Oluşturulma Tarihi: Mart 09, 2008 00:00
PEN Türkiye Yönetim Kurulu’nun Duygu Asena Ödülü üzerine birbiriyle çelişen kararlar alması ve açıklamalar yapması kültür sanat gündemimizde bir süredir.
Geçen yıl Duygu Asena adına konan ödül İpek Çalışlar’a verilmişti biliyorsunuz. PEN geçen ay aldığı bir kararla bu ödülü kaldırdığını açıkladı. Kamuoyundan gelen tepkilerin sonucunda tekrar bir açıklama yapıldı: "Ödülü kaldırmadık ama bu yıl vermeyeceğiz." Ancak bu açıklama da tatmin edici bulunmadı, yönetimden istifalar geldi. Özellikle Gülseli İnal’ın Duygu Asena’nın yazarlığı ile ilgili rencide edici açıklamaları bardağı iyice taşırdı.
Ve PEN yeniden toplanıp tekrar bir karar aldı: "Kurum içi iletişimle belirtilen önerileri dikkate alan PEN Yönetim Kurulu 6 Mart 2008 günü toplanmış, kadın hakları konusunda sembol haline gelmiş üyemiz Duygu Asena adına verilen ödülün korunup sürdürülmesine karar vermiştir. Bu konuda çalışmak üzere Kadın Yazarlar Komitesi yetkili kılınmıştır. Rencide edici açıklamaları üzerine Yayın Komitesi Başkanlığı görevinden çekilmesi rica edilen Gülseli İnal üyelikten istifa etmiştir." Kısa sürede üç farklı karar alan PEN yönetiminin bu kafa karışıklığı öylesine ileriye gitmiş ki meğer karar aldık diye yapılan açıklamaların hiçbir geçerliliği yokmuş.
KARARLAR KAYDA GEÇMEMİŞ
Lütfi Kaleli, Raşit Gökçeli ve Furhan Feyizoğlu’ndan oluşan PEN Yazarlar Derneği Denetleme Kurulu yaptığı incelemede kamuoyuna açıklanan bu kararların hiçbirinin kayda geçirilmediğini belirlemiş. Halbuki Dernekler Yasası gereğince toplantı yapılıp karara geçirilmesi gerekiyor. Böyle bir kurumu yönetmeye aday olan ilk önce başkan Tarık Günersel olmak üzere tüm yöneticiler bunu nasıl bilmez, anlaşılır gibi değil.
Meğer bu PEN’in ilk ödül skandalı değilmiş. Bu arada ortaya çıktı ki, iki kez verdikleri Onat Kutlar Ödülü’nü devam ettirmeyi de unutmuşlar. Yani onun için kayda geçmeyen kararlar bile almamışlar ödülü kaldıralım ya da kaldırmayalım diye.
Böyle bir ödülün varlığından bile haberi yok bir önceki başkan Vecdi Sayar’ın. Hatta yaptığı yazılı açıklamayla ne kendi yönetimleri döneminde ne de önceki yöneticilerin böyle bir ödül vermediğini, anma gününün ödül sanıldığını, bunu iddia edenleri ayıpladığını bildiriyordu.
Ama 1996’da ilki anlatı dalında verilen ödülün sahibi Sabri Kuşkonmaz,
sinema öyküsü dalında verilen ikinci ödülün sahibi ise Yılmaz Odabaşı’ydı. Yani bu unutkanlık ve kafa karışıklığı bir PEN geleneği sanırım.
Ne diyeyim, sen üzülme Duygu, bunu daha önce de yapmışlardı.
Çınaraltı’nın Avni Dede’si için kampanya başlatıldı
Edebiyat çevresi örgütsel anlamda karizmasını çizdirdi ama sivil olarak önemli bir kampanya başlattı. İstanbul’da, Beyazıt Çınaraltı’na yolu düşenlerin mutlaka dikkatini çekmiştir: Oranın simgesi yaşlı çınarın altında uzun saçı ve sakalıyla anıt görüntüyü tamamlayan Hüseyin Avni Dede. Kendi yazdığı şiir kitaplarını satar orada yıllardır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir süre önce Hüseyin Avni Dede’nin Çınaraltı’nda kitaplarını satmasını yasaklamış. Şimdi edebiyat çevresinde bu yasağa karşı bir imza kampanyası başladı.
"Dünyanın hemen her ülkesinde kentlerin rengi olan sokak sanatçıları kent yönetimlerince el üstünde tutulurken, yurdumuzda son dönemde yaşanan bu ve benzeri uygulamalar, ülkemizdeki kültürel yozlaşmanın ne boyuta geldiğinin somut bir göstergesidir. Hele ki korsan kitapların havalarda uçuştuğu, işportacıların kol gezdiği bir ortamda, tam 40 yıldır tarihi Çınaraltı’nın simgesi olmuş bir sanatçının, neden alındığını aslında çok iyi bildiğimiz bir karar ile aniden işportacı muamelesi görmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Tanıyanlar iyi bilir ki, Hüseyin Avni Dede’yi oradan sürmek, yıllarını altında geçirdiği o tarihi çınarı kesmek ile özdeştir."
Yaklaşık 20 yıl önce Çınaraltı’nda kitap tezgahı açan biri olarak Hüseyin Avni Dede’ye desteğimi buradan sürdürüyorum ben de.
Sarıgül’den Gürer Aykal’a özür telefonu
Önceki hafta, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile dünyaca ünlü The Philarmonia Korosu’nun İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki konseriyle, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün oğlu Emir Sarıgül’ün bekárlığa veda partisi aynı akşama denk gelince konserde zor anlar yaşanmıştı.
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nı Genel Müzik Direktörü ve Daimi Şef Gürer Aykal’ın yönettiği konser, Emir Sarıgül’ün aynı mekándaki Marmara Salonu’nda düzenlediği bekárlığa veda partisindeki yüksek sesten etkilenmiş, bu da gazetelerde
haber olmuştu.
Bu olayın medyaya yansımasından rahatsızlık duyan Mustafa Sarıgül daha sonra bizzat Gürer Aykal’ı arayıp özür dilemiş, bir daha aynı şeyin yaşanmaması için belediye olarak bizzat Lütfi Kırdar’daki ses yalıtımını tekrar ele alacaklarını bildirmiş.