Güncelleme Tarihi:
Sıcak Kalpler bir zombi filmi.
Ama bildiğimiz zombi filmlerinden hayli değişik.
Zombileri vurulup, öldürülen korkunç çirkin yaratıklar olarak metalaştıran filmlerden oldukça farklı bir yerde duruyor.
Bir kere hikâyeyi doğrudan bir zombinin ağzından dinliyoruz.
Gerçekte ‘rrrr’dan öteye konuşamasa da gayet mantıklı, anlaşılır bir iç sesi var ana kahramanımızın.
Ana kahramanımız demem, isminin olmamasından. Ama ilerleyen dakikalarda çıkardığı seslerden dolayı ‘R’ oluyor adı.
BU GÜZELLİK ÖLÜYÜ DİRİLTİYOR
Sıcak Kalpler, insanların salgın halinde zombiye dönüştüğü kıyamet sonrası bir dünyada ve Amerika’da geçiyor.
Zombilerin ısırığından kurtulabilen bir grup insan, kendilerine yüksek duvarların arkasında bir yaşam örmüş ve zombilere karşı silahlanmış durumdalar.
Şehir dışını ve havaalanını mesken tutan zombilerin arasında özellikle biri, diğerlerinden farklı bir yola giriyor.
Bir insanı yemek yerine, sevmeyi, korumayı ve birlikte olmayı seçiyor.
Ve yavaş yavaş değişiyor.
Bunun arkasında yatan iki neden var.
Birincisi kızın sevgilisinin beynini yemiş ve onun hatıralarını kendine geçirmiş olması.
İkincisiyse kızın ilk görüşte â şık eden ve deyim yerindeyse ölüyü dirilten güzelliği!
Bir zombiyle insan arasında başlayan bu sıradışı ilişki sadece onları değil, dünyayı da değiştirmeye başlıyor.
Sadece iskelet haline gelen zombilerle, henüz deri ve etleri üzerlerinde kalanlar farklı tavırlar sergilemeye başlıyorlar.
İskelet zombiler romantik komedi tadında ilerleyen filmin gerilim unsurları.
Doğru zaman ve yerlerde kullandıkları için hayli etkili de oluyor.
Julie karakterini güzel yıldız Teresa Palmer canlandırıyor.
Başrolde zombi ‘R’ olarak ise yakın zamanın yükselen genç oyuncusu Nicholas Hoult’u izliyoruz.
Yan rollerde Analeigh Tipton, Rob Corddry ve John Malkovich var. Malkovich’in göründüğü sahnelerde, zombi kılığında da olsa kendini gösterdiğini söylemeye gerek yoktur sanırım.
Amerikalı genç bir yazar olan Isaac Marion’un imza attığı aynı adlı ilk romanından uyarlanan ve Şansa Bak (50/50) ile gönülleri çalan Jonathan Levine’in yönettiği Sıcak Kalpler, hem oyuncu kadrosu hem de ‘dünyaya sevgi iyi gelecek’, ‘güzel bir kadına duyulan aşk ölüyü bile diriltir’ gibi ilginç konularıyla dikkat çeken bir film.
Sıcak Kalpler, Amerika’da şubat ayında seyirciyle buluşmuş ve hayli ilgi görmüştü.
Benim de ‘tavsiye ettiklerim’ listesinde.
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
Rekabetle gelen şeytanlıklar zinciri
Amerikan sinemasının ustalarından 72 yaşındaki Brian de Palma, altı yıl aradan sonra çektiği filminde kadın rekabetini mercek altına almış. İçine biraz gerilim, az da erotizm koyarak. Film, iş arkadaşı, biri sarışın, diğeri esmer iki kadının bir sofrada samimi pozları ile açılıyor. Isabelle, patronu Christine’e delicesine hayran olan hırslı bir işkadını. Gayet zeki ve parlak fikirleri olan biri. Isabelle’in dâhiyane reklam filmi fikri, Christine tarafından çalınıp, kendi kariyeri için kullanılıyor. Birinin fikrinden sonra diğerinin sevgilisi de ortak kullanım alanına açılınca iş çığrından çıkmış bir halde ilerliyor.
