Ülkemizde de yaklaşık 4 yıldır çeşitli televizyon kanallarında gösteriliyor. Beğeniyle de izliyoruz. Son zamanlarda bu dizinin adını çok sık duyar olduk. Çünkü ‘Yerli malı yurdun malı herkes onu seyretmeli’ inancında olan televizyoncularımız Sex and The City’nin Türk versiyonlarını çekmeye başladılar. Kanal D’de yayınlanan Omuz Omuza ve Show TV’de geçen hafta gösterime giren Metro Palas’ın senaryoları bu diziden esinlenerek yazılıyor. İkisinde de 30’lu yaşlarını yaşayan, özgür, ayakları yere basan, kariyer sahibi İstanbullu kadınların hayatları konu ediliyor. Dizide anlatılmaya çalışılanı biz gerçek hayatta bulduk. Sex and The City dizisindeki New York’lu kadınların İstanbul versiyonu olan altı kişilik genç kadınlar grubunu konuşturduk. Karşınızda Bade, Işın, Füsun, Şebnem, Nuşin ve Esma...
Beyoğlu Tünel’deki Doğan Apartmanı’nın tepesindeyiz. Terasta İstanbul manzarasına nazır yapacağımız fotoğraf çekiminin hazırlıkları sürüyor. Füsun’un evi defile kulislerine benzemiş. Kızlar birbirlerine ‘Allığı uzatsana, pembe ayakkabıyı verir misin, saçımı toplayayım mı, dağınık mı kalsın’ diye bağırıyor. Ortalık takı, incik, boncuk, kemer ve makyaj malzemesi kaynıyor. Koltuklarda biz değil pantolon ve tişörtler oturuyor. Hepimiz ayaktayız. Süs püs faslı bittikten sonra hep birlikte terasa çıkıyoruz. Rüzgarlı bir çekimden sonra kepekli spagetti ve
diyet kola eşliğinde bir röportaj yapıyoruz.
Bade Birol Başiplikçi, Işın Görmüş, Füsun Tezcan Feridun, Nuşin Mısırlı, Esma Yağcı, Şebnem Yıldırım’ı uzun uğraşlar sonucu bulduk. Nicedir kariyer sahibi, özgür, eğlenceli, 30’larında bir kadınlar grubu arıyorduk. Kanlı, canlı, gerçek bir ekibin peşindeydik. Aslında yedi kişiler ama Pemra Balkır son anda iş seyahatine çıktı.
Önce birbirlerini nasıl bulduklarını sorduk. Pazar bulmacalarını anımsatan bir yanıt verdiler: ‘Merkezde Bade var. Nuşin, Pemra, Füsun ve Bade 25 yıllık arkadaş. Aynı mahallede saklambaç oynamışlar. Bade ile Işın ise yedi yıl önce tanışmış. Işın, Elle Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni olduğunda Bade derginin marka müdürüymüş. Aynı yıllarda Bade bir iş ortamında Esma ile tanışmış. Esma ile Şebnem ise çocukluktan beri arkadaşlar.’
Bu yedi kadını birleştiren en büyük özellik şu: Hiçbiri diğerine benzemiyor! Ortak noktaları yok denecek kadar az. Müzik zevkleri, giyim tarzları, okudukları kitaplar, izledikleri filmler hepsi birbirinden farklı. Ama bir legonun parçaları gibi birbirlerini tamamlıyorlar. Her gün birbirlerinden yeni şeyler öğreniyorlar.
Söze Bade başlıyor: ‘Birbirimize karşı açık, dürüst ve acımasız davranıyoruz. Galiba bizi ayakta tutan şey bu. Kadınlar birbirini kıskanır. Aralarında gizliden gizliye ilerleyen bir rekabet vardır. Biz mutluluğu ve başarıyı da paylaşıyoruz. Birimizin başarısı hepimizin başarısı!’
Işın devam ediyor: ‘Bizim psikiyatriste ihtiyacımız yok. Çünkü birbirimizin doktoru olabiliyoruz. Yaşadığımız en ufak şeyi bile paylaşıyoruz. Aşık olduğumuzda, işte sorun yaşadığımızda, biriyle tanıştığımızda kısacası bütün olağanüstü durumlarda toplanıyoruz. Kurul toplantısı yapıyoruz ve karara bağlıyoruz. Tartışıyoruz ama asla kavga etmiyoruz. Bugüne kadar hiç küsmedik.’
