Güncelleme Tarihi:
Bir portre : Zehra YİĞİTER
Mimar Şair
Trakya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunu Zehra Yiğiter, ‘‘Kupkuru sözcüklerle yaşamsal bir tat vermeyen şiir, bence şiir değildir’’ diyor
UZUN zamandır şiirle ilgilenen Zehra Yiğiter, 1964 yılında Antalya'da dünyaya geldi. 1991 yılında Trakya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ni bitirdikten sonra bin süre serbest mimarlık yaptı. Yaklaşık sekiz yıldır da TMMO Antalya Mimarlar Odası Şubesi'nde ‘‘Mesleki Denetim Görevlisi’’ olarak çalışıyor.
ŞİİR VE EMEK
‘‘İki Ölü Kanarya’’ adlı ilk şiir kitabındaki ilk şiirinin dizelerinde ‘‘Korkuya tutsakladığın/Düşlerimi geri ver/Ayrıntıya kilitlediğin/Sözlerimi geri ver/Art arda öldürdüğün/Kuşlarımı geri ver’’ derken kimlere sesleniyor dersiniz?
Mimar-şair Yiğiter'e göre hiç kimse şiire en mükemmelini yazarak başlayamaz. Şiir emek verdikçe güzelleşir, biçimlenir.
Büromuzun iki camı açılmıyor. Böyle çizilmiş mimarın biri tarafından. Camlar kirli çünkü silinmiyor, sütun yapılmış dışarıya geçilmiyor. Konuklarımız kirli camların ardından at gözlüğünden bakar gibi bakıyorlar güzelim Kaleiçi manzarasına. ‘‘Manzaranız çok güzel’’ diyen mimar Yiğiter'e, ben de ‘‘Ama bir meslektaşınız tarafından manzara kirletilmiş’’ dedim. Yanıt vermedi, sadece güldü...
GERİYE ŞİİR KALIR
Bir şiirinde ‘‘Görmeyen kentin duvarlarında/Bir yanardağ gibi patlıyor sevda’’ diyen Zehra Yiğiter, şiir dünyasını şöyle anlatıyor:
‘‘Yaşamın kaynağı zıtlıklar arasındaki uyum, devinim ve denge olunca, insana ne zavallı bir kul, ne dünyayı kasıp kavuran zalim bir efendi olmak yakışır. İnsana yakışan şiirdir, insana insanı arattıran ve bulduran da... Şiirlerim okunurken,(bu yanlışı çok yapıyor ve şairin yaşamı konusunda fikir yürütmeye kalkıyoruz)yaşanan olaylardan kaynaklandığı düşünülmemelidir. Şair, yaşanan olayları kağıda geçiren kişi değildir. Bu durumda ortaya çıkan şey şiir olmaz. Şiirin varlığını reddetmiş oluruz. Şiir, bir olay ya da bir öyküyü anlatmak zorunda değildir. Aynı zamanda yazan bir şiir okuru olarak, şiirden çok fazla beklentim var. Şiir beni sarssın istiyorum. İyi bir şiiri okuduktan sonra ‘‘ben bunu yaşamış, ama adını koyamamıştım’’ demeliyim. bir hüzün, bir öfke, sevinç ya da acı duymalı, yani sarsılmalıyım. Kupkuru sözcüklerle yaşamsal bir tat vermeyen şiir, bence şiir değildir.’’
ŞİİR ÜZERİNE
Arkadaki İnsan
Sevgili Ş,
Söylediklerin belli bir şiir anlayışına göre doğru. Oysa bir yargı verirken bütüne bakmak, öbür anlayışları da gözönünde tutmak gerekir.
‘‘Şairin işi şiir yazmaktır, kendini sergilemek değil’’ diyorsun. Şairin işi elbette şiir yazmaktır, ama yazdığı şiirlerde kendini sergiliyorsa ne olacak?
‘‘Bu şiirler kötü, çünkü kendini sergilemişsin!’’ denebilir mi? Geçen mektubumda da söyledim, şiirin arkasındaki insanın, şairin görünmesi şiirin bir özelliğidir, niteliğini belirlemez.
Herhangi bir okur öylesinden hoşlanır ya da hoşlanmazsa, bu özellik salt okur için bir nitelik ölçüsüne dönüşür.
Sorun okurun kendi eğilimi, beğenisi sorunudur: Okur şairin bir özelliğini değerlendirmiştir...
Biliyorsun, ben insansız şiirlerden pek hoşlanmam, ama insansız şiirlerin iyi şiir olamayacağını da söyleyemem. çünkü, tıpkı Melih Cevdet Anday gibi, şiirin nerede, nasıl karşıma çıkacağını bilmiyorum.
Şiirin arkasındaki insan deyince, mektubunda yaptığın gibi, sözü şairin kendisini sergilemesine getirmen çok yanlış.
Şair iki türlü görünür şiirin arkasında: Bir doğrudan kendini anlatır. Diyelim başından bir olay geçmiştir, onu anlatır, birine aşık olmuştur, aşkını dile getirir, çeşitli duygularını, düşüncelerini aktarır.
Ne var ki sürekli sözcüklerle oynayan, her şeyi örten, belirsizliklere yaslanan şairlerde arkadaki insanı görmek daha güçtür.
