Güncelleme Tarihi:
Erivan’da, bir tarafı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de maç izlediği stada, diğer tarafı Soykırım Müzesi’ne bakan ve gelinciklerle kaplı çimenlerin arasından ince bir dere akan bir tepenin yamacında Sergey Parajanov Müzesi. Kapıdan içeri girerken, en azından ben, 20. yüzyılın en önemli ve en büyük sanatçılarından birinin eserlerine tanık olacağıma dair herhangi bir beklenti veya bilgi içinde değildim. Zaten bu nedenle en çok çarpılan insanın bu satırların yazarı olması şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, sinemacı, müzisyen, şair, bestekâr, ressam gibi sıfatların yanında, pek çok postmodern sıfatı da alıp ayakucuna koymuş bu büyük beyinle ünsiyet kurdukça ‘hiçlik’le daha fazla yüz yüze gelmem. Maral (Dink) fotoğrafları çekerken, miyop gözlerimi iyice kısarak bir daha ve bir daha bakıyorum bu büyük dâhinin Salvador Dali’yi gölgede bırakan eserlerine.
BASKININ TEZAHÜRÜ
Parajanov’un eserlerinin gücünü sağlayan temel unsur o büyük yeteneği elbette ama Sovyet sisteminin yarattığı dayanılmaz baskının insanları kendi içine kilitleyip sanata yönelttiği de bir başka gerçek. Hele, Parajanov gibi başı sürekli rejimle belada olmuş, sık sık hapislere düşmüş birisinin, yaratıcılığını yok etmek için kendisini her şeyden mahrum bırakanlara karşı zihninde ve ruhunda örgütlediği direniş, onu daha da büyük yapıyor işte. Hapishane yıllarında kağıt, çivi, cam, taş, kumaş vb. aklınıza ne geliyorsa, bulabildiği her şeyi ayrı bir esere dönüştürmesinin gerisinde, biraz da kendisini yok etmek isteyen rejime duyduğu öfke yatıyor olsa gerek…
MOSKOVA GÖZYAŞLARINA İNANMIYOR
Sovyet sinemasının hakikaten iyi olduğunu, propaganda filmleri dışında da olağanüstü filmler yapıldığını işin meraklıları bilir elbette. Bu filmlerdeki estetik gelişmişlik düzeyi, bir bakıma Sergey Parajanov sinemasının kilometre taşlarını da döşemiştir. Ne var ki, Sovyet rejimi orada da Parajanov’un peşini bırakmamış, kimi filmlerini çekim aşamasında, kimi filmlerini yapım aşamasında yasaklayarak, elini kolunu bağlamıştır bu büyük yaratıcının. Buna rağmen, surlarda kendisine gedik açmayı, Ermenilerin ünlü şairi Sayat Nova’nın hayatını anlatan ‘Sayat Nova’ veya ‘Narın Rengi’ gibi, geleneksel unsurları öne çıkartan fimler aracılığıyla başarmıştır. Sinema yapma imkânı elinden alındığında ise kelimenin gerçek anlamıyla film gibi kolajlar yaparak sistemle boğuşmaktan geri kalmayacaktır.
ÜRKÜTÜCÜ KOLAJLAR
Sergey Parajanov Müzesi’ni gezerken insanın ürkmemesi mümkün değil. Bu ürküntünün kaynağı ise doğrudan Parajanov’un çalışmaları. Kırık tabak çanaklardan cam parçalarına, kumaşlardan metallere, seramiklerden taşlara uzanan malzemelerin kullanılma biçimi, isteseniz de istemeseniz de götürüp bir mağaranın veya uçurumun kıyısına bırakıyor insanı. İki plastik bebek kafasının terazinin iki kefesinde unutulmuş gibi duruşu kadar, neyi temsil ettiğini kavramakta zorlanacağınız küçük heykelciklerin ifadesi de besliyor bu duyguyu. Ancak, çok geçmeden bütün bunların, Parajanov’un içindeki cehennemin doğal bir yansıması olduğunu ve bütün büyük sanatçılar gibi, içindeki cehennemi aktarmada ne kadar ustalaştığını seziyorsunuz. Müzeden çıkarken, o cehennemin artık bir parçası olduğunuzu fark etmeniz de çok uzun sürmüyor doğrusu…
Aragon, Brejnevle’le görüşüp Hapisten kurtarmıştı
Aram Haçaturyan, Vartabed Gomidas ve William Saroyan’la birlikte Ermeni kültürünün dört büyük isminden birisi olan Sergey Parajanov, sözlüklerdeki ifadeyle, ‘Gürcistan’da doğan ama aslen Ermeni olan Sovyet bir yönetmen.’ 1924’de Tiflis’te dünyaya gelmesi, bir bakıma kaderini de belirleyecektir aslında. O ünlü ‘Potemkin Zırhlısı’ ile mukayese edilen ilk filmi ‘Shadows of Forgetten Ancestors’dan başlayarak rejimin kuşku duyduğu isimler arasında yer alması bunun bir göstergesidir zaten. Diğer önemli filmi Sayat Nova’nın yasaklanması ve Sovyetler tarafından kurgulanıp montajlanan bir başka versiyonunun piyasaya sürülmesi, arkasından hapislerde süründürülmesi, yaratıcılığını yok etmek yerine beslemiştir. Ünlü şair Louis Aragon’un, doğrudan Sovyet lideri Leonid Brejnev’le görüşerek serbest bırakılmasını sağlaması, Andrey Tarkovski’den Federico Fellini’ye, Alberto Moravia’dan Bernardo Bertolucci’ye kadar devrinin bütün önemli sinemacıların arkadaşı olan Parajanov’un yeniden hapse atılmasını engellemeyecektir ne yazık ki. 1990’da öldüğünde arkasında inanılmaz zenginlikte bir eserler yığını bırakacak ve kendisinden sonra gelen sanatçıları etkilemeye ve şaşırtmaya devam edecektir.