Güncelleme Tarihi:
En son “İstanbul Çocukları” dizisinde Sümer olarak izledik sizi. Dizide at biniyor, cirit atıyordunuz. Ders mi aldınız?
- At binme üzerine birkaç ders aldık ama cirit sahnelerini biz oynamadık. O bölümlerde biz sadece atın üzerinde göründük, diğer planlarda dublör kullanıldı. At binmek göründüğü gibi değil, zormuş. Ama çok da keyifli. Vakit ve zaman uygun olursa daha geliştirmek isterim.
Sümer’e benzer yanlarınız var mı?
- Yok. Genelde kendime benzemeyen adamlarla uğraşmayı seviyorum. Değişik adamlarla uğraştığım zaman işimi yapabildiğimi düşünüyorum. Kendinizi oynamayı oyunculuk olarak değerlendiremiyorum. “Aliye”deki Müco da ilginç bir karakterdi. Sonra “Bebeğim” dizisindeki Yavuz var. Müco’dan sonra “Aaa Yavuz gibiymiş” dediler ama aslında onun gibi de değilim. Oynadığınız karakteri siz zannetmeleri, büyük ölçüde o karakteri başardığınızı gösteriyor. O anlamda keyifli.
Müco karakteriyle tanındınız ama öncesi de var.
- Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdikten sonra Ankara’da devlet ve özel tiyatrolarda çalıştım. İki yıl sonra Kocaeli Şehir Tiyatrosu’na girdim. Dört, beş yıl orada çok fazla proje ürettik. Yeni kurulan bir tiyatroydu, repertuvar tiyatrosuydu. Dolayısıyla çok yoğun çalışmak gerektiriyordu. Sonra oyunculuğun farklı alanlarında da çalışmak istediğim için İstanbul’a geldim, “Burada bir piyasa varmış. Ne yapmak gerekiyormuş?” diye sordum. Ufak ufak başladık. “Aliye” büyük rol oldu. Ondan sonra da patlama oldu. Büyük projeler fark edilmenize yol açıyor. Sonra da devamı gelmeye başladı.
Edremit doğumlusunuz, Ankara’da tiyatro okudunuz. Sizi tiyatro okumaya Ankara’ya götüren istek nasıl gelişti?
- Ben tipik bir memur çocuğuyum. Türkiye’nin her yerini gezdik. Edremit’te tesadüfen doğdum diyebilirim. Zaten acil bir doğum olmuş, sezaryenle. Duramamışım, bir fırlamalık durumu var (gülüyor). Sekiz aylık doğmuşum.
EŞİMLE BİRBİRİMİZİ ÇOK ELEŞTİRİYORUZ
Bu koşturmada ailenize ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz?
- Evlendiğimizin ilk yılı eşim Adana’da “Beyaz Gelincik”i çekiyordu, ben de “Bebeğim”i. Bu arada tiyatro da var. Allah’tan aynı oyunda oynuyorduk da arada bir oyunda karşılaşıyorduk. Sahnede cilveleşiyorduk, oyun da müsaitti (gülüyor).
Eşiniz Esra Ronabar’la nerede tanıştınız?
- İstanbul’a benim oyunumu izlemeye gelmişti. O da aynı oyunu, aynı yönetmenin bir başka yorumuyla oynamıştı. Gelip oyunu izlemek istemiş, orada tanıştık. Sonra da devamı geldi.
Bir de oğlunuz oldu.
- Mavi Rüzgar Falay.
Anne-baba tiyatrocu. Oğlunuzun da tiyatrocu olmasını ister misiniz?
- Hayatta seçimlere çok inanıyorum. Bir kişinin kendi seçmesi gerektiğine inanıyorum. Şanslıydım; ailem bana müsaade etti, bana inanmayı seçtiler. Hem de her anlamda. Tabii ki işi kendi seçmesi şart. Hangi mesleği seçiyorsa, yaşamını nasıl ilerletmek istiyorsa orada desteklemekten başka şans yok.
Esra Hanım bebek büyüttüğü için şimdilik setlerden uzak.
- Teklifler geliyor ama Esra emzirmeyi tercih eden annelerden. Kimisi sütünü biriktirip biberonlarla bakıcılara bırakıyor ama Esra onu seçmedi, beni de mutlu etti o anlamda. Benim bir baskım olmadı.
Hayatımız oğlumuz oldu
Bazı dizilerde karakter zamanla bambaşka bir karaktere dönüşüyor. Bunu fark edip diziden ayrılanlar oluyor.
- Evet, ne yazık ki. Bir de reyting belası yazarları da şaşırtıyor. Zor da bir iş. Haftada 90 dakikalık iş üretmek -ki bizim iki bölümün biri 104, diğer 102 dakikaydı- saçma. Hak vermek lazım ama yazarın da işi zor. Şunu da özellikle söylemek istiyorum; Türkiye’de televizyonun da, dizilerin de çok uzun bir geçmişi yok. Aslında bence iyi bir ivme ile ilerliyor. Bundan beş yıl önceki dizileri hiçbirimiz oturup bakamıyoruz. Bu kalitenin arttığının göstergesi. Ayrıca her anlamda sinemaya katkı. Haftada 50 sahne çekiyoruz, üç-beş yılda çok ciddi bir kamera deneyimi oluyor. Bunu başka bir şeyde yapamazsınız.
Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Allah’tan tiyatroyu kapattık. O zaman biraz zaman kalıyor. Son iki aydır hiçbir şey yapmıyoruz. Hayatımızda sadece Rüzgar var. Sürekli onunla haşır neşiriz. Onun dışında genelde sinema, gezmek. Karı-koca gezmeyi seviyoruz. Yeni yerler keşfetmeyi seviyoruz.