Güncelleme Tarihi:
- Çocukluk ve ilk gençlik yıllarınız her ne kadar klasik müzik yorumculuğuyla geçmiş olsa da, ilerleyen dönemde caza yöneldiniz. Nedir bu değişimin sebepleri?
- 1960’ların sonu ile 1970’lerin başında modern cazda bazı önemli gelişmeler yaşandı. Miles Davis’in ‘In A Silent Way’de yaptıklarından haberdardım. 1971’de Oslo’da Keith Jarrett ile Davis’i izlediğim zaman çok etkilenmiştim. O zaman anlamıştım; doğaçlama sadece klasik caz gamlarıyla sınırlı değildi. Öte yandan hâlâ klasik müzik egzersizlerimi düzenli yapıyorum. Bach, Chopin çalarım. Sadece teknik becerimi korumak için çaldığım bazı eserler söz konusu. Ama en önemlisi, Schubert ile modern caz arasındaki bağlantıyı bulmasaydım doğaçlama çalabilen biri olmazdım.
- Klasik müziğin yanı sıra içinde yaşadığınız kültürün renkleri de çalışmalarda hissediliyor.
- Folklorik müzik, içinde yaşadığınız toplum tarafından sunulan bir zenginlik. Norveç’teki yerel müziklerin ve genel olarak içinde yaşadığım kültürün de müziğime katkısı önemli bir paydaya sahip. O ülkenin doğası, denizi, edebiyatı, yerel müzikleri ve o coğrafyaya ait onlarca bileşen. ECM için yaptığım ilk albümün Water Stories (Su Öyküleri, 1993) parçası olduğum kültür ve coğrafyanın bendeki yansımaları üzerine kuruludur. Norveç’te büyük bir buzul var. Aklımda bu buzulun bir gün aniden erimeye başlaması vardı. 10 bin yıldır donmuş halde bulunan suyun onlarca farklı kola ayrılarak okyanusla buluşması. Albümdeki parçalar bu buzulun okyanusla nasıl buluştuğunu ve o sırada yaşananları anlatır. Yaşadığım ülke ve İskandinav coğrafyası birçok farklı alanda bana ilham verir fakat Norveç’in dışında Asya folklorü ve bu bölgenin müzikleri de önemlidir.
KİTAPLARIMIN DA MÜZİĞİMDE ETKİSİ VAR
- Edebiyat ve şiirin de ayrı bir rolü var müziğinizde. ‘The Light: Songs of Love and Fear’ albümünüz de böyle. Rönesans dönemi İngiltere’sinin önemli şairlerinden John Donne’un şiirlerinden yola çıkarak bestelemiştiniz bu albümü. Sözcüklerin müziğinizdeki yerinden bahseder misiniz?
- 30 yılı aşkın süredir John Donne şiiriyle vakit geçiriyorum. ‘The Light’ albümünde onun şiirini kadın sesi, viyola ve piyano için bestelemiştim. 2006 kışında bu albüm üzerine çalışmaya başlamış ve onun şiirlerinden yola çıkarak bestelediğim 12 şarkıyı birkaç ay içinde tamamlamıştım. Onun şiiri bende özel bir yere sahip. Şiirindeki ritim ve metafozlar, beni tanıdığım diğer birçok yazara göre daha çok heyecanlandırır. Onun halen çağdaş kalabilmesiyse kesinlikle göz kamaştırıcı bir durum. Şiirinde hiçbir limit yoktur ama öte yandan derinlemesine bir kontrol söz konusudur. Bu durum bugünlerde az rastladığımız bir birliktelik.
- Farklı yazarların üretmiş olduğu eserlerin yanı sıra kendi romanlarınızdan yola çıkarak da müzik üretiyorsunuz. Son albümünüz de böyle. 60. doğum gününüz için yapılan bu albümü anlatır mısınız?
