Güncelleme Tarihi:
Tıpkı MTV'de başladığı yeni programı “İkilem”deki gibi Toprak Sergen. Tek bir doğrusu yok. Tek bir şeye takılıp kalmayı sevmiyor. Evliliğe de bu yüzden sıcak bakmıyor. Ama tangoya bayılıyor. Toprak Sergen’in 'milonguer' halini HELLO! sayfalarına aktardık.
Kıpır kıpır. Yerinde duramıyor. Dışardan bakınca yaramaz bir çocuk gibi. Ama içinde bir derya saklı. Deştikçe bir şeyler çıkıyor. Biraz “Kara Melek”teki karakter, biraz da “Baba Evi”nde canlandırdığı kişilikten pay almış sanki. Sesiyle hayat verdiği Brad Pitt kadar dünya sorunlarıyla ilgili, Tom Cruise kadar kendine dönük. Tarzı, yaşama bakışı, klasik oyuncu çizgisinden uzak. Bir kere dokunulabilir, kaprissiz, söylediklerinin farkında… Kısacası bizden biri. Kısacası Toprak Sergen değil, Toprak o… Sevgiye değil aşka inanıyor. Bir yerde okumuştum, “Tango yaşam gibidir. Tek farkı hata yaptığınızda tangoya yeniden başlayabilirsiniz” diyordu. Toprak, hayatı da tango gibi yaşıyor. Hata yapsa da yeniden yeniden başlıyor, korkmuyor. Belki bu yüzden tangoyu, tutku derecesinde çok seviyor ve yapıyor. Evlilikten oyunculuğa, çocuktan aşka kadar pek çok konuda sorular sorduk. Tango kadar zarif, etkileyici, esnek ve büyüleyici cevaplar aldık. Sergen’in cümlelerinde tango yapmaya ne dersiniz?
HELLO!: Mevlana der ki, “Ne arıyorsan sen, ‘O’ sundur. Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık...
T. Sergen: Kendinle barışık olmadığın anda karşındaki seni algılayamaz. Daha da ötesi seni sevemez. Kendi sıkıntılarınla, dertlerinle, bunalımlarınla iç içeyken karşındaki seni ne kadar severse sevsin, sen kendini sevemezsin ki! Kendini sevmedikten sonra karşındakini de sevemezsin ki! Halbuki kendini iyi, mutlu hissedersen, kendini pozitif
HELLO!: Bize biraz İkilem’den bahseder misiniz?
T. Sergen: İkilem kendini 'özgür düşünce ve eğlence pisti' olarak tanımlıyor. Çağırdığı konuklarıyla 'serbest bilinç akışı' sisteminde sohbet ediyor. Baştan hiçbir dayatma veya kurguya yol vermiyor. İçinde ikileme düşülen konuları mtv.com.tr web tabanından herkesin ortak oylamasına açıyor. Konuklarını onlara ayrılan süre içinde serbest bırakıyor. Stüdyodaki izleyicisinin -değişirse- değiştirdiği fikrini canlı olarak gösteriyor. Müzik performansçılarını kesinlikle playbacksiz ve canlı olarak izlettiriyor. Dans performansçılarını Türkiye'nin ve dünyanın ödüllüleri arasından seçiyor ve performansı tam olarak izlettiriyor. Her yerde görülebilen konuklardansa, enerjisi yüksek ve çoğunlukla bilinçli olarak her yerde görünmeyi istemeyen konukları tercih ediyor. MTV olduğunu unutmayarak uluslararası klipler arasında ikilem yarışmaları düzenliyor. Türkiye'de olduğunu unutmayarak, her yaştan ve her bakış açısından insana sorular soruyor ve fikirlerini alıyor.
HELLO!: “Ne kadar Toprak Sergen olursam, Toprak o kadar erozyona uğruyor. Dolayısıyla önemli olan Toprak’ı sağlam tutmak” diyorsun. Toprak Sergen ile Toprak arasındaki uçurum biraz sanatçı egosu ile ilgili olabilir mi?
İnsanlar Toprak Sergen’i mesela ‘Ay Işığında Saklıdır’daki Uygar olarak görür hale gelince bu sefer Toprak ortadan kayboluyor. Sende Uygar’ın rol modelini arıyor oluyorlar. Aslında Albüm'ünü çıkaran, tango yapan, muay thai ile ilgilenen, televizyon şovunda moderatörlük yapan, şiir okuyan, reklam seslendirmesi yapan, serseri gezginlik hakkını kullananların hepsi Toprak. Zaten Toprak Sergen olursa bunların hiçbirini yapamaz. Çünkü o Toprak Sergen’dir artık. Ünlüdür. 'Sen' olmaktan çıkmıştır. Ama eğer Toprak olarak hayata devam edersen o zaman her şeyi daha doğrudan ve net görür hale gelirsin.
T. Sergen:Hayatta pek çok renk var. Bazan sarı, bazan pembe, bazan yeşil, bazan maviyiz aslında. O an ne istiyorsak.... Tanımlamalar için biri şöyle bi tanımlamada bulunmuş.Bence en eğlenceli 'tanımlama' da bu;'hayatta iki tip insan vardır;iki tip insan vardır diyenler ve demiyenler...
HELLO!: Eski Çin’de hayatında dokuz ayrı kantonda, dokuz ayrı isimle kendini yaratan ressamın öyküsüne bayılıyorsunuz. Bu hikayenin hangi yönü sizi çok etkiliyor?
T. Sergen:Küllerinden yeniden doğma kavramı ya da Sysphsos'un düşen kayayı her seferinde yukarı taşıması ...Tek bir isimle ya da tek bir varoluş biçimiyle yaşamaktansa birbirinden farklı disiplinlerde bambaşka bakış açılarıyla yaşamak...Yani kaleidoskop gibi. iİnsanlar kaleidoskopa baktıklarında minicik bi bilek hareketiyle gerçeklerin dönüştüğünü algılayıverirler. Dokuz ayrı kantonda dokuz ayrı isimle var olmak kaleidokop olmanın kendisi olmasın sakın. .......