Giderek insansızlaşabilir şiir...
Dinlersin, okursun, bakarsın, ne dediğini çıkaramaz, bir insana dokunamaz, hele tadına varabildiğin bir müziği de yoksa, bırakırsın...
Başka bir soru: Şiirin arkasındaki insan her zaman şairin kendisi midir?
Orhan Veli'yi düşün: Bir bakarsın, küçük bir çocuktur, bir bakarsın az gelirli bir memur, derken bıçkın bir kabadayı, derken evli barklı bir adam, derken işsiz güçsüz bir şaiir...
Onun şiirlerinden yaşamını çıkarmaya kalkarsa çok yanılır insan.
Orhan Veli konumuz için çok güzel bir örnek.
Peki, onun şiirine kişiliğinin yansımadığı söylenebilir mi?
İnsansız değil, tersine, çok insanlı bir şiir yazıyor, başkalarının ağzından da konuşuyor, ama kişiliğinin biçemine yansıyışı da çok güçlü... Bir tiyatro oyuncusu gibi öykülediği insanları yaşıyor, kişiliğini onlara taşıyor. Orhan Veli çocuk olsa öyle bir çocuk, memur olsa öyle bir memur, kabadayı olsa öyle bir kabadayı olurdu diye düşünüyor insan.
Özetlersek, şiirin arkasındaki insan konusu şairin kendini sergilemesinden daha kapsamlı bir konu...
Bu noktada şu soru geliyor akla:
Kimi şairler kendilerini sergilemekten, yaşamlarıyla ilgili ipuçları vermekten neden kaçınırlar?
Bu soruya değişik yanıtlar verilebilir. Hem sanat, hem de yaşam yönünden.
Senin yanıtını aşağı yukarı biliyorum.
Beni daha çok genç şairler düşündürüyor. Yazdıkları şiirlerin arkasında duruşlarının çeşitliliğine bakıp tavırlarına anlam vermeye çalışıyorum. Böyle bir şeyi hiç düşünmemiş olanlar da var gibi aralarında.
Gençlerin şiirlerine hiç bu açıdan baktın mı? Onları şiirlerinden tanıyabiliyor musun?
Haydi hoşça kal
Mektubun bekliyorum. Sevgiler, selamlar.
Memet Fuat (Bahçe-Mektup sayısı)
Yiğit’ten bir şiir
ÖYKÜ
Kimseye ihanet etmedim
Sadece sevdim.
Tanıdım arkamdan koşan çocuğu
Elimi verdim.
Her güz yarasında anlasa da
İçimden geçenleri
Sezdirmedim.
Ey, ömrünü aşka tutsak kılanlar
Bu yola bilerek girdim.
Solmasın diye bir saksının dibinde
Besledim.
Tanıdım bin yıllık öyküsünü
Ardımdan devrilen aşkların anısına.
Bin umut kirlendi,
Bin çiçek yandı.
O yalnızca bir kezdi
Yaşandı.
Sahibimdi, yargıcımdı,
kölesiydim.
İhanet etmedim
Yalnızca özledim.
e-mail'e gelenler
Önce tüm beklentileri silmeyim içimden/İlmik ilmik beklentisizliklerle işlemeliyim/hücrelerimi/Ve yemyeşil olmalı yüreğimin rengi/Yeşil sevginin rengi/Öylece yol almalıyım sevdana/Sevdan sevgimin/Sevdan içimin rengi/Önce tüm beklentileri silmeliyim içimden/Beklentisizliklerle donatmalıyım her yerimi/Sonra seni sevmeliyim/Ürkek bir kuşu sever gibi. Özlem TİPİ
ŞİİR ÜZERİNE
SÖZLER
‘‘Büyük şiir düşüncelerimizi doyurmaz, düşüncelerimizi allak bullak eder.’’
MONTAİGNE
Sizin için seçilenler
ELLER
Eller, hepsi de beşer tane parmaktan
Eller, türlü türlü yaşamaktan.
Boynu bükük eller, dizlerin üstünde,
İster bir yabancının, ister kardeşimin de!
Eller, göbek üstünde, yok bir şey umurunda
Ellikten çıkmış eller, ekmek uğrunda.
Derileri soyulanlar çamaşırdan,
Eller, avuç içleri nasırdan.
Karımınkiler öylesine, çocuğuma bakmaktan
Tahta uğmak, sabah karanlığı ateş yakmaktan.
Açılmış, kapanmayacak avucundan belli
Dilencinin eli.
Eller, eteklerde, baygın düşmüş bir ara.
Eller, sarılmış demir parmaklıklara.
Bir elim kalem tutmuş yazı yazar.
İki elinde kazma, toprağı kazar.
El var titrer durur, el var yumruk yumruk.
El var pençe olmuş, el var yumruk.
Hepsi de etten, deriden, tırnaktan;
Farkları yok ama dal ucunda yapraktan.
Atmış elindeki, tutmayacak bir daha
Eller görüyorum, eller açılmış Allaha...
Ziya Osman SABA
AYDIN MISIN
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun
Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Kara yeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı
dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük d
enizlere
Çabuk ol
Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alınteri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfebelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti demek mi istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol.
Rıfat ILGAZ