Şiir Dünyası

Güncelleme Tarihi:

Şiir Dünyası
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 22, 2000 00:00

Haberin Devamı

Bir portre : Cengiz ALACAOLU

Bizim deprem şairi

1995 yılında Dinar depremini yaşadı. İnsanlara sağlık dağıttığı eczanesi yok oldu. Sonra bir yıl mesleksiz ve işsiz kaldı. Ve arkasından şiir geldi Alcaoğlu'na can yoldaşı olarak.

Şiir Dünyası’’ ile birlikte sayfamıza fakslar ve mektuplar gelmeye başlayınca bir isim dikatimi çekmişti... Cengiz Alacaoğlu. Düzenli olarak mektuplar geliyordu içi şiir dolu. Arada birkaçını yayınladım. Kiminde hüzün, kiminde isyan vardı şiirlerinin. Yalnızlık üst noktadaydı. Bahar mevsiminde ise dizelere yansıyan doğa ve sevdaydı.

Günlerden bir gün, yine bir mektubu açtığımda, şiirlerden birinin altında bu gizemli şairimizin telefonu da vardı bu kez.

Bu haftaki portremiz Cengiz Alacaoğlu. Bir eczacı... İlaç terkipleri, kutular, formüller arasında geçen yıllar içinde hiç şiir aklına gelmemiş. Ama çok okumuş. Derler ya, tam bir kitap kurdu...

ŞİİR DÜNYASI

‘‘Kanadında yarası/Uçan bir kuşum ben/Ufukların ötesi/Dağların, ovaların bitimi/Süzülür giderim ben/Denizlerin ortasında/Yunusların dalgasında/Martıların hücumundayım ben/Gece olur yıldızlar düşümde/Gündüz olur bulutlar, sisler içinde/Bir garip sevdalıyım ben.’’

1995 yılının bir gününde yer yarılır, canlar koşuşturur, emekler yok olur bir anlık zaman dilimi içinde. Ve işte yaşanılan o felaketten sonra şiir dünyası başlar Alacaoğlu'nun.

‘‘Ne bu karanlık bulutlarla çevrili dağların arkası aydınlıktır/Ne de şu uçsuz bucaksız dalgalı denizlerin ilerisi dingin/Ne gündüzler aydınlanır/Ne geceler tam kararır/Körlenir bütün umutlar/Uzağa taşıyamaz kendini/Yağmurlar, fırtınalar, karabasanlar istenir/Güneşli iyimser günler umutsuzca beklenir.’’

KİTAPLAŞTIRMAK

Yüreğinde bir umutsuzluk yarattı deprem.

Ve yıkımın arkasından yazdığı şiirlere ‘‘Umut Yolcusu’’ adını verdi.

Bir umudu daha var ki, o da depremin yarattığı bu şiirleri kitaplaştırmak.

Alacaoğlu, yaşamını Antalya'da serbest eczacı olarak sürdürüyor. Ve şiirlerinin ilk kez gazetemizde yayınlandığını, bunun da kendisine cesaret verdiğini söylüyor...

Alacaoğlu, yaşamını Antalya'da serbest eczacı olarak sürdürüyor. Şiirlerinin ilkkez gazetemizde yayınlanması ona cesaret veriyor.Alaca oğlunun bir umudu daha var ki, o da depremin yarattığı bu şiirleri kitaplaştırmak.

Alacaoğlun’dan bir örnek

Yılarım senin

Aşkın büyüsü zorlar yüreğimi

Zorlu günlerdi geçen

şu mevsimler

O uzun yıllar

geride

Yaralarıyla

kapanan

Belki de unutulan

Hiç anma beyaz saçlarını

Duvardaki o

aynayı kaldır

Aldanmasın yansıyan

yalanlara gözlerin

Gözbebeğimdedir asıl gerçeğin

O sevdalı sıcak öpüşünü

Dudağıma sımsıcak değişini

Yıllara değişmedim

Çarpan yüreğimin tam

ortasında

Sevdamın bir bülbülüsün

Dikenlerini bir bir yolduğum

Tüm yıllarım senin olsun.

