Güncelleme Tarihi:
Hikaye bu ya, padiÅŸah, çingenenin kızına aşık olur. Ä°ster, çingene kızı vermez. Sadrazam gider usulünce anlatır, vermez. Vezirler çingenenin kapısına dizilir, sırayla dil döker, vermez. Åžeyhülislam dini açıdan fetvasını verir, nafile. En son yeniçeri aÄŸası, on adamıyla çingenenin evini basar, kapısını kırıp içeri girer, çingeneyi ensesinden tutup kaldırır, iki tokat atar ve ''Niye vermiyon lan kızı?'' diye narayı patlatır.ÂÇingene titreyerek cevap verir, ''Aman aÄŸam, böyle adam gibi isteyen olmadı ki, alın kızı, verdim gitti''
Konuşacağız konuşmasına da, yapacağımız konuşma muhataplarda bizim planladığımız etkiyi yapmayabilir. Tıpki geçen hafta anlattığımız güzel Vivian’ın yahşisen lafı gibi, işin bütün büyüsü kaybolabilir, imajınız yara alabilir.
Bu açıdan, konuşmamızı zamana ve zemine göre ayarlayabilmeyi öğrenmiş olmamız gerekiyor. Bir yakınımızın cenazesindeyiz. İmam efendi öyle bir ses tonu ile anlatıyor ki, mübarek sanki FBI’ın sorgu dedektifi. Kılık kıyafet pejmurde. Kullandığı parfüm, tek kelime ile berbat. Halbuki, bir yakınınızı kaybettiğiniz anlar, şefkate, merhamete, sevgiye en muhtaç olduğunuz anlardır. Ruhunuz yumuşar, kalbiniz yufkalaşır. Sesiniz kısılır. Gözleriniz kapanır. Bir manevi atmosferde usul ve sessiz bir peri masalını yaşarsınız sanki. Ve bütün bu ahengin tınısını bozan bir hortlak ses duyduğunuz anda, çaresi yok hortlarsınız. Adam bağırır da bağırır. Sanki sesinin en son perdesini yırtarcasına kullanınca, mevtanın tüm günahları bağışlanacak. Biraz dikkat be kardeşim. Biraz anlayış. Zaten acılı bir günümüzü yaşıyoruz… Evrende çıkabilecek en etkili ve bir o kadar da usulcacık bir perdeyi seçsen günah mı olur? Yavaşça… Ahenkle… İçimdeki muhasebeyi berbat etmeden konuşsan, ölür müsün?
Ses, kişisel imajınızın karşınızdakine sunumudur. Ve bu sunum ruhunuzdan kırpıntılar taşır. Dinleyenlere ipuçları verir. Sesiniz, muhatabınıza kişiliğinizin sunumudur.
Bu sunumu daha etkili yapanlar, imajlarını yönetir ve itibar kazanırlar. Konuşmayı beceremeyenler ise, bu sunumu berbat edip, itibar kaybederler.
Bir konuşmada tını çok önemlidir. Tını yani; sesleri birbirinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği. Bir anlamda sesteki esneklik. Bunun karşıtı monotonluktur ki, konuşma tamamen mekanik bir ses dizilişinden öteye gidemez.
Gerekli tınıyı ayarlayabilmeniz için, nefesinizi doğru bir şekilde (diyaframatik olarak) almalı, doğru bir şekilde çıkartmalı ve doğru bir biçimde bitirmelisiniz. 10 kat merdiven çıkıp, nefes nefese kalmış birisinin anlatımı gibi olmamalı, konuşmanız. Kelimenin ve kurduğunuz cümlenin başı ve sonu ve aralardaki geçiş çok güzel bir biçimde ayarlanmalı. Konuşma hızınız ayarlanmaz ve doğru boğumlama yapılamazsa, seslerin tam ve tok olarak kaybolmadan çıkartılması pek mümkün olmaz.
