Sezai Abi’den müjde var, müjde!

Güncelleme Tarihi:

Sezai Abi’den müjde var, müjde
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 02, 2005 18:27

‘Kaç akşamdır rakibimle yatağa giriyorum’ desem, şimdi siz, muzır okur, lafı şeyinden anlarsınız. Halbuki sözünü ettiğim rakip, bir kitap. Geçen hafta masamda bulduğum ve benim için ‘üç hoş sürpriz’ içeren sarı zarftan çıkan bir kitap...

Sezai Abi, Sezai Bayar benim pek bir sevgilimdir. Ben Milliyet’teyken tanıştık, birlikte çalıştık, sonra bana desteğini, yardımını bu köşede de sürdürdü, biliyorsunuz.

Geçen hafta, postadan bir zarf geldi önüme, içinden benim için çok şey ifade eden bir (aslında 3) sürpriz çıktı:

Birincisi, Sezai Abi’nin ‘nihayet’ yazıp tamamladığı kitabı ‘YAŞADIKLARIM, YAZMADIKLARIM’ ...

Bu kitap benim rakibimdir, çünkü Sezai Abi anılarını derlemek için o kadar titizlendi, öyle zaman harcadı ki... beni ihmal etti resmen ! J

Kitap bitmiş, pek de güzel olmuş. Dönem, olaylar, anekdotlar beni çok ilgilendirdiği, Sezai Abimin üslubu da çok tanıdık (ve özledik) geldiği için, üç gecede bitirdim. (*)

Eski gazeteciler zaten o dönemi bilirler ve kitabı okurlar. Ben genç meslektaşlarıma bir ‘eğitim’ olarak; nesildaşlarıma hatıralarını tazelemek ve hâlâ belleğimizde olan hadiselerle, insanlarla ilgili ilave bir tad olarak; genç okurlarıma da Türkiye’nin çok sancılı bir dönemi hakkında canlı tanıklık olarak öneriyorum bu kitabı.

Yaşadıklarım, Yazmadıklarım
Sezai Bayar / Duman Yayınları

*

Benim için ikinci sürpriz:

Sezai Abim beni onurlandırmış, girişteki ‘Sezai Bayar kimdir?’ bölümünde benden de bahsetmiş. Yaptığı pek çok iş, üstlendiği görevler meyanında diyor ki:

“Hürriyet’in internet portalında, Hürriyetim sayfasında Serdar Devrim’in köşesine Ankara’dan siyasi anekdotlar yazdı.”

Böylece ben de, Sezai Abimin eteğine yapışıp, Türk basın tarihine bir satırla da olsa geçmiş oldum.

*

Gelelim üçüncü ve beni en çok mutlu eden sürprize.

Sezai Abim bana kitabını imzalamış, yazdıkları ‘bana özel’, biliyorum ama, burada ifşa edeceğim ki, sözün sahibi için bağlayıcı olsun! J

Şöyle yazmış bana: ‘Sevgili Serdar, nihayet başardım, kitabım çıktı. Umarım beni anlamışsındır. Köşende her an nefer olarak artık hazırım komutamın... Sevgiler, yanaklarından bus ederim!’

Ben de, genç Mehmed 2’nin babası Murad’a yazdığı gibi diyorum ki:

Benim için şereftir, zevktir... Eğer eskisi gibi bu sayfanın ortağıysan, gel, yaz! Yok eğer komutan bensem, yazmanı emrediyorum! J


(*) Kitaptan bir iki anekdot sayayım size: Mesela, Sezai Abi de en başa koymuş zaten, ‘katil zanlısını tuttuğu gibi büroya getiren muhabir’ hikayesine çok güldüm. Ecevit’e Karaoğlan adını ‘Onun’ taktığını bilmiyordum. ‘Kaymakamın konağını nasıl ateşe verdik’ başlıklı hatıra, Türk basınının ilk ‘telekulak’ kahramanı Yassıada tanığı Ayten’in hikayesi, fuhuş yapılıyor zannedilerek basılan ilk grup terapisi seansı, Kaya Toperi’nin yakaladığı kripto hırsızı gazeteciler... ve daha neler neler!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!