Sevgilinin dudağı kadar tatlı

Güncelleme Tarihi:

Sevgilinin dudağı kadar tatlı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 20, 2006 00:00

Kırpışan gözlerle bakar çocuklar, çiçekler daha güzel, bulutlar daha pamuk gibi olur bayramlarda. Serçelerin şakımaları bir şarkıya dönüşür. Çocukluk ülkesine geri döner büyükler. Kavgasız, gürültüsüz bir hayat özler herkes. Pintiler cömertleşir, küsler barışır. Konukseverlik, adalet, dürüstlük, hoşgörü, yardımlaşma ve dayanışma duyguları artar. Kalpleri yumuşatır bayramlar.

Komşunun acılarına ve gözyaşlarına ortak olmak ister insan. Kendinde olanı başkasıyla paylaşmayı daha çok arzular. Eski sevgililerin daha çok özlendiği zamanlardır. Beraber geçirilen bayramlar gelir akıllara, ayrılıklar daha bir taş gibi oturur yüreklere. Eskiden de böyle miydi acaba diye sorar insan kendi kendine. Kitaplar ve büyükler aynen böyle olduğunu söylüyor. Konumuz aslında Şeker Bayramı. Bu bayramı anlatmak için şekerin tarihine kısa bir yolculuk yapalım isterseniz.

Şeker dünya kuruldu kurulalı var yeryüzünde. Ama insanın onu bulması için uzun zaman geçmesi gerekiyordu. İlk kez eski Hindistan’da, İndus Vadisi’nde, bundan dört bin yıl kadar önce ortaya çıktığı biliniyor. Şekerkamışı ilk İndus’te ortaya çıkmış. Çok eski zamanlarda Çinliler şekeri Hintlilerden öğrenmiş. Su-Kung adlı bir Çinli yazar, kaleme aldığı "Doğa Tarihi" ismini taşıyan eserinde, açıkça "İmparator Tai-Hung, şeker yapımını öğrenmeleri için adamlarını Hindistan’ın Bengal bölgesine yolladı" diyor.

Yüzyıllar sonra Vadi’yi ele geçiren Pers Hükümdarı Darius’un yazıcıları, burada "arıların yardımı olmaksızın bal veren kamış"ın keşfedildiğini kayıtlara geçirmiş. MÖ 320 yılında Büyük İskender, İndus Vadisi’ni işgal ettikten sonra Batılılar şekerle karşılaşmış. Ama nedense pek sevmemişler. Eski Yunanlılar ve Romalılar, şeker yerine daha çok bal kullanmışlar. Kuru üzüm ve birçok tatlı kuru meyve ve balla tatlandırdıkları ekmekleri yani bugünün kek ve pastaları da bayılarak yediklerini yazıyor kitaplar.

Batı’nın halis şekerle gerçek anlamda tanışması Haçlı Seferleri döneminde olmuş. Ortaçağ Avrupası’nda şekerin bir adının da "Hint tuzu" olması, bu tezi güçlendiren bir kanıt.

BAYRAMDA DORUĞA ULAŞAN ZENGİNLİK

Merhum Tuğrul Şavkay’a göre, bizim şekerle ilk temasımız da biraz sorunlu olmuş. 14. yüzyılın Arap gezgini İbni Batuta, ünlü seyahatnamesinde Kırım Türkleri arasındayken Kırım Sultanı’na bir akşam helva hazırlayıp sunduğunu anlatıyor. Sultan nezaketen helvayı tadıp emrindeki askerlerden de aynısını yapmalarını istiyor. Bunun üzerine bugün için inanılamayacak bir tepki gösteren muhafızlar, helvayı tatmaktan kaçınıyorlar. Gezginimiz bu durumu hayretle karşıladığını not ediyor. Ama başka kaynaklar, Türklerin şekerle taa Abbasi Devleti döneminde Bağdat yakınlarındaki Samara’da tanıştıklarından bahsediyor. Selçukluların sofrasında şekerli, şerbetli yiyecek ve içeceklerin olması da bu fikri doğruluyor. Osmanlı döneminde şekerden envai çeşit tatlı ve şekerleme yapılıyor. Özellikle 16. yüzyılda şekerli tatlılar Osmanlı sofrasında yerini genişletip tam bir saltanat kuruyor.