Grup haftada bir gece genellikle de Salı akşamları toplanıyor. Ayda bir iki kere ise pazarları brunch (kahvaltı-öğlen yemeği karışımı bir öğün) yapıyorlar. Favori mekanları İstinye’de Sonay Aile Çay Bahçesi, Yeniköy Circle Cafe ve Teşvikiye House Cafe. Gece çıktıkları zaman ise Angelique, Buz ve Niş’i tercih ediyorlar. Ev partisi düzenlemekte iddialı olduklarını da saklamıyorlar: ‘Biz bir parti yaparız, tanımadığımız 150 kişi gelir. Geceden iki gün önce telefonlarımız çalar ‘Cumartesi akşamı parti yapıyormuşsunuz, adresi alabilir miyiz?’ diye sorarlar.
ÜÇ KONUDA ANLAŞIYORLAR
Ekipte çoğunluğun bir takma ismi var. Bade’ye Bademim diyorlar. Nuşin Madam Rottenmeir, Esma Herbokalok, Füsun Füs, Şebnem ise Şebo. Işın’ın bir lakabı yok. Bazen ‘Huysuz’ diye sesleniyorlar ama her daim öyle demeye de kıyamıyorlar.
Başta da söylediğimiz gibi ekibin kişisel bakım, moda, kitap, film, müzik zevkleri tamamen farklı. Esma çarpıcı bir örnek veriyor: ‘Bade ile ben kitapçıya gideriz, o 20 kitap alır ben 20 kitap alırım. Çıkınca bakarız bir tane bile aynı kitap almamışız. Tamamen farklıyız. Beğendiğimiz erkekler bile birbirine benzemez. Ama şöyle bir Brad Pitt’e hiçbirimiz hayır demeyiz.’
Aynı kuaföre gitmiyorlar. Birlikte spor yapmıyorlar. Farklı mağazalardan alışveriş ediyorlar. Fakat üç konuda çok iyi anlaşıyorlar. Hepsi Sex and City izliyor, Bir İstanbul Masalı’nı fanatik gibi takip ediyor ve Frida’ya tapıyor. ‘Hepimizin evinde Frida DVD’si var. Toplandığımız akşamlar tekrar tekrar izliyoruz. Her izlediğimizde de ağlıyoruz’ diyen Işın oradaki güçlü kadından çok etkilendiklerini söylüyor.
ERKEKLERKafası çalışan her erkek bu gruba girmek ister
Sizce ideal erkek nasıl olmalı?
Esma: Erkeklerde derinlik arıyoruz. Kriterlerimiz çok yüksek.
Işın: Yüksek değil. Biz normal olanı arıyoruz. Saygı ve dürüstlük arıyoruz.
Esma: Aynı frekansta olmamız gerekir. Masaya oturduğunuz zaman konuşabilmeliyiz.
Nuşin: Ama günümüz erkeği sapıtmış ve doyumsuz durumda.
Evliliğe inanıyor musunuz?
Işın: Evliliğe inanıyoruz ama aradığımız erkekleri kolay kolay bulamıyoruz.
Esma: Evleneceğimiz erkek, hayat arkadaşımız olmalı. Aynamızı arıyoruz, bizim bir örneğimizi arıyoruz.
Işın: Çok sosyaliz, akıllıyız, kariyerliyiz, güçlüyüz. Birçok erkeği korkutuyoruz. Bizimle birlikte olacak erkeğin çok özgüvenli bir adam olması lazım.
Şebnem: Erkek daha baskın olmalı. Bizim bu dominantlığımızı ikinci plana itebilecek, öyle olmasa bile buna tahammül edebilecek bir erkek olmalı. Bizim kuvvetli ve özgüvenli olmamız rahatsız olunacak bir durum değil. Tam tersi gurur duymalı.
Esma: Diyelim ki içimizden birinin yeni bir sevgilisi oldu. Tanıştıktan hemen sonra söz konusu erkeğin taklidini yaparız.
Nuşin: Bunları anlatırsanız hangi erkek bu gruba girmek ister?
Işın: Kafası çalışan her erkek abi!
