Güncelleme Tarihi:
Orada sessiz sedasız bir oyun oynanıyor uzakta. Oysa anlattığı hikaye içinde hikayeler, hiç de uzak değil hiçbirimize; tersine tam da çevremizde, yanımızda, içimizde yaşadığımız, tanık olduğumuz, bizim hikayelerimiz. Ama oyun hiç demiyor ki “Bu senin hikayen!” Hiç anmıyor bile adını, gözümüze sokmuyor, Mahsun Kırmızıgül’ün kulakları çınlasın, en ufak bir mesaj cümlesi bile kurmuyor, “Bak, bu sorun ancak böyle hallolur” topuna ise hiç girmiyor.
SEKİZ KADIN AYNI HİKAYE / FOTOGALERİ
Sahne üstünde üç kuşaktan 8 önemli kadın oyuncu, sahne arkasında da bir o kadarı, sadece yaşıyor, anlatmıyorlar bile. Hatta ne yaşadıklarının farkında değil gibiler. Olup bitenden kendi hikayesini, hikayelerimizi çıkarma işini seyirciye bırakıyorlar. Uyanıksa seyirci, hemen anlıyor hepimizin yaşadığı, alabildiğine sıradan oyunun aslında ne olduğunu… Tıpkı hayatın gerçek sahnesindeki gibi; pek çok şiddet türünü farkında olmadan yaşayan kadınlar, duruma uyanan ya da çoğunlukla uyanamayan seyirciler ve bütün bunların fark edilmesini sağlamaya çalışan sahne önü ve arkasındakiler…
BAŞARILI BİR KARA KOMEDİ
Dekor taşıma, yerleştirme gibi konularda yardımcı olan birkaç iyi erkeğe haksızlık etmek istemem ama ekibinin tümü kadınlardan oluşan “Düğün”, uzun ve başarılı bir tiyatro kariyerine sahip Tilbe Saran’ın ilk yönetmenlik denemesi. Ödüllü oyun yazarı Ayşe Bayramoğlu yazmış, sahne tasarımı Başak Özdoğan, ışık tasarımı Ayşe Ayter, müzikler Serpil Günseli’ye ait. Yaratıcıları ve oyuncuları gayet naif, iddiasız, mütevazı görünüyorlar, ancak ortaya çıkardıkları, gayet profesyonel ve iddialı bir iş. Oyun, sıkıcı, üzücü, öfke uyandırıcı bir sorun olan şiddete kara komedi gözlüğüyle bakarken, en temel noktalara inanılmaz isabetli atışlar yapıyor. Hesaplaşıyor, yüzleşiyor, adaletsizlikleri sorguluyor, ahlakı, aileyi, şiddeti her yönüyle masaya yatırıyor, itiraf ediyor, iç döküyor, günah çıkarıyor. Ve güleriz ağlanacak halimize misali, gözyaşından kahkahaya savuruyor seyirciyi. Yıllardır tiyatronun öldüğüne inanıp gitmeyenleri de utandırıyor bu arada.
Bir köşkün -sürekli pis bir şey kokan- mutfağında, bir düğün gününün sadece öğleden sonrasında geçen oyunda 8 kadın rol alıyor; ama erkekler yok değil. Gerçek hayattaki oyunu yazıp, yöneten oldukları gibi, hikayenin de her yerinde, hatta gayet belirleyici rollerdeler. Sadece görünmüyorlar. Ama emin olun, varlıkları öyle hissediliyor ki, bir de görünmelerine gerek yok. Kadınlar ise sadece mağdur ya da kurban değil; aynı zamanda fail de. Kendilerine ait olmayan bir dili ve ideolojiyi nasıl yeniden ürettikleri ve uyguladıkları, birbirleriyle yüzleşirken tüm açıklığıyla ortaya çıkıyor.