Bu noktadan sonra fazla uzatmayıp lafı doğrudan Şeker Bayramı’na getirelim. Aslında Ramazan Bayramı’na ne zaman Şeker Bayramı denildiğini kimse bilmiyor. Ama, şekerin ve şekerlemelerin mamül bir ticaret metaı olarak kaymakçı dükkanlarında, çarşılarda boy gösterdiği 1700’ün başından itibaren bu bayrama Şeker Bayramı denildiği söyleniyor.

18. yüzyılın tarihçilerinden Ahmed Cavid’in kaleme aldığı Tercüme-i Kenzü’l İştiha adlı eserde, taa 15. yüzyılda şekerden sıkça söz edildiği yazılıyor. Bu sözlükte Cavid, şeker kökünden türetilen çok sayıda kelimeye yer vermiş. Sadece iki örnekle bu bahsi geçelim. Cavid, "Şekerine" maddesinin karşısına "Pişmaniye helvasına denir" diye bir not düşmüş. "Şeker-i atik"in ab- ateşi, yani kırmızı şarabın rengini andıran "sevgilinin dudağı" anlamına geldiğini belirtmiş. Devrin ünlü şairleri de şekerli imgeleri bolca kullanmış.

Şeker Bayramı’nda ziyaretlerin sayısı artar, akrabalar, dostlar, arkadaşlar birbirine gidip gelirler. Tabii, küçüklerin büyüklerin ayağına gitmesiyle başlayan bu ziyaretlerde misafirliğe eli boş gitmek ayıp sayılır. Şeker Bayramı’nın bir diğer adı da "oruç açma bayramı" ya. E ne yapmak gerekiyor: Bünyede eksilen şekeri takviye etmek. Bu durumda misafirlere ne düştüğünü anlatmaya gerek kalmıyor... Şeker Bayramı’nın bir hediye olarak gözdesi başta şeker ve lokum ve sonradan onlara katılan çikolata.

BAKLAVALAŞMA VE MENDİL İKRAMI

Ev sahiplerinin de üzerine düşenler var kuşkusuz. Evlerde bayram hazırlıkları Ramazan’ın son haftasında başlar, arife günü ikramlar için son hareketler yapılır. Ekşi Sözlük’te bir muhabbetçi, Şeker Bayramı için çok güzel iki cümle attırarak, "Bir nevi ana kucağı. Bol yiyip baygınlık geçirme vesilesi, yan gelip yayılma ve baklavalaşma sebebi" deyivermiş.

Evet arife günü fırına en son verilen nevale baklavadır. Gece fırından çıkan baklavanın üstüne şerbeti dökülür ve ertesi gün başlayan ve üç gün süren bayramın vazgeçilmez ikramına dönüşür. Yemeğe gelen mesafirlere ziyafetin ardından, şöyle bir uğrayıp gidenlere ise limotayla birlikte servis edildi mi ritüel tamamlanmış olur.

Eskiden baklavanın yanında "demirhindi şerbeti" de ikram edilirdi. Bir eski İstanbul klasiği olan demirhindi, Hint Hurması meyvesinden yapılan mayhoş bir şerbet. Aslında birçok derde deva, yararlı bir şerbet olan demirhindinin neden artık içilmediğini anlamak zor. Ege’nin köylerinde ilginç bir adetle karşılaştım. Gördes’te geçirdiğim bir Şeker Bayramı’nda evsahiplerinin baklavanın yanında bardaklara limonata yerine ayran doldurduklarını gördüm. Önce, kendi kendime "bu adet de nereden çıktı şimdi" diye söylendim ama baklavayı yiyip ayranı ürkek yudumlarla gövdeye indirince damağımda farklı bir lezzetin gezindiğini fark ettim.

