Şiir Dünyası

Güncelleme Tarihi:

Şiir Dünyası
Oluşturulma Tarihi: Ocak 15, 2000 00:00

Haberin Devamı

Bir portre:

Emekli öğretmen şair Mustafa Durna Şiirlerim, yaşadıklarım ve gördüklerim Saçlarını tebeşir tozunda ağarttığını söyleyen Durna, insanların yaşadıklarını mutlaka yazması gerektiğine inanıyor 28 yıllık eğitim emekçisi öğretmen Mustafa Durna, emeklilik işlemlerini yaptırırken bir yandan da yılların gözlemleri sonucu oluşturduğu şiir kitabını yayına hazırlıyordu.

Bir öğle üzeri büroya geldiğinde, çantasından özenle bir kitap çıkardı.

Uzun yıllar emek verdiği, okuttuğu, büyüttüğü, iyiliği ve güzelliği öğrettiği bir öğrencisiydi sanki çantadan çıkan.

Öğretmen Mustafa Durna, hem emekli olmuş hem de 'Neler Çektik Neler' adını verdiği şiir kitabını yayınlamıştı.

Durna, ‘‘İnsanlar yazmalı. Çünkü birgün kendilerini okumak isteyebilirler. Profesyonel olarak olmasa bile amatör olarak yazmalıyız. Söz uçar, yazı kalır. Ve ömür dediğimiz şey, ancak yazmakla uzar’’ diyor.

1953 yılında Manavgat'ın Değirmenözü Köyü'nde dünyaya gelen Durna, o ak saçlarını değirmende değil de tebeşir tozundan ağarttığını söylüyor.

Durna'nın bir de sitemi var: ‘‘Zenginlerimiz, seçkinlerimiz, siyasilerimiz, bürokratlarımız, demokratlarımız ve hatta aydınlarımız, halktan biraz kopuk gibi geliyor bana.’’

Durna’dan

Tadım yok bugünlerde

neşem yerinde değil.

yorgunum, gerginim,

sinirlerim bozuk.

Bugünlerde

istemediğim

şeylere sahibim.

Kalbim var ülserim var

şekerim var hiç tadım yok.

Yaşar

Adı Yaşar'dı,

kendi halinde yaşardı.

sessizdi tepkisizdi

elinden ekmeğini aldılar,

sessizliğini bozmadı.

okumadı, yazmadı

gezmedi, tozmadı

bakmadı, sözmedi

ezmedi, üzmedi

içmedi sızmadı

hakaret ettiler kızmadı.

düğüm çözmedi,

problem çözmedi

uçkur çözmedi

yaşadı sayılırsa

Yaşar böyle yaşadı.

Bir fotoğraf- Bir şiir

Yaşar

Doğadan görünümler

çiğdem ve kargayaşmağı

taşların arasında

sarı ve akpak çiçekleri

doğanın

süslenmiş gelin gibi duvaklı az ötede bir taş kovuğu

kekliklerin su içtiği

yosunlu bir kaya

özgür kır ortasında

sarp yamaçlar yolsuz

ormanlar

vahşi dereler geçtim de geldim öylesine soğuktu ki suları yüreğim sönmedi içtim

de geldim.

ayı inleri kurt izleri

otlar dizboyu ve düğün

çiçekleri

geyik sürüleri geçti az

ötemden

ürpertiyle durdum yamacında doğanın.

İsmail GENÇTÜRK

Antalyalı şairlerden

Denizin yüzünde

Sırılsıklam ter

Gene neler anlattı içi mesel gözlerin

Denizin yüzünde sırılsıklam ter.

Boş ver sen, gene anlat

Turşumuş yüzüne tarihin

Alaşımlaşır belki,

Türk-dioksit ile kürt-dioksit

Güne değer.

Göğsüne koymuş başını,

Bu şehirde dal uykuda.

