Güncelleme Tarihi:
İşte pako bu köpek
Sokak köpekleri konusunda iki ünlü yazar karşı karşıya
Deniyor ki, kısırlaştıralım, tekrar sokağa salalım. Sokakta köpeği bekleyen aşağılık bir yaşam tarzı! Ve bunun adı insancıllık oluyor. Peki bir hayvanı kısırlaştırmak nedir? Aslında soykırımdır. Benim söylediğim ise şu: Sokak köpeklerini alalım çok güzel barınaklar yapalım, insanlara diyelim ki, gelin buradan bir köpek alın evinize. Keşke hepsi alınabilse. Ama alınmıyorsa ve yerel yönetim onlara bakamıyorsa uyutmak lazım.
Hayvan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesini aynen söylüyorum: ‘‘Hiç kimse bir evcil hayvanın gereksiz acı, sıkıntı veya ızdırap çekmesine sebep olamaz. Hiç kimse bir ev hayvanını terk edemez.’’ Bunun altına imza atan Türkiye Cumhuriyeti! Ama acı gerçek şu: İslam dini, köpeği evde istemiyor. Yargıtay apartmanda istemiyor.
Belediye sokakta istemiyor. Geriye barınak kalıyor.
Orda da Hıncal Uluç var! Öldürelim diyor... Günahtır ya.
HINCAL ULUÇ: Köpeklerim uyutulduğu zaman hüngür hüngür ağlamıştım
BEKİR COŞKUN: Ali Dündar geldi diye itlafçıları kaçırdım
Hayvan deyince aklınıza ne geliyor?
Bekir Coşkun: Bu günlerde köpekler.
Hıncal Uluç: Köpek.
Peki size köpek desem, siz bana ne dersiniz?
B.C: Tavşan!
H.U: Cimbom derim.
Sevginizi onlara nasıl ifade edersiniz?
B.C: Şarkı söyleyen zürafa taklidi yaparım! Bu dünyada küçük bir yerleri olsun diye olmadık saldırılara karşı koyarım.
H.U: Köpeğime Cimbom ismini koymuştum. Sevgi daha iyi nasıl gösterilir? Bir Galatasaraylının köpeğine Cimbom ismini koymasının yaratacağı tepkileri düşünün.
ACI GERÇEK
Kuduz nasıl önlenmeli?
B.C: Kuduzu en çok taşıyan köpekler değil, sığırlar. Sığırları kovalayıp bir bir vuramayacağımıza göre, geriye köpekler kalıyor! Sadece İstanbul'daki yerel yönetimlerde bin veteriner çalışıyor, 8 günde tümü aşılanır. Hıncal Uluç'un abarttığı gibi 300 bin köpek olsa bile! Uzun vadede de sahipsiz köpekler, yerel yönetimlerin kuracağı barınaklara yerleştirilir. İsteyen ordan köpek alır. Kalanlar da kısırlaştırılacakları için üç-beş sene sonra barınaklar boşalır. Kasımda imzaladığımız Hayvan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesini aynen söylüyorum: ‘‘Hiç kimse bir evcil hayvanın gereksiz acı, sıkıntı veya ızdırap çekmesine sebep olamaz. Hiç kimse bir ev hayvanını terk edemez.’’ Bunun altına imza atan Türkiye Cumhuriyeti! Ama acı gerçek şu: İslam dini, köpeği evde istemiyor. Yargıtay apartmanda istemiyor. Belediye sokakta istemiyor. Geriye barınak kalıyor. Orda da Hıncal Uluç var! Öldürelim diyor... Günahtır ya.
H.U: Kuduzu taşıyan bütün hayvanlara karşı önlem almak lazım. ABD'de şöyle bir deyim vardır, ucuna insan bağlı olmayan köpek sahipsiz köpektir. Alınır, barınağa götürülür. Bu ülkedeki sokak köpeklerinin yaşam tarzını bir düşünün: Yiyeceği nereden temin ediyorlar? Çöplüklerden! Deniyor ki, alalım kısırlaştıralım, tekrar sokağa salalım. Aşağılık bir yaşama mahkum ediyorsunuz onları! Ve bunun adı insancıllık oluyor. Peki bir hayvanı kısırlaştırmak nedir? Aslında soykırımdır. Benim söylediğim ise şu: Sokak köpeklerini alalım barınaklar yapalım, insanlara diyelim ki, gelin buradan bir köpek alın evinize. Ama alınmıyorsa ve yerel yönetim bakamıyorsa, uyutalım.
