Güncelleme Tarihi:
RUTKAY AZİZ VE TANER BARLAS FOTOĞRAFLARI
Yıllar sonra bir araya gelip Perdeci Oyuncuları’nı kurdunuz. Öncelikle bu ismi nasıl bulduğunuzu sormak istiyorum.
Taner Barlas: Tekst çalışması yaparken, kendimize bir ad bulmaya çalışıyorduk. Bir gün Rutkay “Perdeci Oyuncuları” ismiyle geldi. İkimiz için de çok sıcak ve değerli bir isimdi, hemen sahiplendik.
Bu ismi sizin için değerli kılan neydi?
Taner Barlas: Biz, LCC Tiyatro Okulu’nda eğitim gördük. Orada, Muhsin Ertuğrul’un genel sanat yönetmenliğinde bir eğitim süreci vardı. Tiyatro disiplinini ve tiyatro ahlakını Muhsin Bey’den öğrendik. Muhsin Bey, yazdığı yazıların altına ‘Perdeci’ diye imza atardı. Bir de biliyoruz ki zaman zaman tiyatro sahnesinin perdesini kendi çeker, kaparmış. Bu yüzden bizim için çok önemli bir isim.
Rutkay Aziz: Tiyatro perdesini açıp kapamak belli bir estetiktir. Zamanlaması, hoş bir emek, ustalıktır.
Aynı zamanda bir vefa göstergesi sanırım bu isim...
Taner Barlası: Ne yazık ki vefasız bir toplumda yaşıyoruz. Sevgiyi ve saygıyı tükettiğimiz gibi vefayı da tükettik. Biz bu isimle bir anlamda hocamıza vefa borcumuzu ödeyelim istedik.
40 YIL SONRA AYNI SAHNEDE
Perdeci Oyuncuları iki kişi olarak mı kalacak, yoksa genişleyecek mi kadronuz? Bir de hep “Adalet, Sizsiniz” gibi iki kişilik oyunlar mı sahneleyeceksiniz?
Taner Barlas: Genişleyecek tabii. Bizimle olmak isteyen çok değerli dostlarımız var. Biz öncülük yaptık, diliyoruz ki daha sonra bize arkadaşlarımız da katılacak.
Rutkay Aziz: Asla ikinci bir iki kişilik oyun olmayacak.
Neden öyle söylediniz?
Rutkay Aziz: Çünkü bunu Taner de istemez, ben de istemem.
Taner Barlas: Evet, bundan sonra uzun bir süre iki kişilik oyun oynamayız.
Daha önce birlikte sahneye çıkmış mıydınız?
Rutkay Aziz: Evet, 1970’te sahnelenen “Hamlet 70”de de beraberdik. Bakırköy Halk Evi’nde oynamıştık. Daha sonra dizilerde ve sinemada bir araya geldik ama tiyatro sahnesinde yeniden bir araya gelmemiz 40 yılı buldu.
TİYATROLARI YIKIP AVM, OTEL YAPIYORLAR
Son dönemde özellikle genç kuşak oyuncular pek çok farklı iş sahneliyor. Siz izleyebildiniz mi yeni oyunları?
Rutkay Aziz: Şu ana kadar izleme şansım olmadı ama son derece olumlu buluyorum bu durumu. 80 öncesi, hele hele 60 ihtilali sonrası yeni anayasayla birlikte İstanbul’da 30-40 tane özel tiyatro perde açıyordu. 17 milyon olduk, kent olmaktan çıkıp memleket olduk. Şimdi yeni deneysel çalışmalar yapıyorlar. Mehmet Ali’ler (Alabora) de yeni bir tiyatro kurdular, onlara da başarılar diliyorum. Ama bu arada sahneleri öldürüyorlar. Genco’nun (Erkal) sahnesi gitti. Duru Tiyatro’nun da durumu ortada.
Eskiden kaç gün sahne alırdınız?
