Güncelleme Tarihi:
Bir portre : Cengiz ALACAOLU
Bizim deprem şairi
1995 yılında Dinar depremini yaşadı. İnsanlara sağlık dağıttığı eczanesi yok oldu. Sonra bir yıl mesleksiz ve işsiz kaldı. Ve arkasından şiir geldi Alcaoğlu'na can yoldaşı olarak.
Şiir Dünyası’’ ile birlikte sayfamıza fakslar ve mektuplar gelmeye başlayınca bir isim dikatimi çekmişti... Cengiz Alacaoğlu. Düzenli olarak mektuplar geliyordu içi şiir dolu. Arada birkaçını yayınladım. Kiminde hüzün, kiminde isyan vardı şiirlerinin. Yalnızlık üst noktadaydı. Bahar mevsiminde ise dizelere yansıyan doğa ve sevdaydı.
Günlerden bir gün, yine bir mektubu açtığımda, şiirlerden birinin altında bu gizemli şairimizin telefonu da vardı bu kez.
Bu haftaki portremiz Cengiz Alacaoğlu. Bir eczacı... İlaç terkipleri, kutular, formüller arasında geçen yıllar içinde hiç şiir aklına gelmemiş. Ama çok okumuş. Derler ya, tam bir kitap kurdu...
ŞİİR DÜNYASI
‘‘Kanadında yarası/Uçan bir kuşum ben/Ufukların ötesi/Dağların, ovaların bitimi/Süzülür giderim ben/Denizlerin ortasında/Yunusların dalgasında/Martıların hücumundayım ben/Gece olur yıldızlar düşümde/Gündüz olur bulutlar, sisler içinde/Bir garip sevdalıyım ben.’’
1995 yılının bir gününde yer yarılır, canlar koşuşturur, emekler yok olur bir anlık zaman dilimi içinde. Ve işte yaşanılan o felaketten sonra şiir dünyası başlar Alacaoğlu'nun.
‘‘Ne bu karanlık bulutlarla çevrili dağların arkası aydınlıktır/Ne de şu uçsuz bucaksız dalgalı denizlerin ilerisi dingin/Ne gündüzler aydınlanır/Ne geceler tam kararır/Körlenir bütün umutlar/Uzağa taşıyamaz kendini/Yağmurlar, fırtınalar, karabasanlar istenir/Güneşli iyimser günler umutsuzca beklenir.’’
KİTAPLAŞTIRMAK
Yüreğinde bir umutsuzluk yarattı deprem.
Ve yıkımın arkasından yazdığı şiirlere ‘‘Umut Yolcusu’’ adını verdi.
Bir umudu daha var ki, o da depremin yarattığı bu şiirleri kitaplaştırmak.
Alacaoğlu, yaşamını Antalya'da serbest eczacı olarak sürdürüyor. Ve şiirlerinin ilk kez gazetemizde yayınlandığını, bunun da kendisine cesaret verdiğini söylüyor...
Alacaoğlu, yaşamını Antalya'da serbest eczacı olarak sürdürüyor. Şiirlerinin ilkkez gazetemizde yayınlanması ona cesaret veriyor.Alaca oğlunun bir umudu daha var ki, o da depremin yarattığı bu şiirleri kitaplaştırmak.
Alacaoğlun’dan bir örnek
Yılarım senin
Aşkın büyüsü zorlar yüreğimi
Zorlu günlerdi geçen
şu mevsimler
O uzun yıllar
geride
Yaralarıyla
kapanan
Belki de unutulan
Hiç anma beyaz saçlarını
Duvardaki o
aynayı kaldır
Aldanmasın yansıyan
yalanlara gözlerin
Gözbebeğimdedir asıl gerçeğin
O sevdalı sıcak öpüşünü
Dudağıma sımsıcak değişini
Yıllara değişmedim
Çarpan yüreğimin tam
ortasında
Sevdamın bir bülbülüsün
Dikenlerini bir bir yolduğum
Tüm yıllarım senin olsun.
FAKSIMIZA DÜŞENLER
Hatıralara sığınıyorum
Hatıralara Sığınıyorum
Sıkıntı basıyor içimi
Kara bulutlar gibi...