BU OYUN SALON BULAMIYOR
Bu güzel oyunun neden “orada… uzakta” olduğuna gelince… Uzakta çünkü, salon bulamıyor! Provalarını bile kişisel ricalar sonucu karşılıksız destek veren Işık Lisesi ve artık kendisi de kapanan Talimane Tiyatrosu’nda gerçekleştirmişler. Göçebe tiyatro gibi tüm dekoru her gün söküp katmış, dürüp bohçalamış, oradan oraya taşıyıp kurmuş, kaldırmışlar prova yapabilmek için. Şimdi de zar zor bulabildikleri salonlar arasında mekik dokuyorlar, dokuyabilirlerse… Oysa kalıcı şekilde salonların açılmasını, koltukların hınca hınç dolmasını, sponsorluğu sonuna kadar hak eden bir oyun söz konusu olan. Hele de oyuncuları dikkate alınırsa: Tiyatro ve sinemada iki efsane Güler Ökten ve Zerrin Sümer, namı diğer Telviye ve Cevriye. Bir başka efsane, Şebnem Sönmez, söylememe gerek var mı, Mücver hanım. Sonra bir tiyatro abidesi, Tilbe Saran. Ve genç ama tiyatro aşığı oyuncular, Serpil Göral, Eda Çatalçam, Evren Ercan, Maria Akgülü. Gerçekten sahnede çok şekerler.
Şimdi sekizi birden oyunu ve oyunun ardındaki gerçek oyunu anlatıyorlar. Okuyun, izleyin, kaçırmayın, talep edin, belediye önünde eylem yapın, destekleyecek sosyal proje arıyorsanız onları arayın, ne yaparsanız yapın ama Düğün davetlilerinin sayısını artırın lütfen. Artırın ki sahnedeki ve gerçek hayattaki oyunun uyanık seyircilerinin sayısı da artsın.
NOT: AYSA Prodüksiyon Tiyatrosu'nun sahneye koyduğu Düğün, bu aralar İstanbul’da. 31 Ocak Salı 20:30 CKM, 4 Şubat Cumartesi 15:30, 8 Şubat Çarşamba 20:30 Profilo, 19 Şubat Pazar 18:00 Kozzy, 22 Şubat Çarşamba 20:30 Profilo.
DÜĞÜN’ÜN YARATICISI 8 KADIN ANLATIYOR
Mutfak kadının büyücülük mekanı
Neden her şeyi, düğünü bile mutfaktan izliyoruz?
GÜLER ÖKTEN - Kadının yeri mutfaktır da ondan!
TİLBE SARAN - En kolay kaçılan, sığınılan, erkeklerin kadına bıraktığı tek alan olduğu için. İlk düşünce bundan çıkmıştı, Ayşe’nin (Bayramoğlu) önerisiyle.
Bir yandan da Güler hanımın şakayla söylediği gibi, kadının hep içinde düşünülmek istendiği, bir anlamda hapsedildiği yer olduğu için olabilir mi?
TİLBE SARAN - Aynen öyle.
SERPİL GÖRAL - Sırların öfkelerin çok paylaşıldığı bir yer mutfak, en acı en tatlı günlerde doluşulan yer.
ŞEBNEM SÖNMEZ - Bir yandan da her şeyin hazırlandığı, her şeyin öz malzemesinin olduğu mekan. Evin içinde bir kadın için en dip yer, yatak odası bile değil, orası da paylaşılıyor. Ama mutfakta kadın her şeyi kendi kimyagerliğiyle hazırlıyor, bir büyücülük mekanı. Eğer erkek dünyası kadını oraya hapsettiyse bile kadının özgürlük alanı.
ZERRİN SÜMER - Ben mutfakta çok rahatlarım. Kadının kendisiyle baş başa kaldığı, yüzleştiği, tencereyi kaynatırken içinin de kaynadığı yerdir.
Bu mutfak neden pis kokuyor?
TİLBE SARAN - Bu yazım aşamasında ilk Eda’nın (Çatalçam) ortaya attığı fikirdi. Düğün sırasında habire çöpler çoğalıyor, ama kokan birebir çöpler değil, kötü koku erkek dünyasının dili ve uygulamalarını simgeliyor. Kadına ayrımcılık yapan tüm sistemi.