Dizideki gibi uçsuz bucaksız bir seks hayatımızın olması mümkün değil, çünkü Müslüman, ataerkil bir toplumda yaşıyoruz
Sex and The City’deki kadınlara ne kadar benziyorsunuz?
Işın: New York’taki o kadınlar İstanbul’da olsa nasıl yaşar diye düşünüyorsanız işte böyle yaşar. Sex and The City’nin İstanbul versiyonuyuz. Ben kendimi o dizideki kadınlardan pek farklı görmüyorum. Onlar gibi yaşamak istiyorum. Ama Türkiye’de ve İstanbul’da kendimi kısıtlanmış gibi hissediyorum.
Füsun: Sex and City’nin İstanbul’a birebir uyarlanması mümkün değil. Burada aynen dizideki gibi yaşayan kadınlar bulamazsınız. Bence bulabileceğiniz en yakın örnek biziz. Bizim dizideki gibi uçsuz bucaksız bir seks hayatına sahip olmamız mümkün değil. Her şeyden önemlisi Müslüman, ataerkil ve gelişmekte olan bir toplumda yaşıyoruz.
Esma: Sex and City’yi izleyenlerin birçoğu diziyi abartılı buluyor. Ama bize normal geliyor. Çünkü biz de öyle yaşıyoruz. Çok doğal olarak yapıyoruz bunları. Biz pazar brunch’a trendy olduğu için gitmiyoruz. Bir arada olmak, paylaşmak için gidiyoruz. Dizinin abartılı tarafları da yok değil. Bir gün içinde 10 kıyafet değiştiriyorlar mesela. Giydikleri, yedikleri, içtikleri sahte. Öyle yaşamak imkansız. Bütün gün topuklu ayakkabılarla sokakta dolaşamazsın mesela.
ANILARDüğünde detone seslerle sözlerini bilmediğimiz şarkı okuduk
ŞEBNEM:
Bade iki ay önce evlendi. Düğün gecesinde bu kız grubundan bir şov istedi. Günler boyu ne yapacağımızı düşündük. Esma radyocu olduğu için stüdyoya girip ‘Arkadaş’ şarkısını söyledik. O kadar komik oldu ki! Düşünsenize hiçbirimiz şarkıyı bilmiyoruz, seslerimiz berbat ve detone. Düğün Swissotel Evian’da oldu. Gece saat 12’de barın içine girdik, ellerimizde kağıtlarla playback olarak söyledik. Bade ağladı ama konukların gülmekten karınları ağrıdı.
Elif’in cozuttuğunu düşünürken bahçeden 15 kişi şampanyalarla çıktı
IŞIN:
Geçen yıl doğum günümde herkesi evime çağırdım. Bir pazar günüydü, yemekler yedik, içkiler içtik, bikinilerimizi giyip güneşlendik. Hatta bir arkadaşımız yanında pırlanta koleksiyonu getirmişti. Bütün gün pırlantalar takıp fotoğraflar çektirdik. Bu arada kimse doğum günümü kutlamadı. Saat dört gibi hepsi bir bahane uydurup gitti. Bir tek arkadaşım yanımda kaldı. Ben biraz bozuldum açıkçası. Çünkü onlara ‘Akşam gelin
balık yapalım’ dedim. Hiç kimse balık
yemek istemedi. Benim canım çok balık istiyordu. Pişirdim, yedim. Ben balık yediğim zaman soğan da yerim. Soğanımı da yedim. Ben yerken yanımdaki kız arkadaşım Elif bana şöyle şeyler söylüyordu: ‘Işın soğan yemesen’, ‘Işın yedin bari dişlerini fırçala’, ‘İyisi mi sen duş al saçların da yağlı gözüküyor’, ‘Işın üzerindeki mavi şortu değiştir’, ‘Müzik koyalım mı?’ ‘Mumları yakalım mı?’ Ben Elif’in aklından şüphe etmeye başladım. Bu arada Elif modacı ama şöyle telefon konuşmaları yapıyor: ‘Gemi geldi mi? Limana girdi mi?’ Ben iyice cozuttuğunu düşündüm ama çok da üzerinde durmadım. Bahçede kitap okuyup, çekirdek yemeye başladım. Yarım saat boyunca da çekirdek yememem için yalvardı. Derken bahçenin arka tarafından 15 kişilik bir grup geldi. Ellerinde mumlar, pastalar, şampanyalar. Hiç beklemiyordum. Ağladım tabii!
