Sevgilim dalgıç olmalı

Güncelleme Tarihi:

Sevgilim dalgıç olmalı
Oluşturulma Tarihi: Kasım 14, 1999 00:00

Haberin Devamı

Serbest dalışta en genç dünya rekortmeni Yasemin Dalkılıç:

SAKİN VE DERİN

Kendisini böyle tanımlıyor. Ve kesinlikle haksız değil. Şaşırtıcı yani. Nasıl olur da 20 yaşındaki biri kendisini böyle tanımlayabilir? Yaşantısı pek yaşıtlarınınkine benzemiyor. Suyun altında ve üstünde derinlerde dolaşmayı seviyor. Kişiliği bu sporu bu kadar başarıyla yapabilmesinde en büyük etken. İçine kapanık. Kalabalıklardan hoşlanmıyor. Gereksiz konuşmuyor. Hatta lafları kerpetenle ağzından söküyorsunuz. Kendinden emin, ne istediğini biliyor. Alçakgönüllü. Hatta fazlasıyla. Antrenörüyle ve sponsoru Quantum şirketiyle müthiş bir uyum içinde. Bir de tabii su ile!

Dalmak senin için neden bir takıntı?

- Sevdiğim için. Hayatımın bir parçası. Dalmam şart.

İyi de ne ifade ediyor?

- Suyun altındayken hissettiklerim benim için çok özel. Bir de limitleri zorlamak benim için önemli.

Neden başka bir spor değil de serbest dalış?

- Küçüklüğümden beri su sporları ilgimi çekiyordu. Üç yıl önce derinlik denemeleri yapmaya başladım. Evet, bu sporda vücudun kondüsyonu zorlanıyor ama duygusal bir yanı da var.

Pek azımız aslında bunun nasıl bir spor olduğunu biliyoruz, biraz anlatsana...

- Oldukça komplike bir spor. Yaptığım şu: Deriiin bir nefes alıyorum ve palet vurarak 68 metreye iniyorum. Belli bir ağırlık kullanıyorum ve aynı ağırlıkla yüzeye, geri dönüyorum. ‘‘Sabit Ağırlıkla Serbest Dalış’’ denen disiplin bu. Burada önemli olan nokta, oksijen tüketimini en düşük şekilde kullanabilmek. Aldığım havayı, yani oksijeni, hem bacaklarımda palet vurmak için, hem kulağımdaki denge duygusu için, hem de diğer organlarımın ve bedenimin dayanabilmesi için kullanıyorum. Zor yani.

Tüple dalışın tehlikesi vurgun, serbest dalışın ne?

- Doğru, vurgun basınçlı hava solumasıyla ilgili. Bunda o yok. Buna karşılık, ‘‘Sığ su bayılması’’ denilen bir şey var. Hızlı bir şekilde dibe iniyorum ya, inişte ciğerler bayağı küçülüyor, basınç yüzünden. Çıkışta ise genişliyor. İşte o sırada beyne oksijen gitmeyebiliyor. Son metrelerde böyle bir şey olabilir ve bayılma gerçekleşebilir. Allah'tan başıma hiç gelmedi.

MAVİ LACİVERT MOR

Ne zaman dünya çapında bir antrenörle çalışman gerektiğine karar verdin?

- ODTÜ'de okuyorum ve ODTÜ'nün çok iyi bir sualtı topluluğu ve serbest dalış grubu var. Bu grupla çalışmalar yaptık ve Dünya Şampiyonası'na katıldık. İyi dereceler elde ettik. Ardından ben 40 metre gibi bir derinlik yaptım, o da kızlar arasındaki en iyi dereceydi. Ondan sonra İnternet'te antrenörümle tanıştım.

Kim kimi, bir dünya rekoru kırmaya ikna etti?

- Sorularınız varsa ‘‘Alabilirim’’ diyordu. Benim de bazı teknik sorularım vardı. Sordum. ‘‘Yoksa sen şu Dünya Şampiyonası'ndaki kız mısın?’’ dedi. Duymuş beni. ‘‘Beraber çalışmak ister misin?’’ dedi. ‘‘Olur’’ dedim.

İnternet sanal bir ortam, nasıl güvendin?

- Asıl o bana nasıl güvendi! Onun bilgileri, tecrübesi çok belli. Aylarca mail’leştik. Kasımdan bu yana. Karşılaştığımızda artık birbirimizi epeyce tanıyorduk. Gerçi ilk olarak yüzyüze bir ay önce geldik. Yani o zaman kadar sanal ortamdaydık! Bana haftalık antrenman programı gönderiyordu. Ben de iki günde bir sonuçlarını bildiriyordum. Nabız ölçümleri, başka ölçümler filan. Her hafta programı yenileyip yeniden yolluyordu. Sonuçlardan memnun kalmış olmalı ki, dünya rekoru fikrini çıkardı. ‘‘Olur’’ dedim.

Suyun altını nasıl tanımlarsın?

- Huzur, huzur! Karada hiçbir yerde bulamayacağın kadar yoğun bir huzur. Ben normal dalışlar da yapıyorum ama bu çok farklı. Mavi başlıyor sonra lacivert, derken mor oluyor. İnsan kendi içini, beynini dinliyor orada.

Korku?

- Hissetsem, bu işi yapamam ki. Üstelik rekor denemelerinde her on metrede bir güvenlik dalgıçları var. Dipten bir etiket alıyorum, yukarı çıkıyorum, bana bağırıyorlar, ‘‘Hadii! Hadii!’’ işareti yapıyorlar, güç veriyorlar. Onları duyuyorum, görüyorum, yani emniyetteyim ama onun dışında ben tamamen kendimle ilgiliyim.