- Son albümün ‘Vinding Üçlemesi’ olarak adlandırdığım ‘To Music’, ‘The River’ ve ‘The Lady In The Valley’ romanlarımda yer alan Aksel Vinding isimli konser piyanistinin müzikal dünyasında dolaşan bir çalışma. Sözünü ettiğim kitaplarda geçen klasik müzik eserlerinin bir kısmı bu albümde Christian Eggen yönetimindeki Oslo Radyo Orkestrası ve farklı piyanistler tarafından yorumlanıyor. Edebi anlamda bir soundtrack çalışması diyebileceğimiz 2 CD’lik bu albümün ilk CD’si ise; biraz daha farklı bir içeriğe sahip. İlk CD’nin içeriği ‘Vinding Üçlemesi’nin son kitabını bitirdikten sonra bestelediğim eserlerin, solo piyano düzenlemelerinden oluşuyor. Bu CD’de de hikâyeyi daha farklı bir bakış açısıyla anlatmak istedim.
- Türkiye’de tanınmanızda müzik kadar romanlarınızın da katkısı var. Müzik Uğruna ve Düşüş romanlarınız dilimize çevrilmişti. Profesyonel anlamda edebiyatla ilişkiniz nasıl başladı ve gelişti?
- Müzik ve edebiyatla birlikte büyüdüm. Klasik müzik alanında bir konser piyanisti olmamaya karar verdiğim zaman, şiir yazmaya başladım. İlk şiirlerim basıldıktan sonra anladım ki, yazmak benim için bir tutku ve bundan vazgeçmek çok güç. Sonrası da böyle devam etti. Romanlar, şiir kitapları ve biyografi çalışmalarıyla...
- Romanlarınızın bir kısmı sanat, müzik, aşk, ölüm gibi temalar etrafında şekilleniyor. Kendi hayatınız, romanlarınıza seçtiğiniz konuların ne kadarına kaynaklık ediyor?
- Yazdıklarıma her zaman kişisel bir tecrübe kaynaklık eder. Albert Camus bir seferinde şöyle demişti: “İyi bir yazar olmak istiyorsanız, iyi bildiğiniz bir konu hakkında yazmalısınız.” Bu tabii ki sayfalara kendi yaşadıklarınızı doğrudan aktarmanız anlamına gelmiyor fakat yazdığınız konuyu anlamanızda bu yaşanmışlığın size büyük faydası olur. Sevilen bir kişinin kaybedilmesi gibi. Türk edebiyatı hakkında bir fikriniz var mı?
- Gençliğimde Yaşar Kemal’i okumuştum. Kesinlikle olağanüstü bir tecrübeydi benim için. Orhan Pamuk da okuma fırsatı bulduğum Türk yazarları arasında. Türkiye’ye gelmeden önce daha çok Orhan Pamuk okumam gerektiğini düşünüyorum.
BU HAFTA BU KONSERLER KAÇMAZ
- Yunan yönetmen Theo Angelopoulos filmleri için bestelediği müziklerle adını duyuran Eleni Karaindrou, Ender Sakpınar yönetiminde 31 kişilik görkemli bir orkestra eşliğinde 6 Ekim’de Lütfi Kırdar’da.
- 20. yüzyılın en etkili caz müzisyenlerinden Miles Davis’in mezunlarından Larry Coryell’in, Rolling Stones’un basçısı Darryl Jones, Joey DeFrancesco, Omar Hakim, Bill Evans ve Wallace Roney gibi yıldızları bir araya getirdiği projesi Miles Smiles, 7 Ekim’de Lütfi Kırdar’da.
- Avrupa cazının ustaları 22. Akbank Caz Festivali’nde özel bir konser için bir araya geliyor. İsveçli trombon virtüözü ve vokalist Nils Landgren, Alman piyanist Michael Wollny, İskandinav gitarist Johan Norberg, İsveçli kontrbas Lars Danielsson, Alman baterist Wolfgang Haffner, Danimarkalı vokal Caecilie Norby, bariton saksofon Fransız Celine Bonacina ve Finlandiyalı trompetçi Verneri Pohjola’dan oluşan The Act Jubilee Night, 7 Ekim’de Lütfi Kırdar’da.