Ezgi BAŞARAN ebasaran@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Ekim 04, 2008 00:00
Dinlediğin müzik, okuduğun kitap, seçtiğin kılık, izlediğin filmler seni tanımlar derler. Büyük resim senin karakterinse, müzik, kitap, kılık da onun birbirine uyumlu küçük parçalarıdır. Araştırmacı Tarhan Erdem’in kızı, akademisyen Ayşe Erdem’le (40) tanıştım ve hiç öyle olmadığını gördüm. Burada bir uyumsuzluk var!
Anlatayım:
Galatasaray’daki evinin salonunu tavandan yere, bir uçtan diğer uca uzanan devasa bir kütüphane kaplıyor. Kitaplar Türk edebiyatı, klasikler, tarih kitapları, araştırma ve anı kitapları başlıklarıyla tasnif edilmiş. Ayşe Erdem, uzun saçları ve uzun eteğiyle kütüphanenin önünde dolanıyor. Buraya kadar gayet normal, parçalar birbirine uyumlu. Anormallik kitapların bittiği yerde, müzik CD’lerinin durduğu bir başka rafta başlıyor. Bu rafta albümleri olan sanatçıları sayıyorum: İsimlerini hiç bilmediğim bir sürü Arap arabeskçi, Ümit Besen, Ferdi Özbeğen, İbrahim Erkal, Özcan Deniz, Seda Sayan, Ebru Gündeş ve Sibel Can. Hepsinin neredeyse bütün albümleri sıralanmış. Aaa şaka mı bu? Belki başka birinindir bu albümler? Hayır, çünkü Apple bilgisayarının durduğu ahşap çalışma masasının karşısındaki duvara da bir sürü Özcan Deniz fotoğrafı yapıştırılmış. Demek ki şaka değil, gerçek! "Bunca kitabın arasında bu süfli zevklerin işi ne" diye mi bakıyorsun diyor Erdem, "Gel otur anlatayım."
Siz ne okudunuz?
- Dame de Sion Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra tarih okumaya karar verdim. Tek tercih yaptım, Boğaziçi Tarih’i yazdım ve kazandım. Sonra Paris’te yine tarih master’ı yaptım. 19’uncu yüzyıl ev eşyaları üstüne bir tezim var.
İşiniz nedir şu anda?
- Yayıncılık... Yapı Kredi’nin Cogito dergilerinin editörlüğünü yaptım yıllarca. Şimdi yine anı ve araştırma kitaplarının editörlüğünü yapıyorum. Bir de Türkiye’ye gelen araştırmacılara ve gazetecilere mihmandarlık...
Çocukken evde ne dinleniyordu?
- Valla bizim evde bir pikap, bir sürü plak vardı ve klasik müzik dinlenirdi. Ama her zaman da Rahmaninof çalmazdı evde. Arada bir Zet filminin müzikleri ve Roman halk dansları da dönerdi. Çok da radyo dinlerdik. Annem hukuk mezunu, zaten babamı biliyorsunuz, Tarhan Erdem. O da inşaat mühendisi ama araştırma şirketi var.
Snobluk olsun diye sormuyorum ama bu Dame de Sion, Boğaziçi, Paris, klasik müzikli çocukluk denkleminden Ebru Gündeş, Seda Sayan filan nasıl çıkıyor anlayamıyorum?
- Başından alayım o zaman. Bu iş ilk Gülden Karaböcek’le başladı. Sürünüyorum’u günde 20 kez dinlediğimde 10 yaşındaydım. Mahallede benden büyük bir abla vardı, onun sayesinde keşfetmiş ve şarkıya hasta olmuştum. İlkokulda sabahçı-öğlenci olunur ya, öğlenci olduğum zamanlar, tam evden çıkmam gereken vakitte radyoda oyun havaları başlardı. O programı kaçırmamak için önlüğümü giyer, çantamı kapıya dayar, sonra da çalan parçalarla oynardım. Oynayıp evden çıkardım, görev gibi anladın mı? Demek istediğim sonradan olmuş bir şey değil, içimde var.
