Güncelleme Tarihi:
Ama ağlamanın ecele faydası yok, tatil yap kurtul, izninizi de alarak çıktık yollara. Buyrun size bir iki ‘yol notu’ :
NEYDİ O BELEDİYE BAŞKANININ ADI?
Eskihisar (çocukluğumun Eskihisar’ından artık geriye ne kalmışsa) - Yalova araba vapuru. Bir çay içeyim, bir tost yiyeyim derseniz sizi dolandırıyorlar ama olsun. Adamcağız yolun ilk yarısında tesbih satıyor, gemiyi iki üç kere turluyor. Satabileceği kadar satıyor, sonra eline boya sandığını alıp bu sefer de ‘Boyayalım abi’ turuna çıkıyor. Akdeniz’e tatile gitmek için yola çıkan, bir günde bir asgari maaşlının iki aylığı kadar benzin tüketmeye aday Serdar, ufka bakar gibi yapıp o garip Çingene’yi seyrediyor. İnsanlar bir ekmek yemek için ne mücadele vermek zorunda Allahım!
Bu arada deniz de (çocukluğumun Körfez’inden geriye ne kalmışsa) hafif rüzgara rağmen dalgalanamayacak kadar ağır. Rengi pis bir yeşile dönmüş, sanki üstündeki bir karış mazot tabakasını çırpındırmaya takati kalmamış denizin. İsrail’deki Ölüdeniz mübarek... (İzmit’te bir belediye başkanı vardı bir zamanlar, Körfez’i temizlediğini iddia ediyordu. Ona da hayır dua okuyorum içimden.)
*
34 PLAKALARA ÖLÜM!
Bilecik’te, Bozöyük’ten geçerseniz dikkatli olun! Bozöyük şoförleri 34 plakalı araç gördü mü yarışa kalkıyor. Nedense İzmir’de de dikkatimi çekmiştir aynı şey, eskiden Ankara’da da vardı böyle bir kompleks. ‘İstanbullu şoförden daha hızlı, daha cevval’ olduklarını göstermek zorunda hissediyorlar kendilerini. Kırmızı ışıkta hangi Bozöyüklü ile yanyana dursam beni sıkıştırıp öne geçmeye çalıştı, kimi sollasam 34 plakamı görünce gaza basıp yol vermemeye çalıştı.
*
HOCAM SERDAR!
Kütahya’ya vardığımızda saat 8’i geçiyor. Kalalım, diye karar veriyoruz, karanlıkta devam etmeyelim. İyi bir otel soruyoruz, bizim muhabir de dahil, kimse bir tavsiyede bulunamıyor bize. Ben de yüzümü kızdırıp Öğretmenevi’ne gidiyorum.
İki kişilik pırıl pırıl bir oda, 30 milyon.
Kütahya Öğretmenevi’ni elden geçirmişler, Cuma günü açılışı varmış. Açılış yapılmadan oteli açmak bize nasipmiş.
Herkesin bana ‘Hocam!’ diye hitap etmesi de, niye yalan söyleyeyim, hoşuma gidiyor!
*
TUTMAÇ ÇORBASIYLA TİRİT...
Kütahya Konağı diye bir küçük lokanta. Kurşunlu Camii’nin hemen yanında. Zor buluyor ama bulunca çok seviyorsunuz.
Eski bir Türk-Anadolu evi, sedirlere oturup bakraçtan soğuk kuyu suyu içiyorsunuz. Haa, girerken ayakkabılarınızı çıkarmayı, ya da galoş giymeyi unutmayın.
Tutmaç çorbasını ve tavuklu (ben kırmızı et yemiyorum ama etli de yapıyorlar) tiriti tavsiye ederim. Üstüne çay da taze taze..
*
EEE, NE YAPSIN GARİP!
Kadıncağız sabah 5’te uyanmış, 6’ya kadar zor tutmuş kendini. Bir bahane bulup beni uyandırdı. Sabahın köründe, kargalar henüz günlük kahvaltılarına oturmadan, 6.30’da yola koyulduk.
Eee, garibimi 10 senede bir tatile götürürsen içi içine sığmaz tabii...