Günümüzün yoğun iş yaşamıyla dolu olan hayatlarında tatlıları, şekerlemeleri evde yapıp, yetiştirmeye pek fırsat olmadığı da bir gerçek. Neyse ki her geçen gün zenginleşen şekerleme, tatlı sektörü imdada yetişiyor ve ev lezzetlerini aratmayan çeşitleriyle en yakınımızdaki bakkal, marketlerde bile bulunuyor.

Bayram geleneklerini bir ucundan yakalayanlar mendil ikramını da unutmayacak. Ailenin ve konukların çocuklarına şık, güzel mendiller verecek. İçine bayram harçlıkları yerleştirilmiş mendiller. O mendillerin içine cicili bicili kağıtlarda şekerler, çikolotalar da küçükleri mutlu edecektir, unutmayın...

Bir zamanlar biblo niyetine sakalanan şeker kutuları artık en yakın markette bol bol var

Bayram alışverişi İstanbul’da Mısır Çarşısı’ndan, İzmir’de Kestane Pazarı’ndan, Mudurnu, Kastamonu, Amasya, Bursa ve İzmit çarşılarından yapılıyordu. Şimdi bunlara Akmerkez, Metro City, Kanyon, Cevahir gibi yeni çarşılar eklendi. Ama ahalinin büyük bir bölümü eski çarşılara rağbet etmeyi sürdürüyor.

Özellikle son 30 yıldır bayram alışverişi için alternatifler çoğaldı. Şekerlemelerin ve "füzyon şekerler"in çeşidi arttı. Çikolata pazar payını genişletti. Eskiden ancak özel pastanelerden alınabilen şık ambalajlı ve kaliteli çikolata ve şekerlemeler, artık en yakın markette bile satılıyor. En büyük gelişmenin yaşandığı alan da ambalaj.

Bir zamanlar Avrupa’dan gelen yakınlarımızın armağan ettiği ve bir biblo gibi sakladığımız rengarenk teneke ambalajlar artık Türkiye’de çeşit, çeşit.

Biraz da hediyelik şeker ve tatlı çeşitlerinden dem vuralım:

Akide şekeri: Akide bağlılığın simgesidir. Osmanlı döneminde yeniçerilerin ulufe töreninde dağıtılan akide drajeleri, askerlerin padişaha memnuniyetinin ve bağlılığının gösterdesiydi.

Lokum: 15. yüzyıldan itibaren üretilen geleneksel Türk Lokumu, 19. yüzyılda Hacı Bekir’in, imalatta nişasta ve rafine şekeri kullanmaya başlamasıyla bugünkü içeriğine ulaştı ve uluslararası şekercilik literatürüne girdi. Sade, güllü, fıstıklı, fındıklı, cevizli, hindistan cevizli, bademli, kaymaklı, naneli, sakızlı, meyve aromalı, hurmalı, tarçınlı, zencefilli, karanfilli, kahveli çeşitleri var.

Ezmeler: Klasik badem ezmesinin yanısıra, kakaolu badem ezme, kakao özlü, portakal özlü, sakızlı, Antep fıstıklı açma, kakaolu açma, çocuk badem ezme, extra badem ezme, Antep fıstıklı ezme ve sultan ezme çeşitleri bulunuyor.

Helva: Şeker şurubunu susam tahiniyle karıştırıp yoğurarak yapılan helvanın sade, fıstıklı ve kakaolu olanları piyasada mevcut.

Drajeler: Badem şekeri, Antep fıstık şekeri, fındık şekeri, Kişniş şekeri ve kurutulmuş meyvelerden hazırlanan Marmara çakılı gibi çeşitleriyle en gözde bayram lezzeti. Çocukların gözdesi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!