Kardeşler abladan etkilenir. Erkek kardeşiniz de kapıldı mı Karaböcek akımına?
- Yoo, hem de hiç. O çok erken yaşta Bilsak Caz Festivali’ne abone olmuş bir çocuktu. Hatta saksofon bile almıştı.
Peki kolejde ya da üniversitede arkadaşlarınız sizdeki bu arabesk aşkına ne diyordu?
- Ya garip bir durum. Aslında insan arkadaşlarıyla büyür, zevkleri onlarla şekillenir derler. Benim çevremdeki herkes caz ve klasik müzik dinleyen tiplerdi. Dame de Sion’da filan hiç Ümit Besen’ci yoktu. Sağolsunlar bana tahammül ettiler. Ama mesela
Beşiktaş Serencebey’deki mahallemde, birlikte Ferdi Özbeğen dinlediğim arkadaşlarım vardı. Bu arada klasik bir Türk kızı olarak Sezen Aksu, Barış Manço ve MFÖ’yü de es geçmedim. Paris’e master’a gittiğimde de Arap müziğini keşfettim ve taşlar yerine oturdu. Yani ben gerçekten arabeski, o müziğin matematiğini seviyormuşum. Yapay değilmiş. Paris’e ilk indiğimde havaalanında bavulumu çeke çeke yürürken Khaled’in Ayşe’si çalıyordu. Allahım ne güzel bir karşılama diye düşünmüştüm. Sonra da hep bu tür müziklerin çalındığı konserlere, gece kulüplerine gittim.
AY DUR DUR BU DERDE UYGUN SİBEL CAN PARÇASI VARTürkçe pop seviyor musunuz?
- Yok. Yani arada bir sevdiğim bir Tarkan, Kenan Doğulu, Yalın parçası vardır ama beni o kadar heyecanlandırmaz. Evimin yanındaki barda sürekli Hande Yener’in Romeo’su çalıyor mesela, nasıl kurtulacağım, ne yapacağım bilemiyorum.
Ebru Gündeş ve Sibel Can’ın bütün albümleri sizde mevcut. Ne zaman keşfettiniz onları?
- Hemen. Ebru Gündeş’in ilk albümüyle başladı sevgim. Sibel Can da Ebru Gündeş de albümlerinde hálá güzel arabesk yapan nadir sanatçılardandır.
Peki bu parçaları birlikte dinlediğiniz, paylaştığınız arkadaşlarınız var mı?
- Mesela bana bir arkadaşım geliyor, bir derdi oluyor, konuşuyoruz. Ay dur dur, duruma uygun Sibel Can parçası ya da İbrahim Erkal var, diye koyuyorum. Gayet de güzel gidiyor, kimse de kapat şunu demiyor. Derdim varsa veya mutluysam onun karşılığını ancak bunları dinleyerek bulabiliyorum.
ÖZCAN DENİZ VURULDUĞUNDA İLK ARAYAN BABAM OLDUBu sanatçıların konserlerine gidiyor musunuz?
- Hayır öyle bir kültürüm yok. Onlar benim hiç merak ettiğim kişiler değil. Onları sahnede görmek gibi bir derdim yok. En son Babylon’da Marianne Faithfull konserine gittim, çünkü kadının sahnedeki hal ve hareketlerini görmek istedim.
O zaman siz bu arabeskçileri görüntüsüz dinlemekten yanasınız?
- Evet, çıktıkları
magazin ve TV programlarına da bakamıyorum. İçim fena oluyor. Onlar gerçek hayatta benim için var olan insanlar değil, sadece evde onların parçalarını dinliyorum. Tabii bir tek istisna var aralarında. O da Özcan Deniz. Hayatta fanı olduğum tek kişi.
Nasıl bir fanlık bu?
