Güncelleme Tarihi:
Serdar’ın seyir defteri - Yıldız tarihi 2004 - Atatürk Havalimanı saat 06.05
X-Ray cihazının önündeyiz hâla, kuyruk uzadıkça millet asabileşiyor.
Bir adam, elinde büyücek bir çanta, kuyruğun önünden kaynak olmaya çalışıyor.
Biri bağırıyor :
- Huoop hemşerim, ne hesap?
- Yooh, diyor beriki, ben sırada değilem, uçağa binmeyecem zaten!
Diğeri afallıyor:
- O zaman elinde çanta ne geziyorsun orda kardeşim?
- Heeç, diyor diğeri ufak ufak tüyerken, öyle tahılıyom, can sıkıntısı biliyon mu!
*
Serdar’ın seyir defteri - Yıldız tarihi 2004 - Atatürk Havalimanı saat 06.10
Otobüsle uçağa yaklaşıyoruz.
Bineceğimiz THY uçağı, iki yabancı tescilli uçağın arasında bizi bekliyor.
Sağında ITEK Airlines, solunda Krash Air...
Gel de uçağa bin şimdi, haydi hayırlısı!
*
Serdar’ın seyir defteri - Yıldız tarihi 2004 - Atatürk Havalimanı saat 06.12
Aprondayız, otobüsten indik, uçağın altında bekliyoruz merdivenleri tırmanmak için.
Bitirim bir genç, dudağında bir sigara, herkese soruyor “Ateşiniz var mı?”
Millet ters ters bakıyor, ama “Burada sigara içilmez, uçağı havaya uçuracaksın!” diyen çıkmıyor. (Ben de seyrediyorum, doğrusu!)
Biri yakıyor sigarasını.
Dudağında sallanan cigaradan fırt fırt çekerek tırmanıyor merdivenleri, uçağa giriyor...
Hostesin rengi atıyor resmen!
Utanmasa, sigarayı halıya atıp ayağıyla ezecek...
*
Serdar’ın seyir defteri - Yıldız tarihi 2004 - THY uçağı saat 06.12
Kısmete bak, bıçkın delikanlı tam da benim yanıma düşmez mi! Aramızdaki boş koltuğu gösterip, “Abi şöyle geçseydin be, geyik yapardık!”
- Sana geyik yapacak birini buluruz...
- İlk defa uçağa biniyom, biliyon mu, kafa da iyi!..
- ...
- Sabaha kadar içtik arkadaşlarla, askere gidiyom da.
Gerçekten ağzı leş gibi rakı kokuyor!
*
Serdar’ın seyir defteri - Yıldız tarihi 2004 - THY uçağı saat 06.13
Bir karı koca beliriyor koridorda tam da bu esnada. Adam insan azmanı, enine boyuna, kafa iki nümero tıraşlı, alnında bir yara, çember sakal yerinde. Kadın, çenesinin altından dönen kara türbanlı.
Yanyana oturmak istiyorlar ama yer yok.
Fırsat bu fırsat, “Ben tek kişilik yere geçeyim, hanımla bey yan yana otursunlar!”
Geçiyorum.
Adam “Sağol kardaş!” diyor.
Türbanlı kadın da yanıma kadar gelip, o da, “Ben çok teşekkür ederim!” diyor. Niye kocasından ayrı, yanıma kadar gelip teşekkür etme ihtiyacı duyuyor acaba?
- Estağfurullah hanımefendi!
Kadının davranışına yorumlar yaparken, bir yandan da için için gülüyorum, “Sabahın 6’sında leş gibi içki kokan ağzınla buyur geyik yap bakalım şimdi, insan azmanı çember sakallı bu adamla!”
*
Yanımda, beyaz çizgili lacivert kostümlü, beyaz gömleğinin yakası açık, kafası tıraşlı, pis sakallı bir zebella oturuyor. Türk dizilerindeki mafya tiplerinin taklidi. (İstanbul’ün gözde mekânlarından şarkıcı-manken sevgilileriyle çıkıp korumalar eşliğinde cipine binen, servetini malum şekilde elde etmiş babasının oğlu tipi de denilebilir. Şimdi isim vermeyeyim, zaten dizim sakat!)
Koltuğa sığmadığı için etlerinin bir bölümü benim üzerimde. Eğilmiş, hiç sıkılmadan şu anda yazdıklarımı okuyor, Allah’ın dıtı. Mecburi yabancı dilde yazıyorum ben de. Fransızcası zayıf belli ki, yoksa beni çoktan ufalamıştı.
Neyse, iki dakika geçmeden horlamaya başlıyor zaten.
Başı omzumda!
*
SÜRECEK...