Serdar’ın seyir defteri-Son/Fin

Güncelleme Tarihi:

Serdar’ın seyir defteri-Son/Fin
Oluşturulma Tarihi: Mart 09, 2004 17:20

Babam, bizi anam ve kardeşimle Avrupa gezisine götürdü. İhtiyar arabamızla bir ay boyunca, büyük bir tur attık. 12 yaşındaydım. Eylülde okul açıldı, ilk derste, Allah selâmet versin yurttaşlık hocamız Haydar Bey, “Bu yaz tatilde ne yaptınız?” diye sordu. Ben ortaya atılınca da, “Geç bakalım tahtaya, anlat bize gördüklerini...” diye çağırdı. Sonrası çok acıklıdır bu hikayenin... Benim bu Seyir Defteri de buna benzedi.

Haberin Devamı

Ben, 12 yaşımın heyecanıyla çıktım tahtaya ve başladım anlatmaya. Metin Akpınar’ın meşhur skeçindeki gibi, yarım saatin sonunda, İstanbul’dan çıkıp Kapıkule Gümrüğü’ne varamamıştık daha.

Haydar Bey beni yerime oturtacak da, kıyamıyor.

Neyse, oradan bir dallama laf attı, Haydar Bey de bu münasebetsize çok sinirlenmiş gibi yaparak, “Tamam çocuğum, sen de geç otur yerine!” diye beni susturdu.

Bu bizim Serdar’ın Seyir Defteri de buna döndü...

Neyse, artık Kars’tayız, yolun sonuna geldik. Sabredin biraz!


*

Serdar’ın seyir defteri - Yıldız tarihi 2004 - Kars, 4-6 Mart günleri

Benim sevgili Kars... Hava mevsime göre çok sıcak (-1 bilemedin -2), bulutlu. Perşembe akşamı Mukadder’i (Yardımcıel, DHA Kars Temsilcisi) görmek mümkün değil. Arpaçay’a göreve gitmiş, yolları su götürdüğü için zor dönmüş. Gece de, bu sefer şehirde su taşkınları olmuş, sabaha kadar haber peşinde koşmuş.

Haberin Devamı

Cuma günü Mukadder yine sel haberleri peşindeyken, ben yalan dolanla uğraşıyorum. Adaylarla, parti temsilcileriyle, hızlı taraftarlarla seçim bürolarında, kahvelerde sohbet ediyorum. Esnafla dertleşiyorum, gençlerle konuşuyorum... Rutin ama çok yorucu, ayaklarıma kara sular iniyor.

Cumartesi sabahı, tam bir görüşmeye giderken polis telsizinden haber geliyor: Aydınlıkevler Mahallesi’nde botla kurtarma var. Bir taksiye atlayıp gidebildiğimiz yere kadar gidiyoruz, yolun gerisi sular altında.

Tren yolundan, travertenlere basa basa koşuyoruz. Kars Çayı ve kanallar taşmış, ova sular altında, sular giderek yükseliyor.

Kars’ın belki de son 15-20 yıldır gördüğü en büyük tabii afet.

Hem haber yapıyoruz, hem de kurtarma ekiplerine el veriyoruz.

Tren yolundan 10-12 metre uzakta bir ev, (Ev, lafın gelişi, ahır bozması demek daha doğru!), bahçesiyle sular altında. Yaşlı bir köylü kadın, Sivil Savunma’nın zor bela ulaşan şişme botuna binmeyi reddediyor. “Eşyalarımı bırakmam!” diye diretiyor. “Kadının eşyaları küçücük bota nasıl sığacak?” derken, eşya çıkıyor ortaya: Kürt kilimine sarılı bir bakraç, bir gaz tüpü, bir tane şilte, bir de plastik bidon! Terk etmemek için boğulmayı göze aldığı serveti bu...

Bir diğer toprak öbeğinin üzerinde, çobanın iddiasına göre, 200 baş koyun toplaşmış, kafalarını birbirine gömmüş bir halde. Hayvanı karaya çıkarmak ne mümkün. Vali Yardımcısı aklına gelen her formülü deniyor. Ağaçla demiryolu arasında bir ip geriliyor. Koyunlar yüzerken akıntıya kapılmasın diye. “Birini suya atın, gerisi yüzer” diyorlar, suya atılan koyun can havliyle geri dönüyor tabii ki. Koyunların sahibi yaşlı köylüyle oğlu da, tir tir titriyorlar soğuktan, ama hayvanlarıyla boğulmaya kararlılar.

Böyle 1500-2000 ev ve ahır sular altında, diyorlar.

Haberin Devamı

Böyle bir evde, bir ana baba ile 15 günlük çocukları üç gündür mahsur kalmış, diyorlar. Biz de koşuyoruz. Kazlarımı bırakmam diye tutturmuş cahil herif, aç, susuz, soğukta, bebek ölmek üzere, meğer bota binmeyi reddedermiş. “Devlet baskısıyla” neredeyse cebren kurtarılıyorlar, doğru hastaneye...

Kars Çayı giderek yükseliyor, ovalardan sel basıyor Kars’ı, artık sadece fakir mahallelerindeki ahır-evler değil, lojmanlar, apartmanlar, bağ, bahçe, hatta Kars’ın ekonomik merkezi (pazarının kurulduğu, dükkanların dizildiği), şehrin göbeğindeki Fayton Pazarı bile, Amerikan felaket filmlerindeki gibi, ağır ağır yükselen çamurlu suların altında kalıyor.

Benim otelin bahçesi ve bodrumu sular altında, elektrik, su yok. Altı katı karanlıkla 3-4 kere inip çıktıktan sonra, artık özür dileyip otel değiştiriyorum.

Tam bir felaket.