Uyanmadan atlılar,

Kara hesapları siliver Telaşa verme geceyi, Bu zigot çatlamada

Zemheride rehin kalan

Alkımları güne ser

Geç şarkıları, Şiirleri geç

Aşk ülkesine var

Sürgülenmiş yüreklerin

kapısını çalıver

Yunus Yaşar

Aydede

Bir gece gezinirken,

Aydede'yi gördün ilk kez gökyüzünde

Sana bakıyordu apaydın Tanıştın gecenin

güzel yüzüyle, uzun uzun bakışıp,

Dost oldun aydede'yle

Sonra çocuksu umutlarla Papuç istedin

Veremeyince istediğini aydede

Karşılaştın yaşamın gerçeğiyle

Halil Erdem

İnsan

Birkaç boyuttan bakıyorum

insana Bedeni beyniyle

oynuyor, beyni kendiyle

Peşinde gidiyor atlının

Gözyaşıyla karıp,

Acıların harcını

Granite sunuyor,

Gerçeğe eklediği değildi

beklediği.

Bana sevmeyi öğret

Belki son deminde son baharında

Bir gül açtı kendi dalında

Şaşırsın herkes buna

Uyandır içindeki çılgınlığı bir an da

Açığa çıkar vermek için

Sakladığın sevgiyi

Sakın ha! Sakın ha!

Çocuksun, delisin çılgının birisin deme alaya alma beni

Yaşanan neyse o anı yaşa

Kim karışacak ki sana

Bana sevmeyi öğret

Usul usul yavaşça

Haykır sevgini bir şarkıyla dağlara

Bir kuş uçur, bin kuş uçur bana

Yaşa yaşayabildiğin kadar

Geçmişten güzel ne varsa

Durma anlat bir daha bir daha anlat

Sevgiden güzel ne var ki dünyada

Bana sevmeyi öğret

Haydi durma

Ganimet Süvari

Aşk şiirleri

Bir yaz günü

Nihayetsiz sanılır bu ateş,

müthiş duruş

Uzayan bir busedir insanın

ensesinde.

Mesafeler kaynayıp kaybolmak

hevesinde

Ve sema ağaçlarda kımıldayan

bir kuş.

'Gel' diye bir kadının alev

elbisesinde

Görünen bir tembellik vücudu

uyuşturmuş.

Beynimizin içinde bir şeytan

bağdaş kurmuş.

Sesler bir mayi gibi bir sükut

kasesinde.

Kuruyan sular gibi zamanı

da kaybettik;

Ne gezer gölgesinde güvenilir

bir delik.

Bir görünmez buhurdan

sükutunda susarak.

Çok uzak bir alemin

rüzgarını anarız.

İçimizden yanarız, dışımızdan

yanarız

Nerdeyse varlığımız duman

olup uçacak.

Cahit Sıtkı TARANCI

Gece yarısı

Başım yine göğsümün

üzerinde duruyor,

ittim içeri giren

bu akasya dalını

Kapadım penceremin usulca mandalını...

Artık simsiyah gece odamı dolduruyor

Daha beyaz gösterdi geceler bana seni

Sıyırdı üzerinden ipek

elbiseni...

İşte kıpkırmızı bir ocak

önündesin

Gölgen bana geliyor yere yattığın zaman

Odamın duvarında gölgen

ne büyük aman...

Artık bu itirafa alem

ne derse desin

Senin o duvardaki hayalinden korkarım,

Sen, yanımda oturan sevgilim yahut karım...

Cevdet KUDRET

<>Abbas

Haydi Abbas, vakit tamam;

Akşam diyordun işte

oldu akşam.

Kur bakalım çilingir soframızı,

Dinsin artık bu kalp ağrısı.

Şu ağacın gölgesinde olsun;

Tam kenarında havuzun.

Aya haber sal çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlünce.

Bas kırbacı sihirli seccadeye.

Göster hükmettiğini mesafeye

Ve zamana.

Katıp tozu, dumana,

Var git,

Al getir sevgili Beşiktaş'tan;

Yaşamak istiyorum gençliği

yeni baştan.

Cahit Sıtkı TARANCI

Bir yaz geçti

Bir yaz geçti

Tozu dumana katarak

Kavun karpuz yüklü

bir yaz geçti.

Bütün iştihalar tetikteydi

Ağaçlar kolum kanadım kadar benim

Deniz anam babam kadar iyiydi.

Bir yaz geçti yanıbaşımızdan

Dişimizden tırnağımızdan

Alı al moru mor

Nefes nefese bir yaz geçti.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!