Ölüme karşı aşk
Tessa, 17 yaşında hayata tutkuyla bağlı bir genç kız. Kendisine konan ölümcül hastalık teşhisinin ardından, önce ölümü kabulleniyor, sonrasında da son günlerini hastanede tedaviyle geçirmek yerine, dışarıda olup hayatının her anını kullanmaya karar veriyor. Bu yüzden 17 yaşındaki her genç kızın yaşamak isteyeceği şeylerden oluşan 10 maddelik bir liste yapıyor kendine. Listenin en önemli maddesi ise kâh hasta eden kâh her derde deva olabilen ‘aşk’. Dakota Fanning, Jeremy Irvine, Paddy Considine ile Olivia Williams’ın oynadığı ‘Aşk Şimdi’, Jenny Downham’ın ‘Before I Die’ isimli romanının beyazperde uyarlaması.
Cinler âleminden
İstanbul Şile’de küçük bir kız, kimliği belirsiz kişilerce kaçırılır. Olaydan habersiz beş üniversiteli genç, bir anda bu kızla ilgili garip olaylar yaşamaya başlar. Aniden beliren telepatik görüntüler, lanetli olaylar çevrelerini sarar. Kendilerine çıkış yolu ararken, gizemli kaçırılmanın ardındaki sırlar onları cinler âlemine sürükler. Ölüm ve hatta ondan daha korkunç olan acılar çok yakındır. Dabbe ve Semum filmlerinin yönetmeni Hasan Karacadağ’ın imza attığı El-Cin, ‘cinler âlemini’ beyazperdeye taşıyor. Oyuncu kadrosunda Fulya Zenginer, Serdal Genç, Oğuzhan Yıldız, Hande Kaptan gibi isimler var.
Rusya’dan gelen masal uyarlaması
Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’in klasikleşmiş masalları arasına giren ‘The Snow Queen’den uyarlanan bu çocuk filmi, 3 boyutlu olarak vizyonda. Yönetmenliği, Vlad Barbe ve Maksim Sveshnikov ikilisine ait. Kraliçe Kuzey Kutbu’nun tüm dondurucu soğuğunu insanoğlu üzerine üfleyerek, bütün sanatçıları ve onların arkasından gelenleri karanlığa gömmek istiyor. Kraliçenin sihirli aynasına göre, kendisine en son büyük tehdit ise Vegard ismindeki bir cam ustasından gelecek. Çünkü Vegard’ın büyük bir ustalıkla işlediği aynalar insanların sadece görüntüsünü değil, ruhlarına dış dünyaya yansıtıyor.
Bu korku bitmez
Koleksiyoncu dehşet saçmak için bir kez daha geliyor. Arkin kurtulmuş halde hastanede yatmakta ve maskeli seri katil şimdi yeni bir kurbanın peşinde: Genç ve güzel Elena. Genç kız bir arkadaşının ısrarıyla kendisini bekleyen tehlikelerden habersiz, bir ev partisine gidiyor. Psikopat katil tarafından kaçırılan Elena, katilin işkence merkezi olarak kullandığı terk edilmiş bir otele hapsediliyor. Kızının ortadan kaybolduğunu kısa sürede fark eden babası, rehin tutulduğu yerden kızını kurtarmak için bir grup adam kiralıyor.
Masumiyet de geçici
Rufus Norris’in ilk sinema filmi ‘Koşulsuz Sevgi’, Cannes’da Eleştirmenler Haftası’nın açılış filmiydi. Pek çok festivalden ödül alan film, Daniel Clay’in romanının uyarlaması. Skunk Kuzey Londra’da yaşayan şeker hastası bir kız. Geçirdiği olaylı yaz tatili sonrası, hayatındaki masumiyet de uçup gidiyor. Evi, mahallesi, okulu onun için bambaşka yerler oluyor, çocukluğunun belirsizliği yerini önce korkunç şüphelere ardından ani, nedensiz, neşeli bir keşmekeşe bırakıyor. Başrollerinde Cillian Murphy, Tim Roth ve Robert Emms var.