Güncelleme Tarihi:
Kenan İmirzalıoğlu / Foto Galeri
Ezel en son bölüm / Video
Ejder Kapanı / Video
Kabadayı / Video
Kenan tuttuğunu öpmüş / Foto Galeri
Ayşe ARMAN
Beni önce telefonla aradı...
“Ben Kenan” dedi “Kenan İmirzalıoğlu...”
Az daha, “Öyle mi? Ben de Ursula Andress!” diyecektim.
Allah’tan dememişim. Bu sesi tanıyorum. Nereden tanıyorum?
Aaaa, bu Ezel!
Birden heyecan yaptım.
“Merhabalar Kenan Bey” gibi şeyler geveledim. Evet yanılmadınız, ben de onu seviyorum!
Yavaş yavaş oldu, bir gecede değil, tamam yakışıklı ama onun her filmde ayrı bir adam olabilmesine, kendini aşmaya çalışmasına, sürekli gelişmek için uğraşmasına bayıldım.
Kapalı Çarşı’nın tepesinde buluştuk. Aman Allah’ım 1. 90 boyunda uzun ve ekranda göründüğünden daha ince bir adam. Tanrım ne mutluluk, ben yanında küçük kaldım. Kenan İmirzalıoğlu, hem karizmatik hem düzgün gibi adam. Sahip olduğu fazlalıkları, insanı ezmek için kullanmayan biri. Ve çok mütevazı. Çok dost, çok arkadaş. Bir de akıllı. Ve ve ve göz alıcı güzel. Baktıkça, bakasın geliyor...
HAMİŞ: Ayşe Barım’a çok teşekkür ederim, bu röportaj için bana çok yardımcı oldu...
HAMİŞ 2: Kapalıçarşı’nın çatısında çekilen fotoğraflardan sonra ver elini The Marmara. Söyleşiye orada devam ettik. Kiremitlerin yarattığı tehlike yüzünden yeteri kadar yakın fotoğraf çektirememiştim, The Marmara’da acısını çıkarttım!
Türkiye’nin en seksi erkeğiyle karşı karşıyayım! Heyecanlanmamak elde değil...
- Ciddi misin, dalga mı geçiyorsun?
Ciddiyim tabii. Kadınlar seni seksi bulduğunu söyleyince ne hissediyorsun?
- Üzerime alınmıyorum, çok da üstünde durmuyorum.
Neden? Rahatsız mı oluyorsun?
- Yok hayır. Allah’tan bana sadece “yakışıklı adam” muamelesi çekmiyorlar. O, rahatsız edici olurdu. Tarif edemediğim bir saygı da gösteriyorlar, bence oyunculuğa verdiğim emeği, çabayı görüyorlar...
Seksi buldukları sadece bedenin, bakışların değil yani...
- Bence değil. Onun da muhakkak etkisi vardır ama beni başarılı buluyorlar. Bir insanı seksi hale getiren başarı bence...
Yine de sonucu değiştirmiyor! Tanıdığım bir sürü kadın, seninle öpüşmek istiyor. Bu sende nasıl bir duygu uyandırıyor: Koşarak uzaklaşma hissi mi, “Gelin hepiniz, buradayım” mı?
- Sakinim ben. Ne koşasım var, ne kucak açasım...
Hadi kadınları anladım, erkekler de seni beğeniyor! Bunu nasıl açıklıyorsun?
- Türk erkeği, sevgilisini, nişanlısını, karısını alıp, bir ünlünün yanına gelip, “Abi seni çok seviyor, resminizi çekmek istiyorum” pek demez. Kıskanır çünkü. Hatta bu, aile kavgasına bile sebep olabilir. Ama benim yanıma getiriyorlar. Güveniyorlar bana galiba, ne bileyim...
“Bu adam delikanlı, yamuk yapmaz, efendi” filan diye mi düşünüyorlar?
- Olabilir. Ben özel hayatıyla gündemde olan biri değilim. Marjinal filan da değilim. Sıradan Ankaralı bir ailenin çocuğuyum, o kıvam bende hep devam etti. Bu toplumun yapısından çok farklı yaşamıyorum. Değerlerimiz aynı. “Bu adam da bizim gibi bir adam” diyorlar, “Karımıza kızımıza yan gözle bakmaz”...
