Sibel Can'ın Sibel Can tarifi: Masum ve seksi

Güncelleme Tarihi:

Sibel Canın Sibel Can tarifi: Masum ve seksi
Oluşturulma Tarihi: Mart 22, 1998 00:00

Haberin Devamı

597. röportaj

Küçücük bir kadın aslında...

Peki, imajının büyüklüğüne

nasıl ulaşmış?

Yanında durup bu soruyu sormayacak insan düşünemiyorum. Tesadüfen karşılaşırsanız bu lafımı hatırlayın. İlk beş dakikada küçük bir şok geçiriyorum, bir türlü kendime gelemiyorum, elime bir fincan çay tutuşturuyor, oysa ben, bir yanlışlık var diye mağazanın içinde inim inim inlemek istiyorum!

Hayır, bana sunulan başka bir paketti...

Ben sersem miyim, o, bu karşımda duran, gözlerimin gördüğü değildi.

Yanlış paket! Yanlış paket bu! Doğrusunu istiyorum, tüketici hakkımı kullanmak istiyorum. Onun ambalajı farklıydı, kurdelası uzun ve fırfırlıydı. Bu o değil, sanki kuzeni, ya da ne bileyim kardeşi. Nerede bunun gerçeği? Hani televizyonlara çıkan, gazetelerde fotoğrafları yer alan

Sibel Can! Yoksa bunun ablası mı? Nerede o?

Bir kere, bu, bir kadın değil, bir kız...

Üstelik 52 kilo olan, makyaj malzemeleri yanında olmadığı için benimkileri ödünç alan, kaprissiz her sorduğumu cevaplayan, ‘‘Siz bu ülke için sosoyolojik bir olgu haline geldiniz, bu da sizinle yapılacak 597. röportaj, insanlar artık böööğ getirdiler ama ne yapayım sizin hakkınızdaki merakımı gideremediler! Buraya geldim ama, acaba bedeninizin organlarını parça parça çekip, beyninin görüntüsünü alamadık, yanımızda x-ray yoktu diye yazsak, bir de söyleşi yapsak’’ dediğimde, gülümseyen, ayaklarını çıkarıp, ‘‘Ayaklarımdan başlayalım o zaman ama ayaklarım çirkindir’’ diye anlatan ve kesinlikle haklı çıkan, benim beyin kıvrımlarımda yer alan Sibel Can imajıyla taban tabana zıt olan bir ‘‘kız-kadın’’.

*

Oysa, Erol Atar'ın fotoğrafları, gazetelerde yer alan upuzun bacaklı seksi görüntüleri, klipleri, o dizileri, bin bir türlü söylenti ekleniyor ekleniyor, ortaya bambaşka bir şey çıkıyor.

Benim ‘‘Ablasıdır Sibel Can, mümkün değil bu olamaz!’’ dediğim o başka kadın. Ne oluyor? Bu kadarı da fazla oluyor: On bin dolarlar, on beş bin dolarlar öne çıkıyor! Ya bu o değil, ya da ben tamamıyla kafayı yedim. Masadaki kurabiyeleri yemeyi tercih edip, liseli bir kızı anımsatan Sibel'e bakıyorum.

Neden mi onunla röportaj yapmak istiyorum? Çünkü henüz otuzuna bile gelmemiş/ çünkü eskilerin arzu edilen kadınlarından farklı olarak, bir kocası ve iki çocuğu var, ya kariyer ya aile gibi küf kokan ikilemlere düşmemiş, herşeyi birden istemiş/ çünkü kendi kategorisinde zirveye çıkmış/ çünkü parası, şöhreti, küçümsenemeyecek başarıları var/ çünkü kendisini inanılmaz geliştirmiş/ çünkü o hiç kimsenin boşuna bir isim olmadığının kanıtı olarak benim karşımda duruyor/ çünkü bir de tabii merak ediyorum, Türkiye'nin en arzu edilen kadını olarak anılan Sibel Can'la beraber olmanın bir fiyatı var mı gerçekten/ Varsa bile bu kavram da mı deformasyona uğradı?/ Eski Türk filmlerindeki gibi mi oluyor? Paralar hala komidinlere mi bırakılıyor?/ Olmuyorsa anlıyorsunuz değil mi, Türkiye değişiyor!/ Değişimin göstergelerinden biri de, bir adet Sibel Can olarak karşımıza çıkıyor/ Ama peki nasıl olur da, herşey bu kadar post-modern görünüyor/ Demek istiyorum ki, karşımda duran kadın, saçında maşası olan, kaynak saçlarıyla ucuz bir hava yayan tuhaf bir şey değil/ Kırçıllı Ferre paltosu, kocaman botları, salaş kazağı ve beli düşük jeaniyle Dame De Sion'da okuyan bir kız gibi/ Öğrenmeye müthiş yatkın oluşu, elimden Perihan Mağden'n kitabını kapması bende kalsın okuyayım demesi, gözlerindeki

arayış, sanki ‘‘597. kez de olsa birileriyle durmadan konuşmanın faydası var’’ der gibi.