3. SAYFADAN TÜM SAYFALARA
Ortaklaşa, birlikte yazdığınız bir oyun bu. Tilbe hanım, bir boğulma hissiden doğduğunu söylemiştiniz…
TİLBE SARAN -Evet. Gazetelerdeki üçüncü sayfa, sonra birinci sayfa, sonra tüm sayfalarda giderek artan bir şekilde şiddet haberlerine rastladığımızı fark etmemle oldu. Kendimle bir yüzleşmemdi aslında; yani “orada bir köy var uzakta”, “vah vaah Güneydoğudakilere de çok yazık” benzeri bir cümle kurarken yakaladım kendimi. O zamana kadar bu hep başka birilerinin başına gelen bir şeydi. Sonra şöyle düşündüm, tamam ben tiyatrocuyum, sivil örgütleri desteklemek filan iyi de, kendi mesleğimizle bir şeyler yapamaz mıyız? Bu düşünceyle, Ayşe Bayramoğlu, Eda Çatalçam ve Evren Ercan’la bir araya gelip konuşmaya başladık. Hepsi öğrencilerim, en küçüğü Evren, diğerleri yüksek lisanstan. Oyunu konuşurken bir baktık, kendi hikayelerimizi konuşuyoruz. Asıl ondan sonra şekillendi proje. Anlatırken, ”Aa bu yaşadığım psikolojik şiddetti” dememiz, herkesin benzer şiddet hikayelerinin ortaya çıkması, sırlarımızı paylaşmamız… Başka kadınlarla dayanışma yapmak için yola çıkmışken, bunu önce kendi içimizde hissettik. Sadece başkalarının yaşadığı bir şey değildi bu.
Ortak oyun yazmak nasıl bir şey?
EVREN ERCAN - Zor tabii, bayağı debelendik. Önce mutfak mı, düğün mü, kına gecesi mi, karakterler, yaşları, onları konuştuk. Bunları belirledikten sonra Ayşe yazıya dökmeye başladı, yazdıkça getirdi, aramızda yeniden tartıştık. Kimi zaman biz yazıp önerdik. Bu arada Zeynep Avcı ve Şirin Tekeli’ye yolladık, onların uyarılarını değerlendirdik. Diğer dört oyuncu geldiğinde tam da bitmemişti, onlarla hep beraber tamamladık.
Onların da sırları var mıydı?
GÜLER ÖKTEN - Aaa bize sormadılar hiç. Ben hiç sır anlatmadım.
ŞEBNEM SÖNMEZ - Biz son rötuşu attık diyelim. En başta biz de olsaydık, biz de sırlarımızı paylaşırdık. Ama her oyunda oyuncunun anlık, hesapsız da olsa kendinden kattığı şeyler vardır. Bizim oyuna bu anlamda çok katkımız olduğunu düşünüyorum.
SEYİRCİYLE DERTLEŞİYORUZ SADECE
Oyunun beni en çok çarpan tarafı, şiddeti anlatma biçimi. Mesaj verme kaygısı, slogan yok, sanki hiç öyle bir derdi yokmuş gibi, görmeyi seyirciye bırakma hali çok güzel.
TİLBE SARAN - Evet baştan beri böyle olsun istedik. Çünkü bizler de böyle yaşıyoruz, hayatın içinde farklı şiddet türlerine maruz kalıyor ve görmüyoruz.
SERPİL GÖRAL - Zaten yol gösterecek durumda değiliz ki. Bir çözüm yolu sunabilmek için bu şiddeti içimizde çözmüş olmamız gerekiyor, çözemedik. Sadece paylaşmaya ve bir farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Seyirciyle dertleşiyoruz bir anlamda.
Peki seyirci bu vermediğiniz mesajı alıyor mu, nasıl geri dönüşler?
TİLBE SARAN - Çoğunlukla evet. Bizim kafamızdan geçirdiğimiz her şeye reaksiyon geliyor. Komik olduğu için değil ama doğru yerlerde gülünmesi, oyunun algılandığını gösteren bir şey.
ZERRİN SÜMER - Evet, duygudan duyguya çabuk geçişler oluyor bu oyunda. Bunu ben seyirciden de çok duyuyorum, gülerken ağladım, ağlarken güldüm, diyorlar. Amaç da bu, farkına vardırmak, kimsin sen, nasıl davrandın, nasıl davrandırdın kendine, sanırım amacımıza ulaştık.
Gerçekten hepiniz kahkaha da atıp, anında da ağlamaya başlıyorsunuz, bunu her seferinde nasıl başarıyorsunuz?
ZERRİN SÜMER - Yapıyoruz, hiç teknik bir şeye de ihtiyaç duymuyoruz valla.
Sekiz kadının hepsi; farklı da olsa bir sebeple, hem mağdur, kurban, hem de fail, bu nasıl oluyor?
EVREN ERCAN - Şöyle oluyor: Kocasından şiddet gören kadın çocuğuna şiddet uyguluyor, çocuk da gidip sokakta hayvanlara eziyet ediyor. Bu bir kısır döngü ve insanların iletişim kurma biçimi. Siz ona nasıl davranırsanız o da bir başkasına öyle davranıyor.
