hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 08, 2015 10:30
Bukağılı Dede İsa’nın havarisi mi? Şehzadebaşı’ndaki tahtın sırrı ne? Alman gazeteci Friedrich Schrader tarafından 1917’de kaleme alınan ‘İstanbul’ kitabı 100 yıl sonra ilk kez Türkçe olarak yayınlandı. Gazeteci-yazar Kerem Çalışkan tarafından ‘keşfedilen’ ve Remzi Kitabevi tarafından yayınlanan ‘İstanbul’ kitabında ilginç kent efsaneleri, İstanbul evliyaları, büyüler ve çok renkli 100 yıllık insan öyküleri yer alıyor.
Yeni çıkan 100 yıllık bir ‘İstanbul’ kitabı, Türk okurları için gerçek bir sürpriz oldu. Alman gazeteci Friedrich Schrader imzasıyla 1917’de Almanya’da yayınlanan kitap 100 yıl sonra gazeteci Kerem Çalışkan tarafından rastlantı sonucu ‘keşfedildi’, Türkçe'ye çevrildi ve Remzi Kitabevi tarafından yayınlandı. İstanbul kitabı ile ilgili olarak Kerem Çalışkan hürriyet.com.tr’nin sorularını yanıtladı.
Sayın Çalışkan, İstanbul kitabı nedir, Friedrich Schrader kimdir, onu nasıl buldunuz?
‘İstanbul’ kitabının yazarı Friedrich Schrader 1891-1918 yılları arasında İstanbul’da bulunmuş bir Alman gazeteci. Yaklaşık 30 yıl İstanbul’da kalmış ve İstanbul’a aşık bir yazar. Bizans ve Bizans öncesi İstanbul’u da çok iyi biliyor.
Aynı zamanda Robert Kolej’de sanat tarihi dersleri veriyor, Alman Lisesi’nde öğretmenlik yapıyor. O dönemde İstanbul’da Almanca-Fransızca olarak yayınlanan Osmanischer Lloyd adlı gazetede yönetici olarak çalışıyor. İstanbul’u gezerek yaptığı semt röportajları, denemeleri ve insan portreleri bu gazetede yayınlanıyor. Schrader daha sonra bu yazıları 1917’de, Birinci Dünya Savaşı’nın en kızgın döneminde Almanya’da ‘Konstantinopel’ adıyla yayınlıyor. 100 yıldır bu kitabı kimsenin fark etmemesi Türkiye açısından ciddi bir eksiklik.
Schrader’in 1918’de, İngiliz-Fransız güçlerinin İstanbul’u işgal etmesi sonucu Berlin’e kaçmak zorunda kalması ve 1922’de 57 yaşında ölmesi, sanırım bu uzun unutuluşun nedenleri arasında…
Schrader’in adına, kısa süre önce Remzi Kitabevi tarafından yayınlanan ‘Alman Cihadı ve Ermeni Sürgünü’ adlı kitabım üzerine çalışırken tesadüfen rastladım. İstanbul kitabını böylece ‘keşfedip’ okuyunca, çok heyecanlandım ve hemen çevirerek yayınladık.
Sizce bu kitabın önemi nedir?
Schrader’in İstanbul kitabı sizi yanına alarak, 100 yıl önceki İstanbul’u adeta adım adım, semt semt gezdiriyor. Bir dizi renkli kent efsanesini anlatıyor, İstanbul evliyalarına ayrı bir bölüm açmış, çok heyecan verici, o dönem sokaktaki insan portrelerini, ruh hallerini, psikolojilerini çok iyi anlatıyor… İstanbul’u sevenler için bu kitap gerçek bir edebiyat şöleni…
İstanbul’un kent efsaneleri arasında neler var?