Bir hayvan ne yapsa sizi sinirlendirir?
B.C: Bizim çocuklar, yani Pako, Gorbi, ya da Rok. İçlerinden birisi misafirlerin şemsiyesine işediğinde, konuklarımız gittikten sonra ‘‘Hiç beni düşünen yok’’ diye bağırırım.
H.U: Ben Cimbom'un çiş yapmasına bile sinirlenmezdim, çünkü hep Ali Kocatepe'nin long-playlerine işerdi. Güzel bir müzik zevki olduğunu düşünürdüm!
Sinirlenince en kötü davranışınız ne olur?
B.C: Söylenirim. Onlar da kaçıp saklanırlar. Asla birbirlerinin yerine saklanmazlar. Arada bir kafalarını uzatıp ne olduğuna bakarlar.
H.U: Bir kere bir hayvana çok sinirlendim ve Hakan Şükür'ün atmadığı bir vole attım. Cimbom'u kocaman bir köpek karnından ısırdı. Muhteşem bir tekme salladım, onu kurtardım.
EVİMİZİN FERDİ
Tahammül edemediğiniz bir hayvan sesi var mı?
B.C: Kedilerin kendi aralarındaki kavga seslerine dayanamam. Bu gibi durumda Andree ile ikimiz bağırmaya başlarız, kediler kavgadan vazgeçerler.
H.C: Hayvan sesini severim. Evimde hayvan seslerinden yapılmış plakları dinlerim.
Bir adada yalnız kalsanız, yalnızlığınızı paylaşmak için yanınıza hangi hayvanı alırsınız?
B.C: Bizim çocuklardan birisini alırdım. Çünkü onlar bizim evimizin birer ferdi. Televizyonun karşısında beş koltuk vardır. Haber saatlerinde ikisine Andree ile ikimiz otururuz, kalan üçüne de onlar otururlar.
H.U: Köpek alırım.
Susuz kalsanız, köpeğinizin tasından su içer misiniz?
B.C: İçerim.
H.U: Cimbom'la aynı kaptan yemek dışında herşeyi yaptım.
Köpeğinizi başkalarına emanet edebilir misiniz?..
B.C: Çok zorunlu olmadıkça hayır..
H.U: Kim olduğu çok önemli. Cimbom'u emanet ettim. Lalehan'a. Çok fazla seyahat ediyordum. Ve Lalehan ona inanılmaz bir anne oldu. Ara ara gidiyordum sonra gördüm ki, bu çok üzücü oluyor. Lalehan, ona dünyada kimsenin bakmayacağı gibi yedi yıl baktı. Son zamanlarda karaciğeri iflas etmişti. Dişleri döküldü, gözleri görmez oldu. Lalehan hiçbir yere çarpmasın diye evdeki eşyaların yerini bile değiştirmedi. En son veteriner Lalehan'a diyor ki, ‘‘Bu havyan siz yanlız bırakmamak için ölüme direniyor. Bir yere gidin o da ölsün.’’ Lalehan Bodrum'a gitti, ertesi gün Cimbom öldü.
CİMBOM KALACAK
Depremde kurtarılacaklar listesinde, köpeğiniz kaçıncı sırada yer alır?..
B.C: Köpeklerin listesinde insanlar ilk sırada yer alıyor. Televizyonlar yayınladı, bir kurtarma ekibinin İstanbul sokaklarından alıp yetiştirdiği bir köpek tam onüç insanı depremin altından buldu. O, Hıncal'a göre iğne ile öldürülmesi gereken bir köpekti.
H.U: Elbette birinci sırada. Ben aile depremini yaşadım. Karımla boşanma kararı aldığımızda telefon ettim, ‘‘Evdeki herşeyi satabilirsin, götürebilirsin’’ dedim. Ama bir tek şey hariç: Cimbom kalacak!
Hiç arkadaş-hayvanınızı kaybettiniz mi? Acı var mı acı?
B.C: Ben Fetullah Gülen gibi çabuk ağlarım. Çocuklar gibi. Kimse beni susturamaz. Bundan utanmıyorum, bu benim.. Köpeklerimizden biri hastalanırsa, eşim Andree hastalandığında ne yapıyorsam onu yaparım. Bütün kenti ayağa kaldırabilirim.