Türkiye'de senden başka kadın yok mu?

- Var.

İyi de o zaman neden bütün televizyon kanallarında, gazetelerin birinci sayfalarında sen varsın!

- Sanırım, bu son albümüm yüzünden benim gündeme gelmem!

Sahnede insanlarla kurduğun nasıl bir iletişim?

- Anlatması zor. Sahnedeki o kadınla, ben farklıyım. Normal hayatta bir anneyim, bir kocam var. Ama sahnedeyken koca, çocuklar hiçbir şey yok aklımda. Beni izleyenler var, o kadar.

Şu insanların dikkatini çekemiyorum, hay Allah diye düşündüğün oluyor mu bazı geceler?

- Olmuyor çünkü herkesin dikkatini çekiyorum. Denizanası gibiyim sahnede, insanları sarıp sarmalıyorum. Nefes alamıyorlar bazen. Bunu hissetmek olağanüstü.

Niye herkes sana hayran?

- Herkes mi bilmiyorum ama hayran olanlar ‘‘herşey’’ için. Sadece şarkı söylemek, güzel görünmek, dans etmek değil bu sözünü ettiğim, tümü, hepsi. Bunlar için de eşek gibi çalışıyorum. Ben herşeye açığım, her zaman yeni bir şeyler öğrenmeye hazırım. Hala dans dersleri alıyorum, Hint filmleri seyredip figür kapmaya çalışıyorum...

Beni kadınlar da seviyor

Neden bütün bunlara ek bir de en çok arzu edilen kadın sensin?

- Böyle bir keyif yok hayatta! Ama kadınlar da seviyor beni...

Yine de çoğunluğun erkekler olduğuna iddiaya girerim!

- İzleyici denilen kitle erkek kadın farketmez, birebir senin enerjini hissediyor, sahte mi gerçek mi biliyor. Rahat ve doğalım tek numaram bu. Bu da onları mutlu ediyor. Ama hep öyleydim. Geçenlerde dansözlük günlerimden eski görüntüler bulmuşlar. İnanamadım, dansederken umrumda değilmiş dünya: Bir hava, bir hava! Demek istiyorum ki, o zaman da kendimden eminmişim.

Kendini tedirgin hissettiğin ne var hayatta...

- Böyle sorunca gelmiyor aklıma. Yıllar geçtikçe kendimi daha çok tanıyorum, hayata karşı daha güvenli hissediyorum. Zaten çok düzenli bir hayatım var. Herşeyim planlı, programlı. Tedirgin hissedeceğim bir boşluk bırakmıyorum kendime.

Kontrol bende olmalı

Durduğun yer riske çok açık bir yer, kimlere akıl danışırsın ya da danışır mısın?

- 14 yaşından beri bu işin içinde olduğum için, artık nerede ne olacağını az çok biliyorum. İşimle ve özel hayatımla ilgili son kararları hep ben veririm. Son kasetim çok iyi iş yaptı, şimdi tek idealim bunun üzerine çıkabilmek, basit ama zor bir amaç, yaptığım işin daha iyisini yapabilmek.

Yani zirveye çıkılırkan Allahtan başka birilerinin yardımı olmuyor mu!

- En büyük destek sanırım kocamınki. Bak, dört gündür buradayım, ses çıkarmıyor, inanılmaz yardımcı oluyor.

İnsan sıkılmıyor mu, on yıl sonunda, hep aynı adam, hep aynı adam!

- Yok. O çok iyi. Biz onunla arkadaş gibiyiz. Çok seviyorum onu. Zaten on yıl içinde Hakan'ı toplam iki yıl filan görebilmişimdir. Belki bu da bir avantaj...

Baskın olan sen misin evde?

- Evet işi çekip çeviren götüren benim, böyle olmasaydı yürümezdi zaten. İdare etmeliyim, kontrol hep benim elimde olmalı. Aynı zamanda Hakan'ın annesi gibiyim de. Ama benden korkmaz. Ben de ondan korkmam...