Örneğin Şehzadebaşı Camii’nin sırrını halktan dinlediği şekilde naklediyor. Anlatılana göre Kanuni Sultan Süleyman, bu camiyi önce kendi adına yaptırmış, sonra şanına layık bulmayıp Şehzade Mehmed’e armağan etmiş. Şehzade Mehmed’in bu müjdeyi beğenmeyip ‘Ben de tahtı verecek sanmıştım’ dediğini duyunca, Kanuni öfkelenip ölüm fermanını veriyor. Şehzadeyi bu camide bir türbeye gömdürüyor ve sandukasının üstüne tahtadan yapılmış zarif bir taht koyduruyor. Artık ‘Ben sana tahtı zaten verecektim’ ya da ‘Al sana taht’ anlamına mı? Belirsiz…
Gazeteci merakı ile bu öykünün peşine düştüm. Şehzadebaşı Camii’nde Şehzade Mehmed’in sandukası üstünde taht hala yerinde duruyor. Fotoğrafladım. Ancak Remzi Kitabevi kitabın orijinalitesini bozmamak için fotoğraflara yer vermedi. Schrader’in anlattığı her yeri gezip, bunların bugünkü durumunu ‘Meraklısına notlar’ diye kitabın sonuna ekledim. Öyküye dönersek, Schrader’in naklettiği İstanbul kent efsanesine göre Şehzadebaşı Camii ‘başını veren şehzade’nin sırrını saklıyor. Tabii bunu aydınlatmak tarihçilerin işi. Aynı camide Helvacı Hululi Dede’nin açık türbe halindeki çınarının öyküsü de var. Çınar da hala yerinde duruyor…
Kitapta başka hangi efsaneler var?
Bir de heyecan verici Bukağılı Dede efsanesi var. Schrader’in dinleyip kaleme aldığına göre, Fatih İstanbul’un fethi sırasında Saraçhane’de esirleri izlerken, bir yerde zincirleri çözülüyor. Bu mucize sonucu orası kazılınca, hıristiyan bir ermişin cenazesi çıkıyor.
Onun İstanbul’da yattığı bilinen Hz. İsa’nın havarisi Andreas olduğu kabul ediliyor. Fatih ona bir türbe yaptırıyor. Ona ‘Bukağılı Dede’ (Zincirli Dede) adı veriliyor. 100 yıl önce Schrader bu türbeyi ziyaret ediyor. Türbenin 90 yaşında bir piri var o sırada. Müslümanlar da, Hıristiyanlar da Bukağılı Dede’ye büyük saygı gösterip adak adıyorlar. Özellikle hapse düşenlerin kurtulması için…
Merak edip Saraçhane’ye gittim. Bukağılı Dede’nin mezarını buldum. 100 yıl içinde türbe kalkmış. Yerine 18 Sekbanlar Camii yapılmış. Onlar da Fatih’in Şehit Sekbanları. Cami’nin hemen yanındaki Şehitlik içinde hemen ön sırada ‘Bukağılı Dede’nin mezarı duruyor. Üstünde ismi de yazıyor. İstanbul, büyük değişimlere rağmen ‘Bukağılı Dede’yi bağrında koruyup saklamış…
Kitapta başka ilginç öyküler var mı?
Kitapta daha bir çok renkli öykü ve insan portreleri yer alıyor. Örneğin Nalın Dede ve Horoz Dede öyküleri var. Nalın Dede Rus Prensi’nin rüyasına girip korkutarak, çalınan gemileri İstanbul’a geri getirtiyor. Her ikisinin türbeleri de hala duruyor. Schrader, ‘Yaz yağmuru Evliyası’ başlığı altında ünlü Zuhurat Baba’yı da anlatmış. Bu arada 100 yıl içinde Zuhurat Baba ‘Gezici’ olmuş, türbesi ziyarete kapatılmış. ‘İştirakçi’ kod adıyla yazılar yazan Schrader görse herhalde çok eğlenirdi…
Merkez Efendi’nin 100 yıl önce açık olan sarnıcı da şimdi kapatılmış, dilek taşları da yok edilmiş… Bir de Zembilli Ali Efendi efsanesi var. İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın bu efsane hukuk adamı Zembilli’ye sahip çıkmasını ümit ediyorum…
Schrader’in İstanbul kitabı, çoğu hala yaşayan mekanları ile İstanbul’un geçmişine, hatta Bizans’a ve daha öncesine, pagan çağına nostaljik bir yolculuk. Örneğin İstanbul’da İstinye koyunda bir zamanlar danseden kız heykeli olduğunu ve Emirgan sırtlarında Dolunay Tanrıçası Hekate’ye tapıldığını ben bu kitaptan öğrendim. Artık her dolunayda ona bir selam yolluyorum…