Bir kısmı da, “Erkek dediğin sarı olmaz, erkek dediğin kıza benzemez, erkek dediğin Kenan gibi olur!” diyor.
- (Gülüyor) İltifat ediyorlar!
Bir erkek, onu arzulayan bu kadar çok kadın varken, kafayı yemez mi?
- Benim hayatımda öncelik, seks ve tüketmek değil ki, niye kafayı yiyeyim. Tamam beğenilmek hoşuma gidiyor, ama o kadar. Bir de o kadın, bu kadın, gece hayatı, bunun sonu yok. Dipsiz kuyu. Benim için sağlıklı olan, etrafımda bütün bu fırtınalar koparken, sakin ve dingin kalabilmeyi başarabilmek. Çünkü şunu biliyorum: “Bu da geçer...”
Kadınlar seni değil Ezel’i mi beğeniyor yoksa...
- Ezel’in karakterinin de etkisi vardır ama sadece Ezel değildir, bir de Kenan var! Tevazu gösterelim derken, tadını kaçırmayalım! Ben servetin, şehvetin ve şöhretin gazabından korkan biriyim, mesele bu...
Vayyyyyyyyy!
- Evet, bu üçlü çok tehlikeli. Adamı oyar. Bende maalesef üçü de var. Dikkatli olmaya çalışıyorum, kendimi akıntıya bırakmamaya çalışıyorum. Çünkü kontrol kaçtığı zaman, insan hakikatken gazaba uğrar.
Sen acaba kadınların “romantizm ihtiyacı”nı karşılıyor olabilir misin? O yüzden mi yıkılıyor ortalık...
- Bilmiyorum. Mutlaka hikayenin gücü de devreye giriyordur, izleyip, “Biri beni de böyle sevse filan” diyorlardır. Ama bence insanlara samimi geliyorum. Çünkü ben gerçekten neysem oyum, üstünlük taslamıyorum. Ya da “Aman bunları söylemeyeyim, karizmam çizilir” yapmıyorum. Best Model of the World seçildiğimde, “Ben köyde büyüdüm, ailem orada, yazları hâlâ çiftçilik yapıyorum” dedim, “Deli misin, bunları sakın söyleme. Sen matematikten filan bahset, matematik okuduğunu söyle” dediler, “Tamam onu da anlatırım ama benim gerçeğim bu!” dedim.
Ailen hâlâ köyde mi?
- Tabii, tabii. Kışın hava soğuduğunda Ankara’da ama yazın hep orada. Babam çiftçi, çok seviyor toprağı. Ben de severim. 30 haneli bir köy, Ankara’ya 80 km uzaklıkta, ilkokulu orada okudum, kuzularla, koyunlarla, tavuklarla geçti çocukluğum...
BİR KADININ İTİRAFI:“KOCAM SENİ KISKANDI, KENAN GAY DEDİM
Nereden çıkıyor bu gay dedikoduları?
- Hiçbir fikrim yok. Gülüp geçiyorum.
Reddettiğin kadınlar mı çıkarıyor?
- Bilmiyorum ki, çamur at izi kalsın işte. Tabii ki reddettiğim kadın oldu. Herkesin yok mudur? Hatta bir tanesi itiraf etmişti: “Kocam seni kıskanınca, ben de saçmalama, o gay dedim.”
Rahatsız olmuyor musun?
- Olsam ne faydası var? Saçmalığın dik alası. Yanıt verme gereği bile duymuyorum. Senin hakkında lezbiyen dediler yanılmıyorsam. Sen ne kadar lezbiyensen, ben de o kadar gay’im.
Peki uyuşturucu kullandın mı? Bana, “Uyuşturucu yüzünden yüzü şiş” dediler...
- Al bir tane daha! Nasıl iftiralardır bunlar. Cevap vermek bile manasız. Benim uyuşturucuyla ne işim olur.
Hayatının herhangi bir döneminde, skor peşinde koşan bir adam oldun mu?
- Uzun bir ilişkinin ardından, yarını düşünmeden, tamamen hesapsız yaşamak istersin ya, öyle bir dönemim oldu. Kısa bir zaman diliminde farklı farklı kadınlarla birlikteydim. Bitmiş bir ilişkinin ruh haliyle yaşanmış şeyler...
