin yuva yaptığı telefon direklerinden geçip, balıkçıların ekmek parası Paradeniz Dalyanı’ndan geri dönüyorlar. Yol üzerinde, genç, yaÅŸlı kadınlar, böğürtlen topluyorlar. Böğürtlenlerin tutkulu renkleri, onların çökmüş omuzlarıyla bariz bir tezat oluÅŸturuyor. OÄŸlunun böğürtlen tarlasında çalışan kadın, ‘’Kendimi bildim bileli çalışıyorum. Okumak için neler vermezdim...’’ diye isyan ediyor. Galiba, bu sıcakta, herkesin isyan etmeye hakkı var... Ovaya hakim Silifke Tepesi’nin üzerindeki kale, bir zamanlar zenginlerin yaÅŸadığı bu kenti seyrediyor. Saray Mahallesi, o günlerden kalma. Bugün, Silifke, içinden geçerken fazla dikkat çekmeyen, civarındaki tarihi görmek isteyenlerin dışında pek turistin uÄŸramadığı, yazları sineması kapanan, sakin bir kent. Oysa, bu sadeliÄŸin kendine has bir güzelliÄŸi de var. Kentteki modern yaÅŸama raÄŸmen sokaklarda ÅŸalvarları ile halkı görmek mümkün. Üç tekerlekli motorları da...BEÅž ÇAYININ YANINDA BATIRIKKüçük römorku eÅŸya yüklü, genellikle maviye boyanmış, bir üç tekerli gördünüz mü kullanan Say Mahallesi’nden demektir. Üç tekerli, biraz da yoksulluk demektir... Kimisi, zamanında, Almanya’ya gidip kendini kurtarmış, kimisi bu mahallenin dar sokaklarında sıkışıp kalmış. Kayalara oyulmuÅŸ kaya mezarlarının üzerine kurulu Say (Kaya) Mahallesi, aynı zamanda ‘’Müzisyenler Mahallesi’’ olarak da biliniyor. Düğünlerde Silifke’nin yerli havalarını çalan davulcular ve klarnetçiler buradan çıkıyor.Günlerde tepsi çalan kadınlar belki yok artık ama hálá beÅŸ çayının yanında batırık verilmezse misafirin suratı asılıyor. Türkülerle birlikte anılan oyunlar da hálá meÅŸhur; ‘’Ham Çökelek’’, ‘’Keklik’’, ‘’Silifke’nin yoÄŸurdu’’ ...Buraya gelince birden fark ettim; çocukluÄŸumdan beri dilimden düşürmemiÅŸim; ‘’Silifke’nin yoÄŸurdu, ah seni kimler doÄŸurdu, seni doÄŸuran ana, bal ilen mi yoÄŸurdu...’’ Şıkır şıkır, kaşıklar yerine, parmaklarımı ÅŸaklatarak, neÅŸelendiÄŸim bir oyundur bu. Bugün hálá Silifke deyince, aklıma yoÄŸurt gelir. Åžimdi, ilk kez bu kente gelip, bir zamanlar meÅŸhur olduÄŸu söylenen yoÄŸurdundan tadamamak, çocukluÄŸa ait bir umudu boÅŸa çıkardı sanırım. Silifke’de, yoÄŸurtçu yerine, bol bol tantunici var. Yazın başıboÅŸluÄŸu içinde, gençler, tantunicinin birinde toplanmışlar, bazıları da Göksu kıyısında yürüyorlar. Tatil var akıllarında, sıcaÄŸa en az aldıran onlar. Öyle sıcak ki, neredeyse birileri dayanamayıp, Göksu’nun yeniden taÅŸmasını dileyecek. 1960’larda nehir iki kez taÅŸmış, kent sular altında kalmıştı. Mevsimden mevsime, yeÅŸil, mavi karışımı bir renk alan Göksu, bazen yine taşıyor, ama eskisi gibi deÄŸil. Nehir, daÄŸlardan denize taşıdığı tortularla meydana getirdiÄŸi deltayı ikiye bölüyor ve 260 kilometre sonra, Silifke’de, Akdeniz’e ulaşıyor. Gölleri, kumulları, flora ve faunasıyla, kendi içinde bir ekosistem olan Göksu Deltası, Akdeniz’in en önemli sulak alanlarından. Türkiye’de yaÅŸayan 450 kuÅŸ türünün 332’si buranın misafiri. Akdeniz fokları, susamuru, porsuk gibi memeli hayvanlar ve sürüngenler de burada barınıyorlar. Sahili, deniz kamplumbaÄŸalarının da üreme alanlarından biri. 1990’da Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmeden önce, delta, gerek bugün atıl durumda olan SEKA kağıt fabrikası, gerekse yapılaÅŸma nedeniyle ciddi bir tehdit altındaydı. Bugün hálá, kimyasal tarım ilaçları ve gübreler, doÄŸal yaÅŸamı olumsuz etkiliyor. Bunlara ÅŸimdi atıklarıyla deltayı kirletecek, tersane yapım projesi eklendi. Ayrıca bir