Kapıyı açınca beni, Şebnem’i ve karpuzu görünce dumura uğradı
ESMA:
Bundan üç yıl önceydi. Bade ve Gökhan’ın kavga ettiği bir gece, Bade beni böğüre böğüre ağlayarak aradı. İkimiz de Nişantaşı’nda oturuyoruz. Şebnem de o gece bende kalmıştı. Pijamalarla sokağa fırladık, Bade’nin evine doğru koşa koşa gidiyoruz. Tam Teşvikiye Camii’nin önünden geçerken Şebnem’e bir baktım, elinde kocaman bir karpuz tutuyor. Neymiş efendim o karpuzu soğutmuş, dolapta kalamazmış, yememiz gerekiyormuş. Arkadaşımızın acılı gününde Şebnem karpuz peşinde. Bade kapıyı açıp da beni, Şebnem’i ve bir de karpuzu görünce dumura uğradı tabii.
Bade: Üstelik geldiklerinde gözyaşları içinde Orhan Gencebay’dan ‘Batsın Bu Dünya’yı dinliyordum.
Uğurlu eteği giyeceğim diye şimdiki kocama rezil olduk
BADE:
Bundan iki yaz evveldi, hep birlikte Bodrum’dayız. Ben, şimdiki kocam o zamanki erkek arkadaşım Gökhan’la ayrılmanın eşiğindeyim. Belki toparlarız diye tatile çıkmışız. Gece dışarı çıkarken minicik bir kot etek giydim. O gece aramız düzeldi. Gece döndüğümde Esma’ya durumu anlattım. Esma eteğin uğurlu geldiğini düşündü. Ertesi gün de biz İstanbul’a döneceğiz, Esma kalacak. Eteği bırakmam için ısrar etti. Bıraktım. Sabırsız olduğu için sabah kahvaltıya inerken giydi. Ve kahvaltıda Gökan’la karşılaştık. Gökhan hemen durumu anladı. Ufak çaplı rezil olmuştuk.
NUŞİN MISIRLI (34)
Pierre Loti Lisesi mezunu. Üniversiteye gitmek yerine çalışmayı tercih etti. İş hayatında çabuk yükseldi. Şu anda Emirates Hava Yolları’nda Satış Pazarlama yöneticisi olarak çalışıyor. Akatlar’da oturuyor. 3 senedir yalnız yaşıyor. ‘En duygusal’ unvanını kimselere bırakmıyor.
NuşinHayatımıza yeni bir insan girecekse ekipten onay alıyoruz. Kızlar onu teste tabi tutuyorlar. Yuvarlak bir masanın etrafında sorguya çekiliyor. Ne yediği, ne içtiği, hayvanları sevip sevmediği... Banka hesaplarına kadar öğreniyoruz. Kızlar onay verince bir de Gökhan (Bade’nin kocası) ve Erhan’la (Füsun’un kocası) tanıştırıyoruz. Çünkü ekibe yeni katılacak erkeğin onlarla da anlaşması gerekiyor. Bu muameleye maruz kalan erkek arkadaş adaylarının birçoğu arkasına bakmadan kaçıyor tabii. Bazıları bize ‘Duygusal Amazonlar’ diye ad takmışlar.
FÜSUN TEZCAN FERİDUN (33)
İkinci soyadına yani Feridun’a özellikle dikkat çekiyor. Evli ve kocasına aşık. 5 yıl önce evlenmiş ama ilişkileri 11 yıl önce başladı. Adeta birlikte büyümüşler. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde master yaptı. 6,5 sene Turkcell’de Pazarlama İletişim Müdürü olarak çalıştı. Son iki senedir de Siemens’te İletişim Grubu yöneticiliği yapıyor. Motora binmekten, seyahat etmekten ve fotoğraf çekmekten çok hoşlanıyor. Dolayısıyla ekibin en cool ve en entelektüeli sayılıyor.
FÜSUNBade ve ben evliyiz. Evde bir hayat arkadaşımız var. Kocalarımız grubumuza o kadar alıştılar ki! Kızlar, deyince akan sular duruyor. Onlar bir kişi ile evlenmediklerinin farkındalar.