H.U: Karabaş'la Kocabaş diye iki köpeğimiz vardı. Çocuktum. Çaldıran'daydık. Kışın kurtlar inerdi onlardan korurlardı bizi. Bir gece kurtlar inmiş, Karabaş'la Kocaşbaş kan revan içinde bahçede, dört tane de kurt ölüsü var. O kurtların kuduz olduğu ortaya çıktı. Bizim iki köpek ısırılmıştı; uyutuldular. Hüngür hüngür ağladım. Ama ben kuzularımız bayramda kesilince de ağlardım.
AV, SPOR MU?
Ava karşı mısınız?
B.C: Ben bir ara ava gittim. Acemi ve komik bir avcı olarak orada olanları Sabah Gazetesi'nde yazıyordum, avcılar kızdılar..
H.U: Şiddetle karşıyım. Bir havyanı öldürmenin spor olabileceğini düşünmüyorum. Bir kere keklik avına götürdüler. Tetiği bir türlü çekemedim.
Hayvanları avlamakla sevmek arasındaki ilişki doğru mu, ters orantılı mı?
B.C: Bir gün bir angıt kuşu vurulduğunda, ben avcı olarak aşağıda ağlıyordum, angıt kuşunun eşi yukarda ağlayarak başımızın üstünde dolanıyordu. Angıt kuşları eşleri vurulduğunda orayı asla terk etmezlermiş. Tüm kuşlar göç edip gittiklerinde orada kalıp ölürlermiş. Kente dönünce ‘‘Angıt kuşu’’nun öyküsünü yazdım.
H.U: Havyanı seven bir insan havyanı avlamayı nasıl düşünür ki hiç anlamıyorum.
Hiç sokakta köpeklere kötü davrananlara müdahale ettiniz mi?
B.Ç: Belediyenin itlaf ekipleri bizim mahalleye köpekleri öldürmeye gelmişlerdi, durduramadık. Andree ile içinde film olmayan bir eski kamerayı alıp çekiyormuş gibi yaptık. Belediyeci ‘‘ATV geldi, Ali Dündar...’’ diye arkadaşlarına bağırdı ve kaçtılar. İyi ki o zaman daha Ali Kırca ATV ana haberlerde hayvan katliamına çanak tutmamıştı, yoksa kaçmayacaklardı.
H.U: Belediyenin sokaklarda köpekleri öldüren insanlarıyla kavga etmiştim. Faciaydı. Cinayet, cinayet!
KUDUZ KORKUSU
En sevdiğiniz hayvan öyküsü?
B.C: Bir durakta küçük tüylü bir köpek bekliyordu. Geçen her beyaz kartal arabanın peşine takılıp koşuyordu. Araba gözden kaybolunca yine durağa geliyor, yine bekliyor, bir beyaz kartal araba geçince yine peşine takılıp yoruluncaya kadar koşuyordu. Okuyucularım haber verdiler, onun öyküsünü yazmıştım: Yaşlı sahibi çıkageldi, onu aldı, arabasına koyup gitti. Arabası beyaz kartaldı.
H.U: Ercan Arıklı'yla mavi tur yapıyoruz. İngiliz Limanı diye bir koy var. Bir de küçük kır kahvesi. Şurada duralım dedik. Tekne iskeleye yaklaşırken o kahvede uyuklamakta olan bir köpek vardı, Alman kurt köpeği, koşarak geldi. Tekne yanaşana kadar bekledi. Ve bizim hepimizi teker teker kokladı. Sonra tekrar gitti yerine yattı. Biz de dedik ki, ne kadar güzel bir bekçi köpeği, geleni gideni kokluyor. Kahveci öykünün aslını anlattı: İki sene evvel bir Alman karı koca kendi tekneleriyle gelmişler. Ve o çok yaşlanan köpeklerini ölümüne şahit olmayalım diye orada bırakıp gitmişler. Köpek de her gelen tekneye koşar, acaba onlar mı diye bakarmış.
Sürüler halinde dolaşan köpekler sizi korkutur mu?
B.C: Tek tek dolaşmalarının daha iyi olacağını, Hıncal Uluç'un bunu istediğini onlara anlatamayız!
H.U: Evet. Bazen benim evimin merdivenlerinde yatarlardı. Köpek sürüsünün içinde yürüyüp içeri girmek ürkütücü. Netice olarak aklımda hep kuduz korkusu var.
Kuduz olmaktan korkuyor musunuz?
B.C: Biraz...
H.U: Fevkalade çok.
Sevgiliniz-karınız sokak köpeklerini seviyorsa ne yaparsınız?
B.C: Onu daha çok severim.
H.U: Sevmemesi konusunda kesinlikle uyarırım.