süredir Göksu’da yapılması planlanan Kayraktepe Barajı projesi gerçekleÅŸirse, nehrin taşıdığı tortular baraj gölüne çökecek, delta beslenemeyecek, erozyon riski fazlalaÅŸacak, tarım alanları ve balıkçılık zarar görecek. KOCAMAN BÄ°R MUZ ORMANINDAYIMSilifke’nin çıkışında, çıplak ampul ışığı altında, çilek satanlar sıralanmış. O gün toplanmış, küçücük, tatlı çilekler... Silifkeliler’e, ‘’Toroslar’ın yörükleri’’ dendiÄŸi günler geride kaldı. Göçebelik sonuna yaklaÅŸtı. Eskisi gibi yaylalara çıkan da pek yok artık. Toprak önemli. Silifke Ovası’nda, buÄŸday, bakla, yer fıstığı, çeltik, domates yetiÅŸtiriliyor, en çok da çilek... GazipaÅŸa’nın da çileÄŸi dillere destan. GazipaÅŸa- Anamur arası muz bahçeleriyle dolu. GeniÅŸ, yeÅŸil yaprakları ve üzerlerinden sarkan muzlarla, çok güzel aÄŸaçlar. Yol boyunca, satıcılar, muz hevenkleri asmışlar. Anamur’da bir muz serasındayım. Burayı, daha yapay bir yer olarak hayal etmiÅŸken, kocaman bir muz ormanının içinde buluyorum kendimi. Seranın sahibi Hasan Bey’i dinliyorum: ‘Ben çocukken böyle seralar yoktu, açıkta büyürdü muzlar. Åžimdi bu tarafta don oluyor, baÅŸa çıkamıyoruz. Zaten bebek gibi bakmak gerek. Bir aÄŸaç bir kez meyve veriyor, ‘doÄŸurdu’ deriz biz buna. DoÄŸurduktan sonra da ölüyor, öleceÄŸini bile bile doÄŸuruyor...’’Kızkalesi’nde gece... Lacivert deniz, sonsuz bir fon gibi gökyüzüne uzuyor. Kale, denizin ortasında bir ışık yumağı. Çirkin binaları, tabela karmaÅŸasını ve sessizlik korkulacak bir ÅŸeymişçesine, sahildeki otellerde çalınan canlı müziÄŸi geride bırakınca, ancak kalenin gizemini hissedebiliyor insan. Efsaneye göre, Korykos Kralı’nın üzerine titrediÄŸi, güzel bir kızı vardır. Böyle bir kıza sahip olabilmek için, yıllar boyu Tanrı’ya dua etmiÅŸtir. Bir gün, saraya gelen kahine, kızının geleceÄŸini sorar. Kahin önce cevap vermeyi reddeder ama sonunda, krala, biricik kızının bir yılan sokması sonucu öleceÄŸini söyler. Buna engel olmak için, kral, kıyıya yakın bir adacık üzerine bir kale yaptırır ve kızını buraya kapatır. Bir gün kral kızına bir sepet dolusu üzüm gönderir. Sepetteki yılan, kızı sokarak öldürürür. Kral, kehaneti kendi elleriyle gerçek kılmıştır.Elbette, bu sıcaklar geçecek. Hafif bir esinti yeter. O zaman, belki, herkesin neÅŸesi yerine gelir. Böğürtlen toplayan kadınlar biraz olsun rahatlar, kimse Göksu’nun taÅŸması için dua etmez artık, bakarsınız birileri de kapı gıcırtısına oynar... Narlıkuyu’da, Roma dönemine ait Poimenios Hamamları’nın kalıntıları arasında bir mozaik var. Adı, Üç Güzeller. Mozaikte, Zeus’un yarı tanrıça kızları, çıplak olarak, kumru ve keklikler arasında dans ediyorlar... Gerçekten de, keyifleri öyle yerinde ki, bakmaya doyamıyor insan. Birden, bir görüntü beliriyor gözümün önünde; çıplak güzeller, kaşıkları takmışlar, kıvırta kıvırta bir türkü söylüyorlar: ‘’Silifke’nin yoÄŸurdu, ah seni kimler doÄŸurdu, seni doÄŸuran ana bal ilen mi yoÄŸurdu...’’BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMAnemurium’un toprak altında kalmış mozaiklerini görmek Uzuncaburç’u gezdikten sonra, meÅŸhur kengel kahvesi içmekGazipaÅŸa Koru Plajı’ndaki doÄŸal havuzlardan denize girmekGöksu Deltası’nı, İçel Özel Çevre Koruma Müdürlüğü rehberliÄŸinde gezmek Gün batarken, Kızkalesi’ni seyretmek Anamur Burnu’ndaki fenere tırmanıp, açık denizi seyretmekBol bol muz ve çilek yemekÄ°skele’den Mamure Kalesi’ne yürümekGazipaÅŸa- Anamur- Silifke güzergahını karavanla gezmek TaÅŸucu Amfora Müzesi’nde amforaları görmek Â
button