Güncelleme Tarihi:
* Bu sezon çok fazla dizi var ekranda. Sektörün içinden birisinin bu konuya bakışını merak ediyorum açıkçası..
- Evet, çok fazla iş var ama bence olması da gerekiyor. Hem iş potansiyeli hem de seyirci açısından. Hâlâ iş bekleyen oyuncu arkadaşlarımız var sonuçta. Ama işlerin nitelikleri ve nicelikleri açısından da sıkıntı var. Bilinçsiz yapımcılar, oyuncular ortaya çıkıyor. Tam sektörleşemedik maalesef.
* Bilinçli oyuncu nasıl olmalı?
- Hedefi şöhret olmayan oyuncu, bilinçlenmeye başlamıştır bana göre. “Şöhret olayım, herkes beni tanısın” gibi hedeflerle yola çıkan kişilerde oyuncu bilincinin olmadığını düşünüyorum. Oyuncunun, ne yaptığını biliyor olması lazım.
* Siz bu yola çıkarken hedefleriniz nelerdi?
- Benim çocukluğumdan beri hedefim oyuncu olmaktı. Tiyatroyla tanıştıktan sonra da bilinçlenmeye başladım ve hep doğru insanlarla karşılaştım. Onlar beni daha donanımlı hale getirdiler. Hiçbir zaman hedefim İstanbul’a gelmek, şöhret olmak ya da para kazanmak değildi. Hâlâ da değil.
ÖFKE VE ŞİDDETİN OLDUĞU YERDEN KAÇARIM
* Size yol gösteren hocalarınızdan eleştiriler alır mıydınız?
- Ben eleştiriye açık bir insanım. Komediye yatkın olduğum için işin hep o tarafından baktığım konusunda eleştirirlerdi. “Her rol öyle değildir, dünyaya sadece o taraftan bakma” derlerdi. Hakikaten her karakterin o tarafından bakmamak lazım, bakabileceğim bir sürü pencere var. Şimdi bir karaktere bir sürü pencereden bakabiliyorum.
* Hayata bakışınızda da çok pencere var mı, yoksa sadece komedi yönünden mi görürsünüz yaşadıklarınızı?
- Hayata sevgi üzerinden bakıyorum. Hayatta her şeyin sevgi üzerinden hallolabileceğini düşünüyorum. Öfkeye, şiddete, agresifliğe ya da gerilime çok uzak bir adamım.
* Bu arada komediye yatkın yönünüzü yapımcılar pek keşfedemedi sanırım...
- Sadece bir tane sinema filminde komedi oynadım. Ama tiyatroda 20 yıldır ağırlıklı olarak komedi oynuyorum. Aslında en iyi olduğum alan komedidir, uzmanlığım bu alanda. Ama ben sert bir adam gibi durduğum için insanlar “Bu adamdan mizah çıkmaz” diye düşünüyor. Gerçi ben bu durumu oynadığım rollerle biraz yıktığımı düşünüyorum. “Suskunlar”da Takoz’u oynadığım zaman “Bu rol üzerine yapışacak” demişlerdi. Yapışmadı. Şimdi “Çalıkuşu”nda Seyfettin’i oynuyorum işte. Karakterin üzerine yapışmaması, oyuncunun elinde olan bir durum.
* Pencerelerden bahsettik, Seyfettin karakterine hangi pencereden bakıyorsunuz?
- Hayata baktığım sevgi penceresi, Seyfettin’e de çok yakın aslında. O da bütün hayata sevgiyle bakıyor. Bütün acılarını sevgiyle tedavi etmiş. Çevresindeki herkesi sevgi çemberine çekmeye çalışan bir adam. Seyfettin, çok zorlandığım bir karakter değil. Ama üzerinde çok çalıştım, çünkü çok özel bir karakter. Birçok insana da ilk bölümlerden örnek olmaya başladı.
* Nasıl yorumlar aldınız?
- Sosyal medyada “Yıllardır hasretini çektiğim ideal baba, ideal dost, keşke böyle bir dostum olsa” gibi yorumlar görüyorum. Seyfettin enişteyi çok çabuk kabullendiler. Herhalde bu sezon pek çok kişinin Seyfettin eniştesi olarak gezeceğim.
ROLE HAZIRLANIRKEN ŞİZOFREN OLUYORUM
* Duyduğuma göre sizin role hazırlık döneminiz epey ilginç oluyormuş...
- Evet, bayağı şizofren oluyorum. Karakterle ilgili kafamda soru işaretleri varsa uykularım kaçıyor.
* Eşiniz ne diyor bu duruma?
- Alışık olduğu için o dönemler beni rahat bırakıyor.
* Eşiniz de oyuncu mu?
- Evet ama daha hiçbir yerde görmediniz onu, saklıyoruz. (Gülüyor)
* Aşkınız tiyatro sahnesinde mi başladı?
- Hayır, öncesinde. Oyuncu olmak istiyordu, ben de nasıl olunabileceği konusunda yol gösterdim. İyi bir oyuncu. Şimdi Antalya Şehir Tiyatrosu’nda beraber oynuyoruz.
GEÇMİŞİNDE ÇOK DERİN ACILAR VAR
* “Kafamda karakterle ilgili soru işaretleri varsa uyuyamam” dediniz. Seyfettin’le ilgili soru işaretleriniz var mı?
- Hiç yok. Biz bu işe 12 Ağustos’ta başladık. Ben bu karakterle ilgili her şeyi temmuz sonunda bitirmiştim.
* Seyfettin’le ilgili en çok kafaya taktığınız şey neydi?
- Geçmişinde ne olduğu... Ben “Öyle sevgi dolu bir insanın mazisinde mutlaka derin bir yara vardır” diye düşünüyordum. Senaristimiz Sevgi’ye sordum bunu, “Evet, öyle” dedi. Seyfettin’in geçmişinde çok derin acılar var ve bu acıların tedavisini hep sevgiyle yapmış.
DERDİM HOLLYWOOD DEĞİL
* Son olarak mesleğinizdeki hedeflerinizi sormak istiyorum...
- Ben daha evrensel bakıyorum. Nasıl ki Antalya artık bana küçük geliyorsa, bir gün de İstanbul bana küçük gelsin istiyorum. Disiplinle çalışayım, yürüyeyim ve bir gün olabiliyorsa başka şeyler olsun. Ama derdim Hollywood falan değil, ben Hollywood’a gideyim demiyorum. Hayat ne getiriyorsa, onun en iyisini yapmalıyım. Bunların hepsi şans, hepsi nasip...