Güncelleme Tarihi:
Bana, “en önemli beslenme yanlışlarımız hangileri?” diye sorsanız, ilk üçünün “şeker, tuz ve beyaz unlu besinlerin aşırı tüketilmesi” olduğunu söyleyebilirim.
Özellikle son yıllarda tam bir “şeker çılgınlığı” yaşıyoruz. İşin kötüsü, yaptığımız yanlışın da farkında değiliz.
Kahvaltı gevreğinden salata soslarına, et sularından çorbalara aklınıza gelebilecek her besinde açık veya gizlenmiş şeker var! Ayrıca şekerli içerikler de (meyve konsantreleri, gazozlar, kolalı içecekler, enerji içecekleri) birer şeker bombası gibi çalışıyor.
300 ml’lik bir kutu şekerli meşrubatta yaklaşık 9-10 tatlı kaşığı şeker var. Ve çoğumuz farkına varmadan bu içeceklerin bazen günde 3-4 bardağını midemize indiriveriyoruz!
Fazla miktarda şeker içeren besinlerin pankreasımızı yorduğu, insülin üretmeye zorladığı, hatta bu nedenle diyabete neden olabilecekleri doğru. Özellikle meşrubatlardaki basit şekerler, kan, şeker ve insülin düzeylerinde hızlı ve büyük artışlara, iniş çıkışlara yol açıyor.
Ayrıca fazla miktarda şekerli yiyecek ve içecek tüketimi daha çok kilo alma, daha yüksek trigliserid düzeyi ve daha fazla kalp riski anlamına geliyor.
Sorun bununla bitse iyi! Yeni bir çalışma, aşırı şeker tüketiminin kan basıncını da artırabileceğini gösteriyor.
FRUKTOZ ŞURUBUNA DİKKAT!
Amerika’da yapılan bu çalışmada fazla miktarda şeker tüketmenin hipertansiyona yol açabileceğini düşündüren bulgular var.
Denver Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde yapılan çalışmanın ilk sonuçlarına göre yiyecek içeceklerle kazanılan şeker miktarı (özellikle fruktoz şurubunun oranı) arttıkça hipertansiyona yakalanma ihtimali artıyor.
Araştırmaya göre günlük fruktoz şurubu tüketimi 74 gramı geçtiğinde kan basıncının 140/90 mmHg’nın üzerine çıkma ihtimali yüzde 30 yükseliyor.
Fazla miktarda fruktoz şurubu kazanımının hipertansiyonu hangi mekanizma ile tetiklediği bilinmiyor, bazı olasılıklar üzerinde duruluyor. Araştırmayı yürüten Dr. Diana Jalal’a göre ihtimallerden biri fazla fruktozun damarların duvarında nitrik oksit üretimini azaltması olabilir.
NİTRİK OKSİT AZALINCA
Nitrik oksit, damar sağlığını koruyan çok önemli bir molekül. Damar duvarının iç yüzeyini döşeyen doku tarafından üretiliyor. Damar düz kaslarını gevşetip kan basıncının yükselmesini engelliyor.
Nitrik oksit yapımı azalınca, damar düz kasları yeterince gevşeyemiyor, kan basıncının yükselme olasılığı artıyor. Siyah çikolatanın (bitter çikolata) damar duvarında nitrik oksit üretimini artırarak kan basıncını düşürmeye yardımcı olabildiğini hatırlatalım. Kakao taneleri de aynı faydayı sağlıyor.
Araştırmacılara göre fazla miktarda fruktoz şurubu kazanımı ürik asit yapımını artırdığı için de uzun dönemde kan basıncını ayarlayan sistemleri bozuyor olabilir.
Diğer taraftan fazla miktarda fruktoz kazanımı, aynı zamanda kilo kazanımı anlamına gelir ki bu durumda da kan basıncının yükselmesi beklenen bir sonuçtur.
NE YAPMALI?
Bu araştırmanın yeni ve daha büyük çalışmalarla desteklenmesi ve daha sağlam bulguların elde edilmesi gerekiyor. ıncelenen olgu sayısı ve araştırma süresi yeterli gibi görünmüyor. Ama yine de bu araştırmadan çıkarılması gereken bir ders var. O da şu:
Fruktoz şurubu tüketimi arttıkça, başta fazla kiloluluk ve obezite olmak üzere bazı sağlık sorunlarının artması beklenen bir sonuçtur. Amerikalı bazı uzmanlar ülkelerinde yaşanan şişmanlık salgınının birinci sorumlusu olarak fruktoz şurubu kullanımındaki artışı gösteriyor.
Sonuç olarak bilhassa çocuk ve gençleri fruktoz şurubu ihtiva eden meşrubatları ve tatlı yiyecek, içecekleri ölçülü tüketmeleri konusunda uyarmakta fayda var. Ayrıca sağlığını düşünen herkesin şekerli ve tatlı yiyecek, içecekleri azaltması gerekiyor.
Stres, erken doğum sebebi midir?
İş yoğunluğu, trafik ve benzeri günlük streslerin erken doğuma sebep olmadıklarını biliyoruz. Ancak ciddi ve uzun süren stresler gebelikte sorun yaratabilir. Örneğin ailede yaşanan vefat, işini kaybetme, boşanma gibi sorunlar erken doğumu hazırlayabilir.
Buna rağmen bu tarz stres yaşayan kadınların çoğu yine de zamanında doğurmaktadır. Araştırmacılar, stresin erken doğuma nasıl sebep olduğunu tam olarak açıklayamamışlardır.
Stresin CRH (Corticotropin Releasing Hormone) denilen plasenta ile beyinden salgılanan ve erken doğumla doğrudan ilişkisi olduğu bilinen hormonu artırdığı ve bunun sonucunda da rahim kasılmalarını başlatan prostoglandin adlı kimyasal maddenin açığa çıkmasına sebep olduğu sanılmaktadır.
Ayrıca uzun ve ciddi stres bağışıklık sistemini bozabilir ve bunun sonucunda rahimle ilgili enfeksiyonlara zemin hazırlayabilir.
Yedi ayın altındaki erken doğumlarda rahim ile ilgili enfeksiyonlar en önemli rolü oynamaktadır. Stres kadının davranış tarzlarını da etkileyip, kötü beslenme, alkol kullanımı, sigara gibi alışkanlıklara da yol açarak erken doğuma götürebilir.
Mide kanserinin düşmanı C vitamini
C vitamini, antioksidan etkiye sahip bir vitamindir. Günlük C vitamini ihtiyacı 500 mg’dır. C vitamini yönünden zengin besinler arasında domates, patates, brokoli, kuşburnu, maydanoz, tere, roka, kırmızı lâhana, çilek, karnabahar, ıspanak, yeşil sivri biber, turunçgiller (portakal, mandalina, greyfurt, limon) yer alır.
C vitamininin genel olarak kanser üzerindeki etkisini araştıran çalışmalarda net bir koruma sağladığı gösterilememiştir. Ancak bazı çalışmalarda C vitamini eksikliğinin mide kanseri için risk faktörü olabileceği gösterilmiştir.
C vitamini, yiyecek ve içeceklerle alınan nitrit ve nitratların kanser yapıcı nitrosaminlere dönüşmesini önler. Kısacası, mide kanseri riskini azaltabilir.