Güncelleme Tarihi:
Bir portre:
Emekli öğretmen şair Mustafa Durna Şiirlerim, yaşadıklarım ve gördüklerim Saçlarını tebeşir tozunda ağarttığını söyleyen Durna, insanların yaşadıklarını mutlaka yazması gerektiğine inanıyor 28 yıllık eğitim emekçisi öğretmen Mustafa Durna, emeklilik işlemlerini yaptırırken bir yandan da yılların gözlemleri sonucu oluşturduğu şiir kitabını yayına hazırlıyordu.
Bir öğle üzeri büroya geldiğinde, çantasından özenle bir kitap çıkardı.
Uzun yıllar emek verdiği, okuttuğu, büyüttüğü, iyiliği ve güzelliği öğrettiği bir öğrencisiydi sanki çantadan çıkan.
Öğretmen Mustafa Durna, hem emekli olmuş hem de 'Neler Çektik Neler' adını verdiği şiir kitabını yayınlamıştı.
Durna, ‘‘İnsanlar yazmalı. Çünkü birgün kendilerini okumak isteyebilirler. Profesyonel olarak olmasa bile amatör olarak yazmalıyız. Söz uçar, yazı kalır. Ve ömür dediğimiz şey, ancak yazmakla uzar’’ diyor.
1953 yılında Manavgat'ın Değirmenözü Köyü'nde dünyaya gelen Durna, o ak saçlarını değirmende değil de tebeşir tozundan ağarttığını söylüyor.
Durna'nın bir de sitemi var: ‘‘Zenginlerimiz, seçkinlerimiz, siyasilerimiz, bürokratlarımız, demokratlarımız ve hatta aydınlarımız, halktan biraz kopuk gibi geliyor bana.’’
Durna’dan
Tadım yok bugünlerde
neşem yerinde değil.
yorgunum, gerginim,
sinirlerim bozuk.
Bugünlerde
istemediğim
şeylere sahibim.
Kalbim var ülserim var
şekerim var hiç tadım yok.
Yaşar
Adı Yaşar'dı,
kendi halinde yaşardı.
sessizdi tepkisizdi
elinden ekmeğini aldılar,
sessizliğini bozmadı.
okumadı, yazmadı
gezmedi, tozmadı
bakmadı, sözmedi
ezmedi, üzmedi
içmedi sızmadı
hakaret ettiler kızmadı.
düğüm çözmedi,
problem çözmedi
uçkur çözmedi
yaşadı sayılırsa
Yaşar böyle yaşadı.
Bir fotoğraf- Bir şiir
Yaşar
Doğadan görünümler
çiğdem ve kargayaşmağı
taşların arasında
sarı ve akpak çiçekleri
doğanın
süslenmiş gelin gibi duvaklı az ötede bir taş kovuğu
kekliklerin su içtiği
yosunlu bir kaya
özgür kır ortasında
sarp yamaçlar yolsuz
ormanlar
vahşi dereler geçtim de geldim öylesine soğuktu ki suları yüreğim sönmedi içtim
de geldim.
ayı inleri kurt izleri
otlar dizboyu ve düğün
çiçekleri
geyik sürüleri geçti az
ötemden
ürpertiyle durdum yamacında doğanın.
İsmail GENÇTÜRK
Antalyalı şairlerden
Denizin yüzünde
Sırılsıklam ter
Gene neler anlattı içi mesel gözlerin
Denizin yüzünde sırılsıklam ter.
Boş ver sen, gene anlat
Turşumuş yüzüne tarihin
Alaşımlaşır belki,
Türk-dioksit ile kürt-dioksit
Güne değer.
Göğsüne koymuş başını,
Bu şehirde dal uykuda.