Suyun altı insanı çeker ya, daha dibe, daha dibe. Sana öyle gelmiyor mu? Dip seni çağırmıyor mu?

- Esas sorun burada. Müthiş bir zihinsel kontrol gerektiriyor bu spor. Çünkü serbest dalışta bazı refleksler oluyor, buna ‘‘Dalıcı memeli refleksi’’ diyorlar. Balinalarda, foklarda, yunuslarda incelemişler. Yüzde bazı sinirler var, suyla temas ettiği anda, dibe dalmaya başladığında, nabız yavaşlıyor, basınç arttıkça iyice yavaşlıyor. Vücut hayatını sürdürebilmek için kanı, kalp ve beyne yoğunlaştırıyor, dolayısıyla diğer organlardan çekiyor ve ciğer yavaş yavaş kanla dolmaya başlıyor. Bütün bunlar da çok rahatlatıyor insanı. Ama bu bir sorun. Çok rahatlayıp, kendinizi bırakmamanız lazım. Dolasıyla 68 metreye inmek hiç sorun değil, asıl çıkmak sorun!

NEFES AL, NEFES AL

Hayatta da suyun dibindeki kadar korkusuz musun?

- Korkacak ne var ki hayatta? Ben küçüklüğümden beri böyleyim.

İnsan ilişkilerinde de derine inmek seni ilgilendirir mi? Allahaşkına 20 yaşındasın, lay lay lom yapman gerekmez mi?

- Yok ben hep böyleydim: Sakin ve derin. Ben kalablık ortamlarda olmayı fazla sevmem. ‘‘Gece çıkayım eğleneyim’’ istemem. Sakin ortamlar tercihim. Aslında bu spor da böyle bir kişiliği gerektiriyor. O kadar ağır ki antrenmanları, isteseniz de, dışa dönük bir insan olamıyorsunuz.

Ne bu? Neden yani? Amaç rekor kırmak mı sadece?

- Yok. Bu bir tutku. Bir de kimsenin inemediği, gidemediği bir yere ulaşmak. Bana çok heyecan veriyor.

Sudan çıktığında ilk kimin gözlerini görüyorsun?

- Antrenörümün gözleri. Dışarı çıktığımda da talimatlarına devam ediyor, sürekli ‘‘Nefes al! Nefes al!’’ diyor. Çünkü bir kaç kez oldu, vücut nefes alması gerektiğini unutuyor. O kadar konsantresiniz. Tekneymiş, güvenlik dalgıçlarıymış, kuşlarmış hiçbir şeyi gözünüz görmüyor. Aynı şekilde çıkarken ailemi, onu, bunu, denizin mavisini düşünme lüksüm de yok. Sadece talimatları uyguluyorum.

Peki ya ölüm?

- Böyle bir risk var ama beni korkutmuyor.

Biz suda yaşayan canlılar değiliz. Başkalarının gezegenine gizlice sızmış gibi hissediyor musun kendini?

- Evet. Hatta ben orada istenmeyen misafir bile olabilirim. Dibe indiğimde, ‘‘Ben buraya ait değilim, geri dönmeliyim’’ diye düşünüyorum sürekli. ‘‘Burada huzur, mutluluk var, ah ne güzel, nefes alınmadan da yaşanıyor!’’ yapmamam lazım. Bu çok tehlikeli. Tamamen ne yaptığımın bilincinde olmam gerekiyor. Ekstrem performansta bunlara yer yok. Bu arada, ben serbest dalışın tarihindeki en genç rekortmenim. Bugüne kadar en genci 25 yaşındaymış.

SUDA BÜYÜDÜM

Daha derine dalmayı düşünüyor musun?

- Evet seneye. Hem de başka bir disiplinde. Dalış, asansör sistemi denilen bir sistemle oluyor ve tabii ağırlıkla. Çıkış ise hiç palet kullanmadan, balonla. 120 metreyi deneyeceğim. Rekor 113 metreydi. Şimdi yaptığım disiplinde de 70 metreyi denemek istiyorum. Antrenörüm bu spora kızların fiziksel olarak daha uygun olduğunu düşünüyor. ‘‘Erkekler rekorunu deneyebiliriz’’ diyor.

Su seni seviyor, neden?

- Çünkü küçüklüğümden beri onunla ilgiliyim. Hep onun içinde vakit geçirdim. Suda büyüdüm. Onu sık sık düşünüyorum. Sadece içine girince değil, bakınca da rahatlıyorum.

Peki su ile aranda bir rekabet var mı?

- Çok derin denemeler yaptığımda suyun bir parçası olmadığımı kendime sürekli söylüyorum. Yüzeye dönebilmek için bu tip düşünceler içine girmemem lazım. Ve su derin, sonsuz bir şey, Tanrı gibi, ben onunla rekabet edemem ki! Ama ona ait de değilim.

Yüzme bilmeyen bir sevgilin olabilir mi

- Hayır sanmıyorum hatta mutlaka o da benim gibi serbest dalıcı olmalı.

Gelecek?

- Diyorum ya, ODTÜ'de matematik okuyorum, hem de çok severek. Kimbilir gelecek ne gösterecek. Bugüne kadar serbest dalışın geleceğim olması rüyamdı. Şimdi öyle bir kapı açıldı. Bakalım.

Yani Türkiye'yi terk mi edeceksin?

- Niye edeyim? Burada yapacağım bu işi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!