Zeynep’le şu an yaşadığın ilişkiyi nasıl tanımlarsın?
- Zeynep, sadece sevgilim değil, kolum bacağım gibi de aynı zamanda. O benim en çıplak halimi bilir. En güçlü ve en zayıf halimi. Saklandığın hiçbir şey yok, karizma yaptığım durum da yok. Zor böyle bir şeyi yakalamak, o yüzden çok değerli. Ve Zeynep, sahici. Etrafımda birçok kadın var, ama bir şeyi Zeynep’ten duymak çok başka. Onun “İyisin” demesi başka. Onun “Kenan” demesi bile başka. Diyorsun ya, “Bir sürü kadın seni arzuluyor ne hissediyorsun?” Umurumda bile değil, çünkü ben onlara karşı bir şey hissetmiyorum ama Zeynep’e karşı hissediyorum. O yüzden onun varlığı, onun söyledikleri, onun benim yanımda olması çok önemli. Ama bundan sonra ne olur bilmiyorum, yaşayıp göreceğiz...
Aklın hiç başka kadınlara kaymıyor mu?
- Aklım kaymıyor desem yalan olur, her erkeğin aklı kayar ama ben sadığım. Tabii bu, kendiliğinden olmuyor, emek istiyor, kendini hakikaten tutman filan gerekiyor. Ben de yapıyorum.
Peki Zeynep sana olan bu aşırı ilgiye nasıl tahammül edebiliyor?
- Zeynep çok güçlü ve çok güzel bir kadın. Ona ne kadar tutkuyla bağlı olduğumun da farkında. Yine de, neticede o da bir kadın. Zaman zaman, aslan yelesini hissettiriyor, ama çok normal, ona yakışıyor da...
Sen hiç beklenmedik anda aşık olabilecek, bir başka yere savrulabilecek bir İkizler misin?
- 20’li yaşlarımın başında öyle bir adamdım. Öyle devam etseydim magazine çok malzeme olurdum. Çünkü seviyorum karşı cinsle sohbeti, flörtü, hiçbir şeyin adını koymadan gizli giden ilerlemeyi... Ama bir ilişkim varsa, onu da hakkıyla yaşarım, yamuk yapmam. Yine de aşk söz konusuysa, asla büyük laf etmeyeceksin. Aşk insanı her yaşta, her durumda savurabilir...
Her yere geç gittiğin doğru mu?
- Evet, zamanla ilgili problemim var. Kendimi ayarlayamıyorum.
Peki bir türlü ne giyeceğine karar veremediğin...
- O da doğru, hep son ana bıraktığım için böyle bir sorun yaşıyorum.
Kadınsı bir yanın var mı?
- Sezgilerim çok kuvvetli mesela. Bu, dişi bir özellik. Sonra gereğinden fazla vicdanlıyım. İri adamlarda, kalıbından beklenmeyen bir vicdanlılık hali vardır ya, biraz öyleyim. “Abi fotoğraf çektirebilir miyiz?” derler, nasıl da yorgunum o anda mesela, “Sonra yapalım” derim, bakarım yüzü düşüyor, arkasından koşarım, “Hadi gel, tamam” derim...
EFENDİLİĞİN BEDELİ AĞIR
Ruhundaki Ankaralılık...
- Ne yazık ki mezara kadar gelecek benimle! Ve o meşhur kontrolüm...
Bu kontrollü halinden gerçekten kurtulmak istiyor musun?
- İstemez olur muyum? Bir de onun üzerine “Aman siz sanatçısınız, örnek olmalısınız” durumları ekleniyor, her şeye iyice tüy dikiyor. Bazen çatlayasım geliyor. Tuncel Kurtiz bana hep, “Oğlum sen çok efendi, akıllısın bir adamsın. Ne yapacağını çok iyi biliyorsun, adımlarını iyi atıyorsun” diyor. Aslında aferin diyor, beni övüyor, ben de “Ama Tuncel Abi” diyorum, “Bak, senin anlatacak ne kadar çok hikayen var. Bir sürü şahane serseriliğin var. Düz giderken tam ters yola sapmışsın. Acayip heyecanlı hikayeler. Benimki ise sıkıcı, ben yarın torunlarıma ne anlatacağım?” diyorum. Efendiliğin de böyle bir handikabı var işte. Zaman zaman o efendilik kabuğunu kırıp çıkmak istiyorum ama içim de öyle. Gerçi kırınca da ne kadar mutlu olacağımı bilmiyorum.