Uyanmadan atlılar,
Kara hesapları siliver Telaşa verme geceyi, Bu zigot çatlamada
Zemheride rehin kalan
Alkımları güne ser
Geç şarkıları, Şiirleri geç
Aşk ülkesine var
Sürgülenmiş yüreklerin
kapısını çalıver
Yunus Yaşar
Aydede
Bir gece gezinirken,
Aydede'yi gördün ilk kez gökyüzünde
Sana bakıyordu apaydın Tanıştın gecenin
güzel yüzüyle, uzun uzun bakışıp,
Dost oldun aydede'yle
Sonra çocuksu umutlarla Papuç istedin
Veremeyince istediğini aydede
Karşılaştın yaşamın gerçeğiyle
Halil Erdem
İnsan
Birkaç boyuttan bakıyorum
insana Bedeni beyniyle
oynuyor, beyni kendiyle
Peşinde gidiyor atlının
Gözyaşıyla karıp,
Acıların harcını
Granite sunuyor,
Gerçeğe eklediği değildi
beklediği.
Bana sevmeyi öğret
Belki son deminde son baharında
Bir gül açtı kendi dalında
Şaşırsın herkes buna
Uyandır içindeki çılgınlığı bir an da
Açığa çıkar vermek için
Sakladığın sevgiyi
Sakın ha! Sakın ha!
Çocuksun, delisin çılgının birisin deme alaya alma beni
Yaşanan neyse o anı yaşa
Kim karışacak ki sana
Bana sevmeyi öğret
Usul usul yavaşça
Haykır sevgini bir şarkıyla dağlara
Bir kuş uçur, bin kuş uçur bana
Yaşa yaşayabildiğin kadar
Geçmişten güzel ne varsa
Durma anlat bir daha bir daha anlat
Sevgiden güzel ne var ki dünyada
Bana sevmeyi öğret
Haydi durma
Ganimet Süvari
Aşk şiirleri
Bir yaz günü
Nihayetsiz sanılır bu ateş,
müthiş duruş
Uzayan bir busedir insanın
ensesinde.
Mesafeler kaynayıp kaybolmak
hevesinde
Ve sema ağaçlarda kımıldayan
bir kuş.
'Gel' diye bir kadının alev
elbisesinde
Görünen bir tembellik vücudu
uyuşturmuş.
Beynimizin içinde bir şeytan
bağdaş kurmuş.
Sesler bir mayi gibi bir sükut
kasesinde.
Kuruyan sular gibi zamanı
da kaybettik;
Ne gezer gölgesinde güvenilir
bir delik.
Bir görünmez buhurdan
sükutunda susarak.
Çok uzak bir alemin
rüzgarını anarız.
İçimizden yanarız, dışımızdan
yanarız
Nerdeyse varlığımız duman
olup uçacak.
Cahit Sıtkı TARANCI
Gece yarısı
Başım yine göğsümün
üzerinde duruyor,
ittim içeri giren
bu akasya dalını
Kapadım penceremin usulca mandalını...
Artık simsiyah gece odamı dolduruyor
Daha beyaz gösterdi geceler bana seni
Sıyırdı üzerinden ipek
elbiseni...
İşte kıpkırmızı bir ocak
önündesin
Gölgen bana geliyor yere yattığın zaman
Odamın duvarında gölgen
ne büyük aman...
Artık bu itirafa alem
ne derse desin
Senin o duvardaki hayalinden korkarım,
Sen, yanımda oturan sevgilim yahut karım...
Cevdet KUDRET
<>Abbas
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte
oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı,
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlünce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye.
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu, dumana,
Var git,
Al getir sevgili Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliği
yeni baştan.
Cahit Sıtkı TARANCI
Bir yaz geçti
Bir yaz geçti
Tozu dumana katarak
Kavun karpuz yüklü
bir yaz geçti.
Bütün iştihalar tetikteydi
Ağaçlar kolum kanadım kadar benim
Deniz anam babam kadar iyiydi.
Bir yaz geçti yanıbaşımızdan
Dişimizden tırnağımızdan
Alı al moru mor
Nefes nefese bir yaz geçti.