Bütün bu mücadeleler sırasında Şervan önce Atılım Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bursla bitirdi, sonra Bilgi Üniversitesi’nde ve ardından İngiltere’de iki siyaset bilimi master’ı yaptı. Yasemin’le ilgilenmeyi hiç ihmal etmedi. İngiltere’deyken bile iki ayda bir Türkiye’ye geldi, onu görmek için. Şimdi Yasemin İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde edebiyat master’i yapmak istiyor. Şervan ise Bilgi Üniversitesi’nde siyaset bilimi doktorası yapıyor.
Alanya’daki ailesine ait otelde geçiriyordu yazlarını. Her şey yolundaydı. Üstelik, yazı onlarla birlikte geçiren, kardeşinin sınıf arkadaşı Şervan’a aşıktı. O güne kadar öyle çok ciddi bir sorun yaşamamıştı. 2000 yılı yazında yavaş yavaş aklı ona oyunlar oynamaya başladı. Bypass ameliyatı geçirdiğini, şeker hastası olduğu için ayağını kesebileceklerini ama herkesin bunu ondan gizlediğini kafasında kurmaya başladı. Zaman zaman da yüksek sesle dile getiriyordu bu kuşkusunu.
Derken, hiçbir neden yokken, erkek arkadaşından ayrıldı. Sonra, bir doktorun otelin faksına gönderdiği başka birine ait
diyet listesinin kendisine geldiğini iddia etti ısrarla. Etrafındaki herkes onda bir tuhaflık başladığını görüyordu ama adını koyamıyordu.
KUĞULU PARK’TAKİ GECE HERKES MASKE TAKMIŞTIKış geldi, Ankara’ya döndüklerinde daha garip şeyler olmaya başladı. Altı yıl önce otellerinde çalışan Muhammed adlı garsonu görüyordu sürekli televizyon ekranında. Muhammed otelde çalıştığında Yasemin 14 yaşındaydı. Ona hayran olmuş, platonik bir aşka kapılmıştı. Sonra aradan yıllar geçmiş, onu unutmuştu. Ama şimdi, beş yıl sonra televizyona kim çıkarsa çıksın, Muhammed’in maskesini taşıdığına inanıyordu.
Bir gün tek başına Kuğulu Park’a gitti. Bankta bir adam oturuyordu, Muhammed gibi gördü onu. Yanına oturdu, onunla konuştu. Parkta uzun saatler geçirdi, gece yarısı kendini bambaşka bir yerde buldu.
Polisler halinden kuşkulanıp onu karakola götürdü. Otomobilde giderken polislerin yüzünde de maskeler gördü. "Acaba bunların hangisi gerçek Muhammed?" diye düşündü.
O sıralarda evde de ikide bir annesinin yüzünü çekiştiriyordu. Annesi kızının kendisini okşayıp sevdiğini sanıyordu. Oysa yapmaya çalıştığı, annesinin yüzündeki maskeyi çıkarmaktı.
Ailesi için zor günler başladı. Yasemin sanki gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti. Kimseyle konuşmuyor, odasından çıkmıyor, sürekli yazıyordu: "Sait Faik yazmasam çıldıracaktım diyordu, ben çıldırdım yine yazıyorum."
Şervan’ın durumu daha da zordu. Çünkü Yasemin ne telefonlarına çıkıyordu ne de onu görmek istiyordu. Ancak ailesine sorabiliyordu nasıl olduğunu: "Evlerine gittiğimde beni istemiyor, hiç ağzını açmıyordu. Ben yokmuşum gibi davranıyordu. Bakışları bile değişmişti. Neden ben? Ne yaptım? Hep bunları düşünüyordum. Kızmıyordum ama çok üzülüyordum."
ŞERVAN ONUN DÜNYASINA SIZACAK BİR YOL ARIYORYasemin, Ankara Üniversitesi’nde felsefe okuyordu o sıralarda, son sınıf öğrencisiydi. Ama o halde okula gitmesi mümkün değildi. Sonunda ailesi onu alıp bir doktora götürdü, şizofreni tanısı kondu. İlaç ve terapiye iyi yanıt vermeye başladı.
Şervan da ona ulaşmanın tek yolunun yazı olduğunu fark etti. Ona ulaşabilmek için bir hikaye, bir kurgu tasarladı. Sanki Yasemin Alanya’daki oteldeydi, kendisi de Ankara’daydı da onu bekliyordu. Yasemin’e bu kurguya uygun bir aşk mektubu kaleme aldı, onu ne kadar özlediğini, dört gözle beklediğini yazdı. Mektubu, Yasemin’in sürekli yazı yazdığı defterinin içine gizlice koydu. Böylece Yasemin’in dünyasına sızacağını umut ediyordu. Aylar sonra Yasemin etkilenmeye başladı. Yumuşamıştı. Atak nihayet sona erdiğinde, yani altı ay sonra bir gün aniden Şervan’a gitti, "Ben döndüm" dedi. Şervan sakindi: "Tamam, olacak böyle şeyler. Beraber aşacağız."
