Güncelleme Tarihi:
Mücadele, azim, direnç, inat, umut…
Bu aralar bu duygularla içli-dışlı yaşarken…
Yolumda düşe kalka yürürken…
Olumsuz şeyler üst üste gelmişken…
Ama inatla yaşamaya devam ederken…
Hayatın yükünü omuzlarımda hissetmişken…
Bu yüklerin altında ezilmemeye çalışırken…
Sevdiklerim, kalbime aldıklarım gittiğinde, yaralarım kanarken…
Değer verdiğim insanlar -hele hele çok sevdiklerim- beni şaşırtırken…
Beni kıranlara, beni üzenlere ‘susarak’ sessiz kalarak cevap verirken…
***
İşini aşkla yapan insanların aldığı içler acısı karşılığa bakakalırken…
Üretmenin, çalışmanın hazzını anlamayıp, bu mutluluğu yaşamayanlara, anlatmak için çabalarken…
Yaşadığım ülkenin ve insanların yaşadığı dramlara içim acırken…
Sevginin çok şeyi değiştirdiğini göremeyenlere kalbim dağlanırken…
Aşkın dünyayı güzelleştirdiğini fark edemeyenleri gördüğümde sol yanımda bir şeyler koparken…
***
Dönem dönem hepimizin yaşadığı şeylerdir yukarıdaki saydıklarımın hepsi ya da bir kaçı.
Umutsuzluğa kapılırız önce, yukarıdaki bu durumlardan biriyle ya da bir kaçıyla karşılaştığımızda.
İçimiz, kalbimiz gerçekten acır o anlarda. Hayat dizginleri ele almışken…
Ardından kısa ya da uzun bir zaman dilimi sonrasında toparlanır ve kaldığımız yerden devam ederiz yolumuza.
Yürüdüğümüz bu yolda; gün gelir çiçekler açar, gün gelir ayağımıza çakıl taşları batar.
Çakıl taşlarının acıttığı dönemlerde, kendime hakim olmasam…
Tüm bunları yaşadığım hayata karşı vereceğim cevap çok acı olur ama sessiz, sakin kalarak cevap veriyorum.
Bazen öyle bir an geliyor ki…
Bu sefer avaz avaz cevap vereceğim diyorum. Ama bir bakıyorum ki yine ‘Sus’ demişim kendime her defasında.
İşte cevap vereceğim dediğim o anlarda beni susturan hep yeni bir şeyler oldu. Mesela yeni bir kitap, yeni bir şarkı, yeni bir film, yeni açmış bir gül, yeni bir hayal, yeni tanışılan bir arkadaşın telefondaki sesi, yeni bir aşk, yeni bir parfüm, yeni bir yazıya başlamak…
***
Tam da bunalmışken…
‘Bu kez olmadı, olmayacak’ diye kendime seslenirken…
Yukarıdaki saydıklarımı gördüğüm ve umudumun tükenmek üzere olduğu, ‘Sen kazandın ey hayat!’ demeye ve yelkenleri suya indirmeye hazırlandığım bir anda…
Bir şey oldu ve o an durdum.
Sustum.
Yenilmedim bu kez de…
Son anda…
Evet yine yenilmedim ve sustum.
Susarak cevap verdim hayata.
Neden?
Nasıl?
Ne oldu da…
Merak ediyorsunuz değil mi?
Yeni bir şey buldum, yine hayata galip geldiğim.
Yeni bir yıl!
Yepyeni, pırıl pırıl, içinde nice umut, güzellik saklayan, heyecan veren, sürprizler planlayan, kalbimizi, bizi, hayatımızı baştan aşağıya yenilemeye hazır bir yenilik!
İçimizdeki tomurcuk…
Yeni günler, yeni bir hayat, yeni bir sayfa…
Acısıyla, tatlısıyla, hüznüyle, sevinciyle yaşadığımız koca bir yılı daha devirdiğimiz şu günlerde; yukarda saydığım, yaşadığım umutsuzlukları, olumsuzlukları bir anda yerle bir etti gelen yeni yıl.
Düşlerimi çiçek açtırdı, umutlarımı yeşertti, içimin ışıklarını yaktı, yaşama bağladı beni. Yeni bir aşk gibi…
Gecenin sabaha, kışın bahara, goncanın güle döndüğünü düşünerek…
Kendinizi mutsuz hissediyorsanız, umutsuzsanız, hayat maratonunda yorulduysanız, bir şeylerden ümidinizi kestiyseniz bu günlerde…
Her şeyi bırakın bir kenara.
Kendinize yeni bir şey alarak başlayın yeni yıla, yeni günlere. Mesela çok küçük de olsa yeni bir eşya ya da kendinize yeni bir ‘ben’ hediye ederek...
Bakın nasıl da değişecek, nasıl da güzelleşecek her şey.
Gelen yeni yıl ve yaşayacağınız hayat sizin. Başkasının değil.
Bu hayat sizin…
Bu yüzden…
Varsa bir amacınız, varsa yapmak istedikleriniz, varsa gidecek bir yolunuz…
Bir an önce…
Hadi…
Gelen yeni yılla hayatınıza yeni bir şeyler katmaya…
Yeniden başlamaya…
Ama içinizden gelerek...
Kalbinizdeki o güçle…
Ruhunuzla!