Rutkay Aziz: Eskiden bir tek pazartesi repo (izin) yapardık, geri kalan bütün günler oynardık. Bayramları da ek oyun koyardık. Şimdi bayramda tiyatrolar da tatile çıkıyor. Eskiden yılbaşında oyun koyulurdu. Ekonomik kalkınma diye bir şey var ama kültürel kalkınma da olmalı, bu ikisi eşit gitmeli.
Taner Barlas: Tiyatroları yıkıp AVM ya da otel yapmak gerekmiyor.
GEÇ GELEN ADALET ADALET OLMAKTAN ÇIKIYOR
Oyuna Sokrates’in savunmasından giriyorsunuz, Galileo’nun hikâyesini anlatıyorsunuz, en son da İtalyan Sacco ve Vanzetti’nin Amerika’da başına gelenleri gösteriyorsunuz. Bu üç hikâyenin ortak noktası; haksızlığa uğramaları. Bu üç olayın seçilmesinde sizin etkiniz var mı?
Rutkay Aziz: Yok. Oyunu Ümit Denizer yazdı. Dediğiniz gibi üç hikâyenin ortak noktası adaletsizlik. Günümüz Türkiye’sinde insanlara söyleyecek sözü olan bir oyun.
Taner Barlas: Bu üç olayın ortak noktası adaletsizlik ve bir de geç gelen adalet diyelim. Hoş, ne kadar adil olduğu da tartışılır...
Rutkay Aziz: Ona iade-i itibar diyorlar. Sacco ve Vanzetti’ye 1977’de iade-i itibar veriyorlar. Yani 1927’de elektrikli sandalyeye oturtuyorlar, 50 yıl sonra itibarlarını iade ediyorlar. Sokrates’e 2 bin 412 yıl sonra veriyorlar! Galileo’ya da 1981 yılında “pardon” diyorlar. Yani 17. yy’da cezalandırıp 20. yy’da “Kilise yanış yaptı” diyorlar. Tabii geç gelen adalet, adalet olmaktan çıkıyor.
Bu üç olayın günümüz Türkiye’sinde yaşananlarla ne kadar bağı var peki?
Rutkay Aziz: Aynı acıları biz de kendi ülkemizde yaşıyoruz. Oda TV, Balyoz davalarına bakın. İnsanlar suçlarını sorduklarında “Sen bilirsin” deniliyor. Dört-beş yıl oldu, insanlar ailelerinden, çocuklarından, özgürlüklerinden yoksunlar.
TİYATRONUN GÖREVİ EĞLENDİREREK EĞİTMEKTİR
Kilise, Galileo’yu suçlamak için çeşitli bahaneler bulmuş, bunlardan biri de dünya zevklerine düşkünlüğü ama asıl nedeni çok farklı...
Taner Barlas: Onlar aslında suç üretme. Galileo’nun mahkûm edilmesinin asıl nedeni, kilise değerlerine karşı çıkması. Kilise, dünyanın düz ve sabit olduğunu savunuyor ama Galileo, “Kainatın merkezi güneştir ve yeryüzü ile diğer gök cisimleri onun etrafında döner” diyor. Bu durum, kiliseye karşı koyma ve isyan gibi algılanıyor. Yazdıkları yok edilmeye çalışılıyor. Kilise, bunu bir anlamda halkı korumak için yaptığını söylüyor.
Üç olayda da halkları koruma amacı güdülüğü iddiası var...
Rutkay Aziz: Düzeni korumak adına, “Böyle gelmiş, böyle gidecek, taşları yerinden oynatma” diyorlar.
Taner Barlas: Hukuk tarihi de yanılgılarla veya baskılarla ya da böyle bilerek alınan yanlış kararlarla gelişmiş. Biz sadece üçünü seçtik. Sokrates siyasal nedenlerle, Galileo engizisyon tarafından dine karşı geldiği için yargılanıyor. Sacco ve Vanetti’yi yargılayan da iktidar. Üçünün yargı mekanizmaları farklı ama yargılayanlar aynı.
Rutkay Aziz: Oyundaki yargı heykellerine dikkat ettiyseniz, M.Ö. 399 yılından beri değişmemişler, hep aynı bakıyorlar. Bir seyirci “Ayağı yere basmıyor yargının” dedi.