IŞIN GÖRMÜŞ (33)
Ekibin en trendy üyesi. Elle dergisinin Genel Yayın Direktörü olduğu için modayı bu ülkedeki birçok insandan daha iyi biliyor. İstanbul doğumlu. ODTÜ İngiliz Dili ve Eğitimi mezunu. 93 senesinden beri gazetecilik yapıyor. 6 senedir de Elle dergisinin Yayın Direktörü olarak çalışıyor. Bekár, yalnız yaşıyor. Reçel ve Feelix adında iki kedisi var. Söylediğine göre İstinye’de bahçeli ve deniz manzaralı süper bir evde oturuyormuş.
IŞIN
Çocukken mahallede oynamaya çıkardım. Sürekli düşer, dizlerimi dirseklerimi yaralardım. İlk düştüğüm gün babam bana ecza dolabının yerini gösterdi ve sadece o seferlik oksijenli suyla temizledi, tentürdiyot sürdü, bantladı. O günden sonra her düştüğümde kendi yaralarımı kendim temizledim. Biz hepimiz yaralarla başa çıkmayı iyi beceriyoruz. Ama artık her şey daha kolay. Çünkü ben üzüldüğüm zaman 6 kişinin daha benimle üzüldüğünü biliyorum.’
ŞEBNEM YILDIRIM (31)
İstanbul Üniversitesi İngilizce Bölümü mezunu. Şimdi Anadolu Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler okuyor. Yaklaşık 8 senedir açık hava reklamcılığı yapıyor. 1,5 senedir de Bakaç Reklam’da pazarlama yöneticiliği yapıyor. Arkadaşları Şebnem için ‘Çok komik ve çok fırlama. O aslında oyuncu olabilirdi’ diyor. Çünkü hanımefendi her fırsatta birilerinin taklidini yapıyor.
ŞEBNEM
Işın’ın üç gün kafamı dinlemek istiyorum diye telefon kapattığını bilirim. Ben bunu sorun yapmam, üç gün sonra ararım. Çünkü onu her şeyiyle kabul etmişim. Eksileriyle, artılarıyla tüm huysuzluğuyla... Kardeşim gibi...
BADE BİROL BAŞİPLİKÇİ (33)
Grubun çiçeği burnunda gelini... Henüz iki ay önce evlendi. Sorbonne Üniversitesi Psikoloji Mezunu. 5 yıldır Vestel Şirketler Grubu’nun İletişim Müdürlüğü’nü yapıyor. Tarabya’da oturuyor. İnatçılığı ve bilmişliği ile tanınıyor. Mesela siz bugün pazar dediğinizde o hayır pazartesi diye tutturabiliyor.
BADE
Hepimiz çok yoğun çalışıyoruz. İş hayatımız çok ön planda. Ne olursa olsun birbirimize vakit ayırıyoruz. Ne yapıp edip bir araya geliyoruz. Bir mail grubumuz var. Gün için sürekli yazışıyoruz.
ESMA YAĞCI (30)
Bilkent Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni yarım bıraktı. 8 yıl çeşitli medya kuruluşlarının reklam departmanlarında çalıştı. Şu anda Show Radyo, Radyo 5, Radyo Nostalji ve Radyo Viva’nın Reklam Grup Başkanı. Yeniköy’de oturuyor. Yalnız yaşıyor. Grubun en tembeli o. Kendi kahvesini kendi koymuyor. Esma’nın empati yeteneği çok gelişmiş. Her fırsatta kendini karşısındakinin yerine koyup düşünüyor.
ESMA
Geçen hafta erkek arkadaşımla Işın’ı tanıştırdım. İlk kez tanışıyorlar. Dördüncü dakikasında Işın şöyle şeyler anlatmaya başladı: ‘Paris’teyim. Erkek arkadaşımla Cafe Flore’da oturuyoruz. Birden kavga etmeye başladık. Her şey burnumdan geldi. Düşünsenize Cafe Flore yılda dört kez gidebildiğim bir yer.’ Işın’ı hiç tanımayan biri onun son derece züppe olduğu düşünebilir. Ama değil. Bu grupta herkesin birtakım defoları var ama biz birbirimizi çok iyi tolere edebiliyoruz.