*
ARAS KORGOCU TIRLATMIŞ
Kütahya’dan Afyon’a inen yolda bir TIR’la bir müddet dans ediyoruz. Diğer araçları ezme, parçalama, hendekten aşağı yuvarlama pahasına da olsa, boyuna posuna bakmadan, 100-120 km hızla karşıdan gelen araçları sıkıştırıp sollama yapmasına, tam siz sinyal verip sollayacakken zart diye işaretsiz mişaretsiz yolunuzu kesip sola dalmasına, sizi sollamaya mecbur etmek için 100 km hızla tamponunuza değecek kadar kıçınıza girmesine bakarak... şoförün, vatandaşların Aras Kargo’ya emanet ettiği malları bir an önce yerine ulaştırmak için verdiği mücadeleye hayran oluyorum.
Belki Aras Kargo yöneticileri bu yol kahramanını, bu Mad Max’i ödüllendirmek ister diye plakasını da vereyim: 34 YL 5312
*
ALO BEL FITIĞI HATTI
Örenkaya ile Kızılören arasında bir yer, metruk bir çiftlik binasının üzerinde şöyle bir yazı:
BEL FITIĞI 0 532 ......
(Süratle geçtiğim için sadece 0 532’sini okuyabildim. Yoksa açıp soracaktım ‘Bel fıtığı kaç para?’ diye. Çiğniyorlar mı, ne yapıyorlar acaba?)
*
TUTMUŞ ARABANIN YULARINDAN
Yerini unuttum. Şehirlerarası geniş bir yol, bir köy yolu kavşağına geldik, Allah’tan yavaşladık tabii, sol taraflarda bir yoldan gelip sol şeride bir ‘beyaz sıteyşın Reno’ daldı. Saatte 5 km hızla gidiyor, sol şeridi de tam işgal etmiyor bir tekeri refüje çıkmış vaziyette, sağ şeride geçecek ama geçmeye korkuyor, zaten arkayı da görmesi mümkün değil, ama geçecek gibi yapıyor, arkadan hızla gelen bizler sağından geçmeye korkuyoruz ama o kadar yavaş gidiyor ki durmamız da mümkün değil... Toz duman fren korna... Ortalık birbirine giriyor!
Kaçar mı, bir yolunu bulup ağır ağır sağ şeride doğru geçmekte olan ‘beyaz sıteyşın Reno’cuya bir göz atıyorum.
Ohoooo! Amcam kıçı yere değdi değecek Reno’nunun yularını daha zor tutuyor elinde. Süt bakracını koymuş bagaja, iki üç tane denk, iki bağ saman, bir bağ taze ot, iki tane oğlak ve bunların arasına serpiştirilmiş bir nine, bir avrat, en az yedi sekiz kız kızan... Gidiyor Allah ne verdiyse! Göçüyor daha doğrusu...
Vallahi helal olsun, ‘taksiyi’ yine iyi o kadar ‘sürmesi’ bile mucize...
*
SUNMARİNA BEACH VILLAGE CLUB
Tırcıya, Reno’nun yularına yapışmış amcama ve benzer Mad Max’lara rağmen sağ salim geldik sonunda.
Kaldığım tesis hakkında şimdilik yazmıyorum. İçeriden yazmak suç sayılmaz ama, iki ihtimal var (1) İyi şeyler yazacağım. (2) Kötü şeyler yazacağım. İyi şeyler yazarsam, iki ihtimal var. (1) Yağ olsun, iyi yazsın diye beni kollayıp, torpil yapacaklar. (2) Ya okumadıklarından, ya adam yerine koymadıklarından hiç sallamayacaklar. Beni kollarlarsa, gazeteci kimliğimi kullanmış olurum ki, hoşlaşmam. Sallamazlarsa da adama koyar be birader! Kötü yazarsam (1) Bana kötü muamele ederler. Belkim bir köşede sıkıştırıp marizlerler. (2) Hiç belli etmezler ama çorbama tükürürler.
Şaka bir yana... İyi veya kötü, kaldığım tesisin adını vermeyeceğim ki Sunmarina Beach Village Club’ün reklamın yapmış olmayayım...
He he, sazanlar atlamıştır şimdi, ‘reklamını yapmayayım derken reklam yapıyor Serdar’ diye.
Böyle bir otel yok buralarda, adını salladım.
İyiyse iyi, kötüyse kötü, zamanı gelince tesisle ilgili fikirlerimi de yazarım.
Ulan babamın oteli olsa yazarım, kafamı bozmayın!
Ne? Patrondan şampanya mı geldi? Krugg 1985 mi? İyice soğuk mu bari? Havyar da buzda mı? Çünkü benim rahmetli dedem de soğuk değilse havyarı ağzına sürmezdi...