Hakan'ın güçlü bir erkek olması gerekiyor değil mi, seni taşıyabilemesi için?

- Evet işi çok zor. O da çok genç. Henüz otuz yaşında.

Ona da sürekli ‘‘Parayı kazanan da, iktidarı olan da Sibel Can’’ diyorlardır...

- O ne kadar kazanırsa kazansın, evet onun durumu zor. Ama biz götürüyoruz bu ilişkiyi.

O senin için bir ‘‘kalkan’’ görevi de görüyordur. Boşanmaya kalksan...

- Allah korusun, düşünmek bile istemem! Zor olur. Hakan kapı gibi. Ve bazı insanlar o kapıyı geçip bana ulaşabileceklerini düşünüyorlar. Ama sadece düşünüyorlar.

Yine de zaman zaman kıyameti koparmıyor mu?

- Alıştı. Koparmıyor. Zaten çok kötü bir şey yapmam. Onun bilincinde. Belli ölçülerimiz var. Nasıl Bruce Wills karısına karışmıyorsa, çektirdiği fotoğraflara, oynadığı filmlere, giydiği kıyafetlere, Hakan da bana karışmıyor. Yani Hollywood ölçüleriyle düşünüyoruz!

Peki ya bu estetik ameliyatlar, meme operasyonları filan...

- Melisa'dan sonra benim göğsümde süt bezeleri oldu...

Açıklamalar da hep böyle oluyor: Kist vardı, aldırdım. Doktorlar muayenede bir kitleye rastladılar, küçük bir operasyon geçirdim. Niye bunlar bağıra bağıra ‘‘Evet kardeşim, var mı, estetik oldum!’’ diye söylenmiyor?

- Ben de öyle düşünüyorum. Önemli olan gördüğümüz şey değil mi, nasıl olduğu değil! Elbette ki yaptırırım ama şu an öyle bir şey yok. Benim örneğimde gerçekten kistler bir göğsümden alındı ve diğer göğsüm hafif küçük kaldı, mesele bu. Toparlatmayı düşünüyorum. Göğüslerimi düzelttireceğim.

Popo, bacaklar filan...

- Yok gerisi idare eder!

İşimi yapar, paramı alırım

Ortalıkta olmadığın dönemlerde ne yapıyorsun?

- Çocuklarla oyun oynuyorum. Onlar da benim şarkıcı olduğumun, işim gereği ne kadar fiziğimle meşgul olduğumun farkında. Ama uyanınca cadı gibi oluyorum. Saç baş darmadağan evdeyim, merdivenlerden tutuna tutuna inerken Melisa ve Engin Can, ‘‘Ve Karşınızda Sibel Can!’’ deyip o halimle dalga geçiyorlar. Normal hayatımda makyaj sevmem, sokağa düzgün çıkayım diye bir derdim yok. Aslında genç yaşta anne olmak avantaj, onlarla birlikte büyüyoruz işte...

Neye yatırım yaparsın? Gayrimenkullere, altınlara, takılara, giysilere, akıllara fikirlere, imajlara...

- Bir dönem abartılı şeyler yazıldı, trilyonluk serveti var dendi. 14 yaşından beri çalışıyorum gerçi, ama istesem de bu imkansız. Böyle bir servetim yok, keşke olsa. Dans ettiğim dönemlerde annem babam değerlendirmişler paramı, orada burada yerler almışlar.

Parayla ilişkin nasıl, kafan basar mı?

- Son dönemlerde basıyor, mecburen.

‘‘Hepsi çarçur oldu, lanet olsun!’’ demez misin?

- Hayır, para önemli bir faktör, çarçur etmem. İşimi yapar, paramı alırım, hiç müdanam yoktur.

Evleri kendi üzerine mi alırsın, paralar senin hesabında mı durur?

- Evet öyle. Zaten öyle olması da gerekir, değil mi? Ben çalışıyorum ben kazanıyorum.

‘‘Ben çalışıyorum, ben kazanıyorum, biz yiyeceğiz tamam mı!’’ gibi bir şey mi?

- Gibi.

Sibel olarak başladığın yaşamla, Sibel Can'ın bugünkü yaşamı arasında çok büyük bir fark var. Nasıl öğrenildi, hazmedildi bütün bunlar?

- Ağır ağır. Bazı insanların algıları açıktır. Kapar. Ben öyleyim. Normal Sibel aynen annem, bir sahne hayatı eksikti, o da işte bu yıllar içinde eklendi. Yani özümde annem gibi bir kadınım sadece daha gencim ve öğrenmeye daha açığım.