Gidip Yasemin’i evinden alıyor, Kuğulu Park’ta 1-2 saat oturuyorlardı. Yasemin kendini suçlu hissetmeye başlamıştı bu defa. "Artık bu hastalıkla yaşayacağım. Benle olmazsan anlarım" dedi. Şervan’ın sözlük anlamı savaşçı demekti. Bu savaşı sürdürecekti, ayrılmayı reddetti. Hastalığı anlamaya, baş etmenin yollarını aramaya başladı. "Söylerken bile korkuyorum ama bu sevginin hiç bitmeyeceğini gördüm. Şervan mücadeleci, hayata sıkı sıkı tutunan bir insan" diyor Yasemin.
ŞİZOFRENİM VAR AMA HAYATA KATILABİLİRİMTedavi öyle iyi sonuç vermişti ki, Yasemin tekrar okuluna döndü. Hem okuduğu bölüm hem de hastalığı akıl yürütmeyle, düşünce üretmeyle ilgiliydi. Zorlandı. Şizofren oldum demek istemiyor, insanların kendisinden korkmasından korkuyordu. Ama destekleri de vardı: Düzenli tedavi, Şervan’ın telkinleri, annesiyle kardeşinin birlikte ders çalışmaya kadar varan yardımı. Böylece diplomasını aldı. "Okulu bitirdikten sonra kendime güvenim geldi. Şizofrenim var ama hastalığım hayata katılmama engel değil diye düşündüm. Şiir, düz yazı yazmaya başladım. Resim yapmaya, kil çalışmaya, oyunlar yazmaya. Şervan’la birlikte üye olduğumuz Şizofreni Derneği’nde arkadaşlarım oynuyor bu oyunları."
SENDEN AYRILMAK İSTERSEM BENİ DOKTORA GÖTÜR2003’te Yasemin ikinci büyük atağını geçirdi. ODTÜ’de felsefe yüksek lisansı yapıyordu. Kendini dahi sanmaya başladı birden. Yazdığı ödevlerin dünya çapında yankı uyandırdığını, herkesin onu tanıdığını düşünüyordu. İkinci atağın tipik habercilerinden biri de yine Şervan’a karşı tavrıydı. Ayrıldı Şervan’dan. Yine telefonlarına çıkmayı, onu görmeyi reddetti. "Şervan’ın eve gidip geldiğinin farkındayım ama o kadar kendi kurduğum dünyanın içinde yaşıyorum ki" diye anlatıyor. "Yorgunluktan tükeniyorum. Adım atamayacak hale geliyorum."
Şervan bütün bu zorluklara rağmen hiç profesyonel destek almadı: "Çünkü Yasemin, benim yüzümden doktora gidiyor, diye düşünebilirdi." Oysa onun da sorunları vardı: "Yaşadıklarımızı başkalarına anlatmaktan çekiniyordum. Yasemin’in hastalığı nedeniyle damgalanmasından korkuyordum."
Yasemin gittiği yerden yine geri döndüğünde, ona atak sırasında neler yaptığını, nelere inandığını anlattı Şervan. Yasemin, hastalığıyla ilgili espri yapacak olgunluğa erişmişti: "Artık senden ayrılmak istersem, beni hemen doktora götüreceksin!"
BELGESELDE YER ALDILAR
Türkiye’de yaklaşık 350 bin şizofreni hastası var. En damgalayıcı hastalıklar arasındaki şizofreniyi tanıtmak için Şizofreni Federasyonu bir kampanya başlattı. Sanovel ilaç firmasının sponsorluğundaki kampanyada, Yasemin ve Şervan’ın da aralarında bulunduğu beş hasta ve aileleriyle görüşülerek bir belgesel çekildi. Mehmet Güleryüz’ün küratörlüğünde 84 tabloluk bir resim sergisi hazırlandı.
GİDİYORUM, ORADA BİR YERDE YAŞIYORUM, SONRA DÖNÜYORUM
Ataklar olduğunda büyük bir yalnızlık yaşıyorum. Çünkü olup biteni toparlayıp da anlatamıyorum kimseye. Beynimin içinden öyle çok düşünce, öyle hızla akıp geçiyor ki. Atak geçirdiğim sırada bambaşka bir gerçekle karşı karşıyayım. Kendi içime çekilip yaşıyorum. Aman şizofreni eşittir delilik diye düşünmeyin. Şizofreni böyle bir şey işte, akıl yarılması, akıl bölünmesi. Sonra tekrar ayakta duruyorum. Ben gittim, orada yaşadım ve şimdi buradayım, diyorum.
ŞERVAN ADAR AVŞAR
Aklımdan bir kere bile Yasemin’i bırakmak geçmedi. Tek düşündüğüm, atakların bir an önce geçmesi, Yasemin’in tekrar dönmesi. Asıl sıkıntım, ataklar sırasında birlikte savaşamamamız, benim dışarıda kalmam. Hayatta en güzel şeylerin mücadele verilerek elde edileceğini biliyorum. İnsan sürekli mutlu olmaz ki. Acı çekmeden yaşamak mümkün mü?
YASEMİN ŞENYURT
Şervan 9 senedir hayat arkadaşım. Aramızda sadece aşk yok, dostluk ve sevgi de var. İlişkimizde bir eksiklik hissetmiyorum. Tam tersine, çok fazla şey yaşadığımızı düşünüyorum. Tabii kaybetme korkusu yaşıyorum, hem de çok. Ama biliyorum ki bir gün ilişkimiz bitse bile aramızdaki sevgi tükenmez.