Sokrates, savunmasında “Yazarlara gittim, onlar bilgiyle değil, ilhamla yazıyorlar” diyor. Peki, oyuncular salt yetenekle mi oynar?
Taner Barlas: Ayla Algan’ın güzel bir lafı vardı; “Oyuncu, bir çocuk kadar naif, duygusal ve duyarlı ama bir bilim adamı kadar bilgili, ülke
sine ve dünyaya açık olan insandır” derdi. Sadece yetenekle olan bir şey değil bu, üstüne koymanız gereken çok şey var. Brecht’in söylediği gibi; tiyatronun görevi eğlendirerek eğitmektir. Eğitmek için de önce kendinizi eğitmeniz gerekir.
Rutkay Aziz: Diderot’nun da çok önemli bir lafı var, “Yetenek önemli ama o yeteneği bilgiyle işlemezseniz bir gün gelir dibe vurur” diye. Tek başına yetenek olmaz, hayatı da gözleyeceksiniz. Gözlem bilgiyi getirir.
BİZDE AÇ AYI OYNAR
Yeni nesil tiyatrocular ile ustalar arasında ne gibi farklar var sizce?
Rutkay Aziz: Son dört-beş yıldır bir başka gençlik oluşmaya başladı. Hem ülkeyi, hem dünyayı sorgular hale geldiler. Belki azınlıktalar ama umutsuz olmaya hakkımız yok. Tiyatrocu arkadaşları da kendi kızımdan biliyorum, oturup tiyatroyu tartışıyorlar, oyunlara gidiyorlar.
Yeni oyuncuları nasıl bulduğunuzu merak ediyorum...
Rutkay Aziz: Hepsini kastetmiyorum ama çok disiplinli olduklarını söyleyemem. Ben şimdiye kadar ekibi beklettiğimi hatırlamıyorum. Erken gidip beklerim. Biz öyle yetiştik. Oyun 9’daysa, biz 4’te oradayız. Yarım saat kala kebap yiyip sahneye çıkılmaz. “Aç ayı oynamaz” derler ya, bizde tam tersi aç ayı oynar.
Taner Barlas: Biz Muhsin Ertuğrul disiplininden yetiştik. Muhsin Bey, “Bir sanatçı provaya ve oyuna ancak ölürse ya da hastanedeyse gelmez” derdi. Genç arkadaşlarımızda bu titizliği ve özeni görmüyoruz açıkçası. Ama tiyatro yapmalarını istiyoruz. İster iyi ister kötü ama mutlaka tiyatro yapsınlar.
GENÇLERİN ÖNÜNDE MODEL YOK
Rutkay Aziz: Gençlerin önlerinde modelleri yok. Biz çekmecede saklamadık öğrendiklerimizi. Ben Ankara Sanat Tiyatrosu’nda öğrendiklerimi Altan Erkekli’ye, Altan ve Vahide Gördüm’e, Uğur Polat’a aktardım. Bizim önümüzde de Aziz Nesin, Ruhi Su, Yaşar Kemal, Haldun Taner, Muhsin Ertuğrul vardı. Ama yeni genç arkadaşlarımızın modeli yok.
DOĞA İYİ GİDİYOR
Rutkay Bey, kızınız Doğa Rutkay’ın oyunlarını takip ediyor musunuz, nasıl buluyorsunuz onu?
Rutkay Aziz: Etmez miyim, mecburen ediyorum. (Gülüyor) Yeni oyunlarına daha gidemedim, o da bize gelemedi, çünkü çakışıyor. Doğa, iyi gidiyor. Özellikle oyunculuğunda güldürü yanı daha bir öne çıkar hale geldi.
DİZİLERDEN YORULDUK
Dizilerde artık rol almayacak mısınız?
Rutkay Aziz: Dört-beş senaryo geldi bana, kaçtım.
Taner Barlas: Dizilerden yorulduk artık, niyetimiz yok.