FAKSIMIZA DÜŞENLER

Hatıralara sığınıyorum

Hatıralara Sığınıyorum

Sıkıntı basıyor içimi

Kara bulutlar gibi...

Çöküyor üzerime,

Yalnızlığıma arkadaş oluyor,

Yağan delice yağmur ve

Geceyle birlikte çöken

Sensiz karanlıklar

Seni düşünüyorum...

Mektuplarını okuyorum,

Hatıralara sığınıyorum,

Geçmiş gözlerimden okunuyor,

Seni geçmişte değil,

Gelecekte istiyorum.

Turgut GÜLER

Günaydın Atatürküm

Günaydın Atatürküm günaydın

Onurunu taşıyorum

kadın olmanın

Alnım ak, yüzüm açık

dimdik ayaktayım.

Harcım var ülkemin yapı taşında

ve avuçlarımda

geleceği yurdumun

Kapılar açılıyor bir bir acunda

Günaydın Atatürküm günaydın.

ANTALYA ŞİİRLERİ

Bir Yaz Gecesi Antalya'da

Hala deniz kokusu duyulabilir

Çürümüş balık ağlar ve ay

Sürüklenir sularla koklansa o kayalar

Bir yaz gecesi düşünülür bunlar

Sevdaya kan akarken

Balıklar kaya diplerine çekilmişken

Ansızın olur bir şey gelir dokunur

Su bıçaklanır, bir nilüfer ağlar.

Yaşam yollarda kimseler yokken

Eski bir gemi iskeleye sokulurken

İncinmiştir ve o küçük sokaklar

Bir yaz gecesi düşünülür bunlar

Sevdaya kan akerken

Balıklar kaya diplerine çekilmişken.

Ansızın olur bir şey gider dokunur

Bıçak yok olur, kalır patikalar.

Yunus KORAY

Antalya’nın Gökkuşağı

Antalya'nın Gökkuşağı Toprağında

Antalya'nın gökkuşağı toprağından

Küçücük ak bir biber çiçeği

Irgalanır durur yelde

Vakterişir, gün vurur yeşillenir

Kınası elinde akça bir gelin

Alır dalından bir kuşluk öğnü

Yiğidinin dudağına iletir.

Hasan VAROL

ŞİİRİMSİ HOCA

NASRETTİN ÖYKÜLERİ

Bir Şey diyen varmı bahara

Üç beş kişi Konuşuyorlar kendi aralarında

Hoca da dinleyici.İçlerinden biri: ‘‘Şu insanoğluna da yaranılmaz Kış olur soğuk diye sızlanırız Yaz olur sıcak diye...’’ Hoca sözün burasına Karışır söze: ‘‘Öyle deme Bir şey diyen var mı? Bahar mevsimine’’

Görgüsüz varsılın biri Uluorta seslenmiş Hoca'ya: ‘‘hoca efendi söyle Nedir benim ederim!’’ Hoca ne desin bu şımarığa? Şöyle süzmüş bir tepeden tırnağa: Demiş ‘‘Yüz akçe..’’ Görgüsüz öfkeli: ‘‘Sen ne diyorsun bre Hoca Efendi Söylediğin fiyat Sade üstümdeki şu kürkün ederi.’’ Hoca gayet sakin: ‘‘Doğru’’ demiş ‘‘Ben de zaten Bir ona biçebildim değeri.’’

Ozaman başka

O zaman Başka Hoca'nın kadılığı günlerinde

Koşa koşa biri gelir: ‘‘Hoca Efendi, ovada bir boğa Bir boğayı süsüp öldürse Buna ne gerekir?’’

‘‘Elinin körü! Yahu, sorulacak şey mi bu!

Ağzı var, dili yok hayvan Davacı olunsa ne çıkar bundan!’’ Adamcağız bir oh çeker Hoca bakakalır: ‘‘Bu oh da neyin nesi?’’ Adam güvenli ve rahat: ‘‘Hiç Hoca Efendi Süsen boğa benim, ölense senin ki!’’ Hoca birden fırlar yerinden

‘‘O zaman başka Şimdi iş çatallaştı

Getirin bakalım kara kaplı kitabı’’

Hazırlayan: Metin DEMİRTAŞ

Resimleyen: Oğuz DEMİR

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!