SERPİL GÖRAL - Sevginin nasıl gösterileceğini bilmiyor insanlar, tehlikenin başladığı yer burası.
ŞİDDETİ DEĞİL ETKİSİNİ GÖSTERİYORUZ
Oyunda şiddetin hemen her türü var; kadınlar arası sınıf ve kültür farkının yarattığı ötekileştirmeler de mesela.
EVREN ERCAN - Kadın kendi diliyle konuşmuyor, kullandığı dil kendisine ait değil ki. Erkek sisteminin dili ve ideolojisi o. Çocukluktan itibaren erkek ve kızlara farklı rollerin biçilmesiyle öğrenilmeye başlıyor.
SERPİL GÖRAL -Erkeğe de daha çok küçükken taşıyamayacağı yükler yükleniyor, onlar için de travmatik durum.
Dekor taşıyanları ve efektörü saymazsak, oyunda erkek karakterler var ama görünmüyorlar. Bunu neden böyle yaptınız?
TİLBE SARAN - Görünmemeleri hiçbir fark yaratmıyor ki. Zaten tüm değer yargıları, kuralları, ölçüleriyle oradalar. Bir Ziya ağabey var ki bütün dünyayı idare ediyor, eh damat da fena değil, hiç görünmelerine gerek yok.
ŞEBNEM SÖNMEZ - Eğer erkek içerde olsaydı, bağırmasını, vurmasını, yani şiddeti göstermek zorunda kalırdık. Oysa şimdi sahnede dalgalanan duygular, şiddetin kendisini değil, etkisini gösteriyor. Yalnız şunu söyleyeyim; hiçbirimiz, erkekten nefret eden kadınlar değiliz. Kadın bir erkek kadar gerekli, erkek bir kadın kadar zengin olduğunda bizi sadece organlarımız ayıracak, diyoruz.
GÜLER ÖKTEN - Arkadaşların tüm söylediklerine katılıyorum.
ŞEBNEM SÖNMEZ
Tiyatro mutfağı da pis kokuyor!
Koskoca İstanbul'da tiyatro salonu yok. Ben yetkililere üç soru sormak istiyorum: 20 milyonluk İstanbul'da kaç tane tiyatro salonu olmalıdır? Kaç tane vardır? Ve var olanların kaçı kapatılmıştır? Dünyanın hiçbir yerinde, hele kültürler barındırdığı için övünüp duran tarihi bir metropolde bu kültürün en önemli yapılarını kapatılmaz. AKM, Emek kapatılamaz. Şu anda Opera Bale'nin dekorlarını sığdırabileceği bir sahnesi yok. Bütün bunların yanında bizim salon bulmamız mucize. İşte bu da işin mutfağı ve pis kokuyor, böyle bir mutfaktan temiz koku çıkmaz.
KİM BU 8 KADIN
TİLBE SARAN Yıllardır sayısız tiyatro oyununda rol aldı, pek çok ödülü var, radyo, sinema ve TV çalışmalarının yanı sıra seslendirme ve eğitmenlik de yapıyor.
GÜLER ÖKTEN Televizyon dizilerinin müdavimleri onu çok iyi tanır, ancak sinemaya adım attığında henüz altı yaşındaydı, 50'ye yakın filmde rol aldı. 1960 yılından bu yana tiyatroda.
Zerrin SÜMER 40 yıldır tiyatro, sinema ve dizilerin vazgeçilmez oyuncusu.
ŞEBNEM SÖNMEZ Yılların tiyatro sanatçısı, dizi oyuncusu, drama öğretmeni. Kendi kurduğu "Yaz Tiyatrosu"nda çalışmalarını sürdürüyor.
EDA ÇATALÇAM Semaver Kumpanya’da yöneticiydi, oyunculuk eğitimi aldı. Aynı zamanda yönetmenlik, dramaturji, animasyon film çalışmaları var.
EVREN ERCAN Tiyatroya çocuk oyuncu olarak başladı. Devlet Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi, İletişim mastırından sonra şu sıra Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler bölümünde doktora yapıyor ve oyunculuğa devam ediyor.
SERPİL GÖRAL Çok sayıda oyunda rol aldı. Şimdi Semaver Kumpanya oyuncusu. Dizi ve dublaj çalışmalarının yanı sıra, çeşitli eğitim kurumlarında oyunculuk dersi verdi.
MARİA AKGÜLLÜ St. Petersburg Tiyatro Akademisi mezunu. Türkiye'de tiyatro çalışmalarına devam ediyor.