Kendini kaybettiğin hiç olmuyor mu?
- Hayır. Kontrolden çıkmak istediğim zaman da kontrollüyüm! Resmen adını koyuyorum, “Bu akşam ben dağıtacağım!” diyorum. Normal bir akşamda, farkında olmadan dağıttığım olamıyor. Bırakamıyorum kendimi. Sarhoş da olamıyorum.
Çocuk tecavüzcüleri hadım mı edilmeli Ömür boyu hapis cezası mı verilmeli
Bu filmi yapmaya nasıl karar verdiniz?
- İngiltere’deydim, Uğur Abi aradı. “Elimde çok iyi bir senaryo var, başka kafadan yazılmış bir senaryo. Çerkez ve Akrep diye iki karakter var, Çerkez’i ben oynamak istiyorum, Akrep’in de sana çok yakışacağını düşünüyorum. Erol da yapımcılığını üstlenecek. Ne dersin?” dedi. “Sen başkasının senaryosunu okuyup beğendiysen, bu başlı başına bir şeydir, tamam abi” dedim. Çünkü Uğur Yücel, bugüne kadar kendisinin olmayan bir senaryoyu çekmedi, bu ilk. Türkiye’ye gelince senaryoyu okudum, hakikaten müthişti. Ve bu ülkedeki sosyal bir yaraya parmak basıyordu: Çocuk tecavüzleri. Tam da o sırada senin, bir dizi yazın yayınlanıyordu. Eski Adli Tıp başkanlarından biriyle röportajın vardı. Bu meseleyi gündeme getiriyordun ve yeni düzenlemeler yapılması için çağrıda bulunuyordun. Başlığı da çok iyi hatırlıyorum, “Çocuk tecavüzcüleri hadım mı edilmeli, yoksa ömür boyu hapis cezası mı verilmeli?”
Öncelikle, filme bayıldım. İnanılmaz hızlı bir tempo, müthiş bir aksiyon filmi. Sen de olağanüstü bir oyunculuk sergiliyorsun, hepiniz aslında... Ne bu? Bir sinema filmiyle ülke gerçeğini anlatmak mı?
- Çıkış noktamız bu değil ama dikkat çekip, farkındalık yaratabilirsek ne ala! Hepimiz bu ülkede, çocuk tecavüzlerinin had safhada olduğunu ve suçluların içeri girip, sonra bir şekilde afla geri çıkıp, ilk üç ay içinde tekrar benzer suçlar işlediklerini biliyoruz.
Bu filmle bir çözüme ulaşabileceğinizi düşünüyor musunuz?
- Filmin yapılış amacı bu değil. Ama bir şey değişir mi diyorsan, neden olmasın? Dünyada bu konuda bir takım yeni uygulamalar var, Amerika’da, Avrupa’da insanlar bunu tartışır hale geldiler. Biz de tartışalım, tecavüz ve taciz vakalarında cezaları artıralım.
“Yılın filmi olacak” diyenler var. Beklentilerin bu kadar yüksek olması seni korkutmuyor mu?
- Korkutuyor aslında. Beklentileri ne kadar karşılayacak bilmiyorum ama polisiye film klasmanında kendine bir yer edineceği muhakkak. Temiz ve kaliteli bir iş olduğunu düşünüyorum. Bir de Türkiye’de seri katil hikayesi çok gerçekçi değil. Olursa, ancak böyle bir hikayeden olur.
Tecavüzcüler, pedofililer sence hadım edilmeli mi?
- Ben bu soruya cevap verebilecek yetkiye sahip biri değilim. Sorumlu kurumlar yanıt vermeliler. Tamam, bu insanlar fantezi olsun diye yapmıyorlar, hastalar ama caydırıcı bir ceza de verilmeli. Amerika’da bu tür suç işleyenlere, her ay bir iğne yapıyorlar, kendiliğinden
tahrik olamıyorlar. Ancak tahrik edilirlerse cinsel eyleme geçebiliyorlar. Hukuk terazisinde onların yaşama fırsatı göz önünde bulundurularak bir çözüm bulunmalı.