Haberin Devamı

Tabii siz bunları gazetelerde pek okuyamadınız.

Kars’ta evi sular altında kalan, üç kuruşluk kap kacağını kaybeden, gözü gibi baktığı iki baş koyunu sele kapılıp şişen, bebeği üç gündür aç ve soğukta, bu fakir fukaranın arasında...

“Sosyetik güzel” Falanca yoktu, “Adı bilmem hangi işadamıyla anılan ünlü manken” Feşmekân da yoktu, (affedin) or... yoktu, ib.. yoktu...

Onun için gazetelerde okuyamadınız siz bu insanların dramını.

Biz yaşadık!

Dedim ya, eski bir dış haberci olarak bilirim. ABD’de bir kişi suya kapılıp ölse gazetelere arka manşet olur. Ama iki satır haber olmak için, en az 100 Bangladeşli’nin boğulması gerekir.

Karslı’nın, Ağrılı’nın da “haber değeri” işte bu kadardır.

Haberin Devamı

Neyse... Şehre dönüyorum. Bir iki görüşme daha. Emekli müze müdürü Ali Bey, konfeksiyoncu Yüksel Bey, öğrenci Tuncer ile Sema, başaşağı tuttuğu hindisiyle pazardan dönen yaşlı amca...

Haydi bir tur daha...

Sular altındaki Aydınlıkevler, Öğretmenevleri, Kaleiçi Mahallesi, Fevzi Çakmak...

Çırpınan ama gık demeden eşya taşıyan, çuvallara çamur, toprak doldurup suyu kesmeye çalışan kadınlar...

Suyla oynayan çocuklar...

Yıkılma tehlikesine karşı kapatılmış, bisikletlilerin “Bir kerecik geçeyim abi...” diye pazarlık ettiği taş köprüler...

Bir isyan gibi, kara kurşunî gökyüzüne yükselen Kars Kalesi...

Ayaklarıma kara sular iniyor (gerçek ve mecazî) ... bir haber daha, Sim-Er Oteli su bastı...

Haberin Devamı

Gerçekten de, benim otelin bahçesi ve bodrum katı sular altında. Elektrik, kalorifer, su... nanay!

Son ana kadar direniyorum, onları bu halde bırakmak istemiyorum, sonunda “Size başka bir otelde yer ayırtalım” diyorlar.

Bir geceliğine otel değiştiriyorum.

Erkenden sızıyorum bir çorba içip...


*

Serdar’ın seyir defteri - Yıldız tarihi 2004 - Kars, 7 Mart Pazar

Sabah, tabutluk odamın penceresi yok, ancak kahvaltıya inince... her yerin bembeyaz olduğunu fark ediyorum.

Kars yaptı yine yapacağını, giderayak...

20 senedir beklediğim an!

Giyiyorum “parkemi”, botlarımı, atıyorum kendimi sokağa...

Çivi gibi soğuk. Gözünün nemini dondurur adamın!

Ayağımın altında toz kar, kırt kırt eziliyor, Kenan Evren’i anıyorum (!) her adımda.

Muhteşem!

Haydar Aliyev Parkı sularla kaplı.

Ötede İstasyon Mahallesi karlar altında, emekli buharlı lokomotif yatıyor, uzanıp giden kara raylar. Kâzım Karabekir Meydanı, fotoğrafımı çeken gar görevlisi... Silolar...

Oradan Kaleiçi’ne son bir tur, bir de - bir seneye yakın yaşadığım - küçük evimi tavaf...

Ve ayrılık vakti yine...


*

Serdar’ın seyir defteri - Yıldız tarihi 2004 - Kars Havalimanı, 7 Mart Pazar

Eskiden, tek çıkış kapısı çamurlu Otogar’dı Kars’ın. Uçak, Kars’ı dünyaya yakınlaştırmış.

Herkes, yolcular ve yolcu edenler toplanmış, gözümüz gökyüzünde.

Ankara’dan gelecek uçağı bekliyoruz.

Geldi geldi, yoksa, bugün uçak yok demektir!

Red Kit’in günde bir kere geçen treni gibi...

Günde bir uçak geliyor ve geri dönüyor, hepsi ½ saat, havalimanının gördüğü göreceği bu kadar...

Derken, heyecanlı sesler arasında, görünüyor THY uçağı, sülün gibi süzülerek, Allah kazadan saklasın! (Her zamankinden daha çok saklasın, bu defa ben de varım içinde!) İniyor, dönüyor, önümüze park ediyor.

İhtiyar bir nene, iç geçiriyor uçağı görünce. Sessiz sessiz ağlıyor. Torunları zahir, onları sanki bir daha göremeyecekmiş gibi, kokularını da derin derin burnuna çekerek, yanaklarından tutup öpüyor defalarca. Sessiz sessiz göz yaşları döküyor...

Bir asteğmen duvar dibinde. Pazıbentinde “Nö.Sb.” yazıyor, yanında iki asker...

- Asteğmenim, kaçıncı dönem? diye soruyorum.
- 293, diyor.

Benim dalıp gittiğimi görünce, bu sefer o soruyor:

- Siz de mi Kars’ta yaptınız askerliğinizi?
- Yaaa...
- Sizin kaçıncı dönemdi?
- 174
- Oooo! Bizim daha dört ayımız var terhise.
- 20 sene geçti delikanlı, 4 ay çok çabuk geçer.

“Türk Hava Yolları’nın TK 713 sefer sayılı uçağıyla Ankara’ya seyahat edecek yolcuların, güvenlik kontrolünden geçmek üzere...”


*

Kale’ye çıkan, tekrar gelirmiş Kars’a.

Allah'tan en az on kere çıktım ben o kaleye...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!