Ayten SERİN
Oluşturulma Tarihi: Kasım 27, 2010 00:00
Fantastik ortamlarda birden ortaya çıkan seksi kadınlar ve bu cazibeye dayanamayan macera adamları... Nerede olurlarsa olsunlar sonuç değişmiyor! Usta çizerlerin elinden çıkan çizgi dünyasının özgün karakterleri, Totem albümünde buluştu. Albümdeki erotik öyküler dikkat çekici. Mister No’nun çizeri olarak tanınan bugün 78 yaşındaki ünlü İtalyan sanatçı Roberto Diso’nun resimlediği İstanbitch ve eski Gırgır’ın efsane çizerlerinden Ergün Gündüz’ün Organik Kadın’ı da bunlardan
Kızılderililer, zombiler, süper kahramanlar, uzaylılar ve şehir hayatından sıkılıp macera arayanlar... Rodeo Yayınları’nın hazırladığı ‘Studio Rodeo Çizgi Roman Yıllığı 2011’ başlıklı kitapta birçok özgün karakter bir arada. Gırgır Dergisi’nin önemli ismi Ergün Gündüz, biri Amerika’ya yönelik olarak yazılıp çizilmiş iki farklı çalışmasıyla yıllar sonra ilk kez okurlarıyla buluşuyor. Ünlü İtalyan sanatçı Roberto Diso, bu yayına özel olarak İstanbul’da geçen, İstanbitch (İstan-fahişe) adlı öyküyü çizmiş. Bosnalı ve Makedon çizgi romancılar da var.
Kitapta ayrıca RodErotik Öyküler başlığı altında toplanan ve mizahi bir cinselik içeren kısa çizgi öyküler de var. Eserlerin çoğunun yazarı Studio Rodeo kurucusu ve Rodeo Kitap Genel Yayın Yönetmeni Murat Mıhçıoğlu’na göre bu çalışma bir ilk: “Cem Özüduru ve Filip Andronik gibi yarının büyük isimleriyle Roberto Diso, Yalçın Didman gibi efsaneleri yüzde yüz özgün bir proje için seferber ederken, çeşitli ilklere imza atmış olduk. Türkiye merkezli ilk uluslararası proje olmak, başta geliyor. ABD’ye yönelik çalıştığımız üç zombi öyküsünün ilk olarak Türkçe sunulması da önemli... Fakat aslolan bu tür etiketler değil, çalışmaların kalitesi”
Mıhçıoğlu, Türkiye’de “belirsiz kültür politikası” içinde Totem gibi yayınların önemli olduğunu söylüyor: “Bilmem kaçıncı sınıf dış kaynaklı çizgi romanların Türkçe yayınlanması için harcanan paranın haddi hesabı yok. Bunu bir mecaz olarak söylemiyorum, böyle bir veri toplanmıyor bile, yani bunun hesabı gerçekten yok! Son on yılda ‘kopyala-yapıştır’ tarzı yayıncılık için harcanan para, mesai ve emeğin çok azı bile yaratıcı projelere yönlense, genç yetenekler devreye sokularak Türkiye merkezli özgün çizgi roman hamleleri yapılabilirdi. Totem’e yansıyan anlayışımız, devletin ve özel sektörün bu alandaki vurdumduymazlığına ve kolaycılığına yönelik bir isyan gibi algılanabilir.”
GİZEMLİ ÇEHRELER Özgün bir hikaye bulmak bir kıvılcıma baksa da, senaryo başına oturduktan sonra on sayfalık bir çizgi öykü için yaklaşık 40 günlük çalışma gerekiyor. Çizgi romanda sadece yazım ve çizim değil, renklendirme de başlı başına bir alan. Ama renklerin sıkça kullandığı kitapta siyah beyaz öyküler de var.
Kitap, kutsal çember hikayesiyle başlıyor. Hikayenin sonunda kahramanlar için bir Totem’in ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz. Mıhçıoğlu, neden Totem adını verdiklerini şöyle anlatıyor: “Tıpkı bir Kızılderili toteminde olduğu gibi, bu kitabın içinde de farklı ve gizemli çehreler var: Hem öykülerin kahramanları, hem de onları yaratan sanatçı ve çizerler çeşitleniyor. Ancak, yine tıpkı bir totemdeki gibi, hepsini birleştiren yekpare ve sağlam bir gövde var. Bu gövdeyi, ‘çizgi romanın aykırı ruhu’ olarak tanımlayabiliriz.”
