Güncelleme Tarihi:
Alıntılar bölümünde de bahsettim gerçi, Posta’da, Bekir Saçar’ın köşesinde “Sevgili adayıyla gece turu” diye bir haber vardı.
“Sosyetenin renkli simalarından Necmettin-Maria Eliyeşil’in kızı Melissa, güzelliği ve hanımefendiliğiyle evlilik çağındaki erkek annelerinin bir numaralı gelin adayı” diye başlıyor. Bekir bu genç kızı bir gece kulübünde görmüş, “Yanında adının Sinan Bozkurt olduğunu öğrendiğim bir delikanlı vardı. Bu genç Melissa’nın yeni sevgili adayıymış. Hayırlısı!” diyor.
Sinan Bozkurt, “sosyetenin gözde gelin adaylarından” Melissa Eliyeşil’in “potansiyel sevgili adayı” imiş. Birlikte gece çıkıyorlarmış, demek ki genç kız bir karar verecek yakında, delikanlıyı adaylıktan sevgililiğe terfi ettirip ettirmeyeceğine.
Eee zaman değişti, artık kız erkek ilişkileri artık çok farklı, derken kendi kendime... Değişmemiş, öylesi de varmış hâlâ, böylesi de.
*
Hürriyetim’deki adresime gelen bir e-postayı okuyorum, gülümseyerek.
Adı ... haydi Mehmet diyelim. Bir delikanlı. Büyük bir şirkette ofisboy olarak çalışıyormuş. Fırsat buldukça beni okuduğunu söylüyor ve dert yanıyor, akıl danışıyor.
Niye Güzin Abla değil de ben, anlamadım.
Ama bir cevap vermeye çalışacağım, “Serdar Abisi” olarak.
*
Soru: Serdar Abi, ben büyük bir şirkette ofisboy olarak çalışıyorum. Yaşım 21. Yakışıklı sayılırım. Her sabah şirketin servisine biniyorum, Altunizade’den. Serviste hoşlandığım bir kız var. Adı ... Onun da bana ilgi duyduğunu fark ediyorum. Ama bir türlü açılıp konuşamıyorum. Aylardır ... benden bir adım atmamı bekliyor, cesaret edemiyorum. Rüfüze eder diye (Dilini eşek arısı soksun Mehmet, baban da “geri çevirir, reddeder, yüz vermez” yerine “rüfüze” derdi!..) korkuyorum, zaten nasıl yaklaşacağımı da bilmiyorum. Ne olur bana bir yol göster, Serdar Abi.”
Buyur, önünden ye! (Bir hanım bu lafı ettim diye kızmıştı, bunu erotik bir ikram zannetmişti zahir.)
Mehmet ben sana ne diyeyim şimdi?
Benim zamanımda otobüste kızlara nasıl yaklaşılırdı, anlatabilirim. Ama bugün aynı taktikleri uygulayabilir misin, emin değilim.
Karaköy’den kalkan 58 numaralı otobüse binerdik biz, kalabalık bir takım halinde. O zaman, Magirus’lar var, otobüsler biletçili. İskelenin yanındaki kuyruktan tutun da, Levent’te inene kadar geçen yol boyunca büyük cümbüş olurdu otobüste.
Yarım saati geçerdi yolumuz. En büyük heyecan, Salıpazarı’nda, otobüsün Atatürk Kız Lisesi’nin önünde durduğunda yaşanırdı. Kimler binecek? Çünkü herkesin gözüne kestirdiği bir kız vardı... Ve genellikle aynı yolcular binerdi otobüse. Yani indi-bindi yapan çaylaklar hariç, hemen herkes aşinaydı birbirine.
En büyük eğlencelerimizden biri, biletçiyi tahrik etmekti. Karaköy iskelesinden bir Pazar veya Modern Gazete alır, arka koltukta oturup bunu okurduk. Daha doğrusu, gazeteyi çarşaf gibi açar, çıplak kadın resimlerine bakmamak için nefsini frenleyen, sıcak otobüste sicim gibi terleyen biletçiyi seyreder, altımıza ederdik gülmekten.
Salıpazarı’nda kızlar binerdi. Daha doğrusu “seninki” binerdi otobüse.
Seni görmezden gelir, ama yanındaki kızlarla kıkırdayışından, arkadaşlarının sana kaçamak bakışlarından, fark edildiğini bilirdin ossaat.
Arkadaşların hemen başlardı sululuğa. Kinayeli kinayelif espriler, seni kızın üstüne itmeler... Karşı ekipte diğer kızlar da aynı şeyi yapar... Ve büyük bir aksilik olmazsa eğer, yanyana bulurdun kendini “seninkilye” bir köşede.
Gizli aşk bu söyleyemem derdimi hiç kimseye
Zevke veda neş'eye de, veda artık herşeye
Arzular bir bir hayal oldu, baharımın gülleri soldu
Gönlüm hicran, hasret, gamla doldu.
Sevdim amma görmüyor bak gözlerim hiç kimseyi
Gizli aşk bir gizli dertmiş, feda ettim herşeyi
Arzular bir bir hayal oldu, baharımın gülleri soldu
Gönlüm hicran, hasret, gamla doldu.
Alt tarafı bir “Merhaba!” diyeceksin. Ama çıkmaz namert laf bir türlü ağzından.
Yahut akşamdan hazırladığın notu cebine atıvereceksin, ama gitmez bir türlü elin korkudan.
"Ah ah, bugünkü kafam olsa...” diyorum Mehmetçiğim, giderdim yanına, “Merhaba” diye girerdim lafa...
İnsan zamanla pişkinleşiyor biliyor musun, utangaçlığı atıyor üstünden, daha bir cesur oluyor.
Kadınlar konusunda daha cesur, daha rahat oluyor, oluyor ama ... ne fayda (1) :
Artık kesiştiğin Ayşem’ler çok geride kalmış, belediye otobüsünde yan yana düştüğün ekose etekli liseli kızlarla bambaşka bir münasebet gelişmiş aranızda.
Ya seni görünce başlarını öne eğip, utungaç utangaç oturuyorlar... sana yer vermemek için, ya da ayağa kalkıp “Buyur amca, otur!” diye yer gösteriyorlar.
Yahu Mehmet, git işine Alla’sen! Nerden aklıma getirdin şimdi bunları...
*
(1) Bu “Ne fayda!”nın hikayesini de anlatayım da size... Anlatmadım değil mi daha önce? 1970’lerin sonu. İngiltere’de aynı evde yaşayan bir grup Türk öğrenci. Okuldan ziyade akılları kızlarla gezip tozmada, haliyle. İki üç kızı birden idare etmek, mümkün olduğunca çok kızla flört etmek, yarış haline gelmiş, marifet olmaş. Aynı evde kalan bir de Azerî öğrenci var, arkadaşları. Onun da aklı sürekli kızlarda, ama bir türlü beceremiyor, bir kız tavlayamıyor. Alay konusu. Bir gün, Türk öğrencilerden biri, yanındaki fıstık gibi kızı işaret ederek Azerî’ye soruyor, “Benim yeni kızı gördün mü?” diye. Beceriksiz delikanlı sonunda tutamıyor kendini: “Görirem, görerim ama ne fayda! Ben bahirem, sen dıııt’lisen!”