Yeniden çıkışının sponsorları kim, nereden besleniyorsun?

- Kendi kendimden.

Amma da bir ‘‘kendin’’ varmış kendinden içeri, almış götürmüş seni!

- Acayip. Adam gibi eğitim almış olsaydım, ben de düşünüyorum inanılmaz olurdum herhalde diye.

Sormayı unuttum, neden evlenmiştin!

- ‘‘Aman ha, evlenirsen sahne biter, hiçbir şey olamazsın, hele çocuk doğurursan yoksun!’’ diyorlardı. Palavra hepsi. Hiç olamayacak şeyleri yaptım. Çünkü yapmak istiyordum, çünkü Hakan'ın kocam olmasını istiyordum. ‘‘Evleneceğim işte! Evliyim diye beni izlemeye gelmeyeceklerse, gelmesinler ben yine evleneceğim’’ dedim, evlendim.

Adamların ilgisi azalıyor mu?

- Hiç alakası yok. Evlendikten sonra herşey daha da güzel oldu. Aileler bana sevgiyle geliyor.

Herşeyi bu ‘‘aile kavramı’’ içinde değerlendirmeni pek fırlamaca buluyorum, bir de ortalıkta seninle beraber olmaya can atan kalabalık bir erkek popülasyonu var.

- Benim için önemli değil.

Bu ülkedeki kadınların bir kısmının yakalamak istediği ideallere ulaştın: Şöhret, para, düzgün bir koca, güzel çocuklar, uğruna herşeyi feda edebilecek adamlar...

- Ben bir şey yapmadım, kendi kendine oldu, oluyor herşey.

Ortalıkta hakkında konuşulan rivayetlere gelelim...

- Böyle düşünmek istiyorlar, onları engelleyemem. Ben de duyuyorum. Yapacak bir şey yok, insanlar konuşur.

İnsanı üzüyor mu?

- Evet.

Bedenine bir fiyat biçiliyor olması...

- Gerçi nereden çıkıyor bu söylentiler, onu da bilemiyorum. Ama ben küçük yaştan beri çalışıyorum. Benim kimseye ihtiyacım yok. Demek istiyorum ki, kimsenin parasına bu yoldan ihtiyacım yok. Allaha şükür bunu bilmesi gerekenler biliyor.

Daha fazla kazanmak için ihtiyacın olduğunu düşünüyor olabilirler...

- Bence sadece ulaşamadıkları için. Artık Hakan'ın da benim de umrumuzda değil kimin ne söylediği...

Yani erkekler uyduruyor ve olmamış şeyleri mi söylüyor?

- Yapacak bir şey yok, sadece konuşurlar, konuşsunlar...

Neden yayılır böyle söylentiler, belki de insanın başarısında etkisi olabilir, ne dersin, gittikçe efsaneleşirsin!

- Böyle efsaneleşmek istemem. Ben işimle, güzelliğimle efsaneleşmeyi hayal ederim.

Aklıma koyarsam...

Herşeyin fiyatı olduğuna yine de inanırım, senin fiyatın ne?

- Normal sahne fiyatımı soruyorsan başka, yoksa ekstra fiyatımı mı söyleyeyim istersin? Menajerim Engin Bey İstanbul içi, İstanbul dışı diye değiştiriyor da...

Sen iktidarın gerçekten sende olduğunun farkında mısın?

- Tabii.

Depresyona filan girmez misin hiç?

- Ölümün dışında zor. Babam öldüğünde psikilojik tedavi gördüm. Ölümün dışında zor benim üzülmem.

Erkek versiyonlarınla kendini kıyaslıyor musun? Kadınların oralarına buralarına atıfta bulunuluyor, şu kadar paraya yatıyor deniyor, cinselliklerine saldırılıyor, erkekler için tık yok, en azından ortalıkta onbin dolar verip beraber olabileceğinin söylendiği bir adam ismi yok!

- Zaman zaman bütün bunlar insanı yaralıyor. Yok her zaman yaralıyor. Gerçi bu tür söylentilere kulağınızı tıkayabilmek için bir kabuk oluşturuyorsunuz. Ama yine de...

Nasıl tanımlıyorsun kendini?

- Masum ve seksi. Birbirinin zıddı mı, tamamlayıcısı mı bilmiyorum ama öyleyim.

Baştan çıkaramayacağım bir erkek yoktur diyor musun?

- Yok öyle şeyler düşünmem.

Düşünmem yaparım mı diyorsun...

- Aklıma koyarsam...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!