- Almanya’dan gelmiş ve Meleğim adlı albümünü yeni çıkarmıştı. Arabayla tam köprünün üstünden geçerken parçayı dinledim, sonra tipini de çok beğendim, öyle başladı. Bugüne kadar bütün konserlerine gittim. Hakkında çıkmış bütün haberleri bir dosyada biriktiriyorum. Asmalı Konak’ın filmi vizyona girmeden iki hafta önce biletimi almış, cuma 11.00 matinesine gitmiştim mesela. TRT’de çarşambaları program yapıyordu, ben o akşamlar sokağa çıkmadım. Bütün arkadaşlarım benimle bu konuda dalga geçerdi ama şimdi kanıksadılar. Geçenlerde ayağından vurulduğunda babam aradı sabahın 7’sinde, "Kızım seninkini vurmuşlar" diye. Acaba hangi hastanede, gidip göreyim diye geçirdim içimden hemen. Ona bir şey olursa çok üzüleceğimi fark ettim. Adamı o kadar yakın görüyorum ki, sanki hayatımda, sanki arkadaşım gibi. Böyle gerçek bir fanlık işte benimki.
Tarhan Bey ne düşünüyor müzik zevkiniz konusunda?
- Çok önemsediğini sanmıyorum. 12-13 yaşımda evde deli gibi Gülden Karaböcek dinlediğimde tabii ki annem de babam da ürkmüştür. Ama ikisi de bana zorla klasik müzik dinle kızım diyecek insanlar değil.
AYŞE BİR RİCAM VAR: EVE GELDİĞİMDE BUNLAR ÇALMASIN!
Bir adamla tanıştınız, caz festivallerinden çıkmıyor, Cemal Reşit Rey salonunun konser programını takip ediyor, entel mi entel. Evinize geldi ve bu arabesk rafını gördü. Ne olacak?
- Olmadı mı sanıyorsun böyle şeyler? Belki garipsiyorlardır ama herkesin içinden mutlaka bir arabesk parça çıkıyor. Aaa bu kadının şu parçası da aslında o kadar fena değildir diyor. Bunu mesele yapacak bir adamla da birlikte olmam herhalde. Eski eşim hiç karışmazdı, yalnız "Ayşe bir tek ricam var, lütfen eve geldiğimde çalıyor olmasın çünkü moralim bozuluyor" derdi. Ben de saygı gösterirdim, o gelince çalmazdım. Arabesk müzik zevkim karşı taraf için kötü bir huy olarak değerlendiriliyorsa da, bu huyumu dengeleyecek başka bir sürü kuvvetli yanım var... Ben niye hiç gocunmadan rahat rahat arabesk dinliyorum, Ebru Gündeş’e bayılıyorum diyebiliyorum, çünkü kendimi bunlar üzerinden tarif etmiyorum. Beni ben yapan bu değil, başka bir sürü şey var. Aklımı geliştirsin, iyi müzik dinliyorum, bu işten çok iyi anlarım diyebilmek için müzik dinlemiyorum ben. Canım bunları istiyor, dinliyorum, dışarıdan nasıl göründüğüm umurumda değil.
ENİS BATUR MÜZİĞİ DUYUNCA KOŞARAK ODADAN KAÇTIÇalışırken, örneğin Cogito gibi ağır bir düşünce dergisini hazırlarken, arkada İbrahim Erkal’dan Sırılsıklam parçası çalsa olacak iş mi?
- Aaa öyle güzel olur ki. Aynen sahneyi anlatıyorum bak: Bir gün Yapı Kredi Yayınları’ndayız, Cogito’yu hazırlıyoruz, editör ekibi oturmuşuz. Odadaki bütün arkadaşlar ilim irfan sahibidir. Arkada bangır bangır Seda Sayan’dan Yangınlarım Var parçası çalıyor. Enis Bey (Batur) odaya girdi ve müziği duyunca koşarak kaçtı. "Herhalde bunlar dergiyi bu ay çıkaramayacak" diye düşünmüş olabilir!
POĞAÇAYLA JORDI SAVALL GİTMİYOR Kİ
Ayışığı Sonatı’nı ya da Jordi Savall’ı sevmemek mümkün değil. Tabii onları da seviyorum. Ama biraz önce evde poğaça yapıyordum, şimdi onunla da Jordi Savall dinlenmiyor ki. Poğaçayla en iyi Ebru Gündeş gidiyor, doğrusu.