Sesin tonlama dediğimiz yükseklik veya alçaklık derecesi de mesajın algılanmasında çok önemli bir yere sahiptir. Tonlama, konuşmada sesin duyguları belirtecek biçimde çıkmasıdır. Yanlış tonlama, konuşma içerik olarak doğru kelimelerle yapılsa bile, mesajınızı yamultur. Bir bakır ustasının örs üzerinde, çekiç darbeleri ile istediği şekli ve deseni vermesi gibi; kelimeler, konuşma ustasının ağız örsünde gerekli vurgular yapılarak muhteşemlik kazanır. Konuşmanın monotonluğu giderilir. Etkisi artar.
Bunu yaptığınızda konuşmanın akustiği yani dağılımı doğru bir şekilde hissedilir, anlaşılır. Ve sesiniz gerekli etkiyi doğurur. Doğru titreşimler verilmiş ve sesin boğumlaması (artikülasyon) sağlanmış olur. Konuşmadaki donukluk ve sönüklük giderilir.
Bu etki doğru yerlerde duraklama yapmanız, soluklanmayı ayarlamanız ve kelime sonlarını yuvarlamadan, yutmadan konuşmanız durumunda iki katına çıkar. Ulama dediğimiz kelimeler arasındaki uyumlu geçiş ve söyleyiş güzelliği, konuşmanın takip edilebilirliği ve dinleme istekliliğini artırır.
Bunu yapabilmeniz ise, gerekli teçhizatlara sahip olmanızla ilgilidir. Ve güzel bir konuşma diyorsak; en gerekli teçhizatlar; dil, dudak, diş, çene, baş, beden kullanımı, jest ve mimiklerdir. Dişlek, diş sağlığına dikkat etmeyen, dudaklarını eğip büken, kafasını emme basma tulumba gibi sallayan bir konuşmacıyı düşünsenize.
Her konuşma bir doğumdur. Her konuşmanızda bir şey doğar; anlam doğar! Mana doğar! Mesaj doğar!
Bu doğum ahenkle yapılırsa, hem doğurana hem de bu doğuma şahit olanlara mutluluk verir. Ağızlarını bıçak açmayanlar için, ‘konuşma sezeryanı’ yapılıp gerekli iletişimin sağlanması ne kadar fecidir. Ya da makineli tüfek gibi her konuşmasında sizi dokuz doğurtan bir haddini bilmez… Konuşma sürekli bir kişinin konuşması yani brifing şeklinde ise sıkıcı olur. Halbuki ben size hepimizin konuştuğu iki-fink, üçü-fink ve çoku-finkler öneriyorum. Bir zamanlar birileri yaptığı brifinglerle ‘konuşan Türkiye’ diyordu. Ben de yaşasın fingirdeşen Türkiye J diyorum.
Sevgili dostum İsmail Koçak, bir TV programında aslen KBB mütehassısı olmasına rağmen kendi ünvanını ses koçu olarak tanımlamıştı. Ne kadar hoş. Bir anlamda sesinize koçluk yapmanız lazım. Yoksa her konuşmanızın, gemini kopartmış deli danalar gibi çevreye terör estirmesi işten bile değil.
Tabi konuşmada ses rengi dediğimiz ses aralığı da çok önemli. Sesin frekansı erkekte; bas, bariton, tenor, kadında ise alto, mezzo soprano, soprano ve kloratür soprano olarak değişiyor. Konuşunca bir melodi gibi konuşanlar, konuşma içerisindeki geçişleri bir piyanonun muhteşem bir bestesi olarak tutturabiliyorlar. Bir melodi gibi konuşuyor ve ağzımızın suyunu akıtıyorlar. Bu frekansı ayarlayamayanlar ise, akordu bozuk bir keman gibi gıyyyk-gıyykkkk edip duruyorlar.
Bu manada konuşma tıpkı bir müzik enstrümanını çalmak gibi bir şey. Yani eğitimini aldığınızda, planladığınız konuşma stiline sahip olabilirsiniz. Uzmanlar bu eğitime, fonetik, diksiyon ve hitabet diyorlar.
Fonetik seslerin çıkışı, diksiyon ise ses organlarının doğru sesler çıkartacak şekilde eğitilmesi anlamına geliyor. Zaten diction telaffuz ve güzel konuşma demek.
Hitabet ise, sesin teknik özelliklerinin, yer, zaman, konu ve muhataba göre uyarlanması anlamına geliyor.