Okurlarının çoğunun 18-30 yaş arası erkekler olduğunu ancak kadınların da az olmadığım hatırlatan Mıhçıoğlu “Görsel sanatları, sinemayı ve çağdaş edebiyatı açık fikirli bir yaklaşımla takip edenler, günümüz Türkiye’sinin özgün çizgi romanını da merak ediyor. Nitelikli, sorgulayıcı, seçici ve bilinçli bir okur grubu var” diyor.
Mıhçıoğlu nitelikli bir çizgi romanın kattıklarının nitelikli bir
sinema veya edebiyat eserinin iki misli olduğu görüşünde: “Elbette ki yazarın ve sanatçının kılavuzluğunda çıkılan bir yolculuk söz konusu, ancak çizgi romanda klasik edebiyata kıyasla ‘tempo’da sinemaya kıyasla da ‘kurgu’da daha çok kontrole sahibiz.”
Totem, biri Roberto Diso, diğeri ise Aleksandar Sotirovski tarafından tasarlanmış iki alternatif kapakla çıktı. 22x30 cm ebadındaki kitabın satış fiyat 10 lira.
İDEALİZE EDİLMİŞ BEDENLER
Çizgi romanlar erotizmi çok sevmiştir. Kitapta da sadece erotik hikayelerde değil tümünde görülen bir erotizm var. Bunun nedeni kadın bedeninin çizgide güzel durması mı?
- Evet, idealize edilmiş bedenler ve kışkırtıcı sahneler mutlaka etkendir. Fakat anlattığımız erotik öyküler, aslında bambaşka konuların hınzırca, bazen sadece kışkırtıcı bir cinsellik dozuyla ele alınmalarına dayanıyor. Söz gelimi, Filip Andronik’le ortaya çıkardığımız ‘Nicedir Arzulanan Eş’, fantastik bir dünyada yaşayan dişi cengavere dair... Ancak, öykünün altyapısını gelenek ve töreler oluşturuyor. Kendi adetlerimize ve zihnimizde normalleştirdiğimiz acayip uygulamalara ince göndermeler var.
Erotik öyküler sadece erkek okurları mı çekiyor?- Totem’deki erotik öyküler özelinde konuşacak olursak: Kitabı okuyup e-posta gönderenler içinde kadınlar da var. ‘Babria’, ‘Organik Kadın’ ve ‘Bir Ölü Bunu Yapabilir mi’ kadın okurların ilgisini en çok cezbeden çalışmalar. Hatta, ‘Bir Ölü Bunu Yapabilir Mi’ adlı zombi öyküsünde kadın psikolojisine dair enteresan şeyler yakalamış bir okurumuz hayli kapsamlı bir tür çözümleme yazmış. Fanatik kadın okurlar olduğu gibi, ileride ekibimize katılması söz konusu bir genç kadın arkadaşımız da var. Zaten, kadın yazar ve çizerlerin oranı dünyanın hiçbir yerinde az değildir.
Yabancı çizerlerle çalışmanız nasıl oldu? Kitaba neler kattıklarını düşünüyorsunuz?
- İtalya, Bosna Hersek ve Makedonya uyruklu çizgi romancılar, aslında sadece ‘kağıt üzerinde’ yabancı. Diğer sanat disiplinleri gibi, çizgi roman da evrensel bir dile sahip. O dilin içinde farklı görsel lehçeler, alternatif yaklaşımlar var. Uyguladıkları veya bizzat hayata geçirdikleri çizgi roman gramerlerine hiç yabancı olmadığımız meslektaşlarımız, aynı ülkede yaşadığımız bazı insanlara kıyasla çok daha ‘bizden’. Söz gelimi, Roberto Diso: Çizdiği maceraları okuyarak büyüdüm ben. Kendisiyle çalışmak tabii ki ayrı bir mutluluk. İtalyan olduğu için değil ama endüstriyel boyutta bir çizgi roman geleneği içinde yaşayıp çalıştığı ve kendini geliştirdiği için. Öyküleri yorumlamakta çok hızlı ve usta... Eşdeğer yetenekteki Türk sanatçılardan farkı bu noktada ortaya çıkıyor. Bir uzmanlık sahasında ‘deha’ olmak için gereken 10 bin saatlik mesaiyi uzun zaman önce tamamlamış...