Çöküyor üzerime,
Yalnızlığıma arkadaş oluyor,
Yağan delice yağmur ve
Geceyle birlikte çöken
Sensiz karanlıklar
Seni düşünüyorum...
Mektuplarını okuyorum,
Hatıralara sığınıyorum,
Geçmiş gözlerimden okunuyor,
Seni geçmişte değil,
Gelecekte istiyorum.
Turgut GÜLER
Günaydın Atatürküm
Günaydın Atatürküm günaydın
Onurunu taşıyorum
kadın olmanın
Alnım ak, yüzüm açık
dimdik ayaktayım.
Harcım var ülkemin yapı taşında
ve avuçlarımda
geleceği yurdumun
Kapılar açılıyor bir bir acunda
Günaydın Atatürküm günaydın.
ANTALYA ŞİİRLERİ
Bir Yaz Gecesi Antalya'da
Hala deniz kokusu duyulabilir
Çürümüş balık ağlar ve ay
Sürüklenir sularla koklansa o kayalar
Bir yaz gecesi düşünülür bunlar
Sevdaya kan akarken
Balıklar kaya diplerine çekilmişken
Ansızın olur bir şey gelir dokunur
Su bıçaklanır, bir nilüfer ağlar.
Yaşam yollarda kimseler yokken
Eski bir gemi iskeleye sokulurken
İncinmiştir ve o küçük sokaklar
Bir yaz gecesi düşünülür bunlar
Sevdaya kan akerken
Balıklar kaya diplerine çekilmişken.
Ansızın olur bir şey gider dokunur
Bıçak yok olur, kalır patikalar.
Yunus KORAY
Antalya’nın Gökkuşağı
Antalya'nın Gökkuşağı Toprağında
Antalya'nın gökkuşağı toprağından
Küçücük ak bir biber çiçeği
Irgalanır durur yelde
Vakterişir, gün vurur yeşillenir
Kınası elinde akça bir gelin
Alır dalından bir kuşluk öğnü
Yiğidinin dudağına iletir.
Hasan VAROL
ŞİİRİMSİ HOCA
NASRETTİN ÖYKÜLERİ
Bir Şey diyen varmı bahara
Üç beş kişi Konuşuyorlar kendi aralarında
Hoca da dinleyici.İçlerinden biri: ‘‘Şu insanoğluna da yaranılmaz Kış olur soğuk diye sızlanırız Yaz olur sıcak diye...’’ Hoca sözün burasına Karışır söze: ‘‘Öyle deme Bir şey diyen var mı? Bahar mevsimine’’
Görgüsüz varsılın biri Uluorta seslenmiş Hoca'ya: ‘‘hoca efendi söyle Nedir benim ederim!’’ Hoca ne desin bu şımarığa? Şöyle süzmüş bir tepeden tırnağa: Demiş ‘‘Yüz akçe..’’ Görgüsüz öfkeli: ‘‘Sen ne diyorsun bre Hoca Efendi Söylediğin fiyat Sade üstümdeki şu kürkün ederi.’’ Hoca gayet sakin: ‘‘Doğru’’ demiş ‘‘Ben de zaten Bir ona biçebildim değeri.’’
Ozaman başka
O zaman Başka Hoca'nın kadılığı günlerinde
Koşa koşa biri gelir: ‘‘Hoca Efendi, ovada bir boğa Bir boğayı süsüp öldürse Buna ne gerekir?’’
‘‘Elinin körü! Yahu, sorulacak şey mi bu!
Ağzı var, dili yok hayvan Davacı olunsa ne çıkar bundan!’’ Adamcağız bir oh çeker Hoca bakakalır: ‘‘Bu oh da neyin nesi?’’ Adam güvenli ve rahat: ‘‘Hiç Hoca Efendi Süsen boğa benim, ölense senin ki!’’ Hoca birden fırlar yerinden
‘‘O zaman başka Şimdi iş çatallaştı
Getirin bakalım kara kaplı kitabı’’
Hazırlayan: Metin DEMİRTAŞ
Resimleyen: Oğuz DEMİR