Evde ya da iş yerinde bir deney yapmanızı istiyorum. 2 akrabanızdan aynı anda biri sol, diğeri sağ kulağınıza olmak üzere aynı anda ‘merhaba’ demesini isteyin. Sonra bu merhabanın ayarını ve kıvamını tam sizin istediğiniz biçime getirin. Ve arkanıza yaslanıp defalarca sizi mest eden bu deneyimi yaşayın. Ne yaptınız? Sesin yönünü değiştirdiniz. Şu ana kadar tek bir yönden gelen sesi, tüm vücudunuzu sarıp-sarmalayacak bir şekle çevirdiniz.
Sevgili dostlarım. 2JJ4’ü güzelleştirmek bizim elimizde. Bütün bu teknik anlatımları, işin o kadar da kolay olmadığını göstermek için yapmadım, şüphesiz. Her işin bir tekniği olduğunu ve bu tekniklere uyarak, tıpkı bir piyano öğrenmek gibi, güzel konuşmayı da öğrenebileceğinizi göstermek için yaptım.
Ama iş asıl bundan sonra başlıyor. Piyano çalmayı öğreneceksiniz de olacak? Yani etkili ve güzel konuşmayı ne için öğrendiğinizi sorgulamalısınız. Bir ‘kapıdan dolandırma şirketine’ girip o ağdalı konuşmanızla gariban ve fakir fukaranın parasını hortumlamak için güzel konuşma öğreniyorsanız, dünyanın bir numaralı güzel konuşanı olsanız bile kaç para eder? Ya da masum bir kızcağızı kandırıp hayatı ona zehir etmek için, en etkili, dayanılmaz ve karşı konulmaz bir konuşma stiline sahip olmanızın ne değeri vardır?
Konuşma içinizdeki istekle ilgilidir. Olay, tıpkı bir yarış arabasını pistte tutmakla, izleyiciler arasına dalarak katliam yapmak kadar çeşitli yönlere sahiptir. Amaç kutsal olmazsa, aracınızın kutsiyeti bir şey ifade etmez.
Bu açıdan istenmeyen kazalara sebebiyet vermemek için, hızlı düşünüp yavaş konuşmalıyız. Ses sizi temsil eden kişisel bir elçinizdir. Konuşmada amaç, hoş bir etki yaratarak istediğimiz sonuçları elde etmektir. Ve bunun sonucunda da itibar kazanmak. Ama bu haksız kazanılan bir itibar ise, ‘sürdürülebilir bir itibar’ olmayacaktır. Yani başkalarından çalınıp, sizin hanenize eklenen bir çalıntı mal olacaktır.
Bir de son olarak konuşmanın spontanlığından, doğallığından bahsetmeliyim. Hazır cevap insanlar tarihin her devrinde insanları etkilemiştir. Ancak ‘taşı gediğine koymak’ ile ‘kodu mu oturtmak’ arasında bariz bir fark vardır. Hazırcevaplılığınız Nasreddin Hoca’nın nüktedanlığıyla paketlenmiş bir katkı sağlamıyor ise, her cevap bir çökertme olacaktır. Aynı şeyin hele hele topluluk önünde sizi yapılmasını istemiyorsanız, ‘çökertme oyununu’ bırakmalısınız.
Yaşamımı kolaylaştıran en güzel ilkelerimden birisi, ‘paralelde başbakan var’ ilkesidir. Sahi paralelde başbakanın dinlediği bir konuşmayı bu derece hırçın yapma şansınız var mıdır?
Peki anlatılan bunca tekniği nasıl mı öğreneceksiniz? munir@munirarikan.com adresine konu kısmına ‘fonetik-diksiyon’ yazip bir e-mail yollarsanız, Hayat Akademi olarak yenibir.com üyeleri için düzenleyeceğimiz ‘Etkili ve Guzel Konuşma’ seminerine indirimli olarak kayıt olma şansını yakalayabilirsiniz.
Benden söylemesi.
Evet şimdi konuşma ve anlaşma zamanı. Konuş ki yaşamın anlam kazansın ya da yaşama anlam katacak şeyler söyle!