Güncelleme Tarihi:
Savaş ÖZBEY
Başkalarını kıvrandıran 11.11’in kapı görevlileri, her gittiğinizde sizi iki büklüm karşılıyor olabilir. Bunu da iş mi sanıyorsunuz? Kolaysa forsunuzu Sıraselviler’de açılan Mini Clup’ta deneyin.
Çok mu popülersiniz? Arkanızdaki babanızın, yanınızdaki sarışının apıştırmadığı kapı görevlisi mi yok?
Jaguar’ı kapıya dayadığınızda “açıl susam açıl” mı size bütün mekânlar?
Demek bu kışın mabetleri Public ve 11.11’de bile sorgusuz-rezervasyonsuz hazır yeriniz. Madem bu kadar yerinde özgüveniniz, küçük bir teste ne dersiniz?
Kasım kasım kasılarak hiç numara yapma ikoncan! Public’te Anjelique’in kapı görevlileri çalışıyor. Anjelique’te tanınan bir gece kuşuysan hadi Public’e girdin... O zaman kalk seni bütün bu cilanın beş para etmediği bir yere götüreyim. Forsunu bir de orada görelim.
TOPLAMA KAMPINDA YAHUDİ
Beyoğlu Sıraselviler’deki Bilsak binasının giriş katına yeni bir kulüp açıldı. Adına bakıp aldanmayın, Mini Musichall’e rahat rahat 250-300 “seçkin” insan sığıyor. Taksim İlkyardım Hastanesi’nin karşı sokağına girdiğinizde zaten kapısına yığılmış kalabalığı göreceksiniz. İşte onlar 300’den arta kalanlar.
İçeri giremediği için söylene söylene dönen, bir yol bulup girmek için elinde telefon, tanıdıklarını arayan gırla. “Girişler kapanmıştır, boşuna beklemeyin” anonsuna rağmen kaldırımda bekleşen kızlı-erkekli öbek öbek insanlar...
Kapı, tam bir can pazarı. Görevliler kibar olmaya çalışıyor ama laftan anlamayan da çok.
Susam’ı açmak için sihirli kelime Minas. Minas, mekânın ortaklarından. Minas kalpağıyla kapıda görünüyor da dış kapıdan içeri girebiliyoruz.
Durun ama daha yeni başlıyor: Önce, toplama kampına gelmiş Yahudi gibi bizi sıraya diziyorlar. Başçavuş sesli bir bodyguard, “Montlarınızı, paltolarınızı çıkarın, elinize alın, vestiyerde bekleme-aksama olmasın” diyor. Bu muameleye en son jandarma olarak Tunceli’ye gittiğimde, nizamiyede reva görülmüştüm. Fakat işin tuhaf tarafı, her ikisinde de ne derlerse kuzu kuzu yapıyorsunuz. Son kontroller de tamamlanıp içtima bitince içeri nail oluyoruz.
GİYİNMEYİ UNUTMUŞ HATUNLAR
Önlü-arkalı, bölümlü-oyuncaklı bir mekân. En çok arkadaki akvaryumlu odayı seviyorum, ön taraf daha hard piyasa. Yaş ortalaması 25-35. Clubber giyinen de var, giyinmeyi unutmuş gibi görünen hatunlar da. Şu kadarını söyleyeyim, İzzet Çapa’nın ekibi bile orada eğleniyor. İnsanlar bir ön bölüme, bir arka tarafa gittikleri için sürekli bir sirkülasyon mevcut. Çarpışma, sürtünme derken piyasa tavan yapıyor. Aranana bahane çok: Tuvalete de gidiyor olabilir, bardan içki almaya da...
İçki demişken fiyatlar öyle çok abartı değil. İki votka-enerjiye 40 lira bayıldım. Vestiyere de 10 ödedik galiba. Ben mi fazla cimriyim, o kadarını bilemem. Bir-iki tane değil ki, gecede kaç vestiyere birden tokatlanıyoruz.
SAFRAN’DAN BATSIN BU DÜNYA MİNİ’DEN İŞTE BU BİZİM HİKAYEMİZ
Geçen on yılın efsane kulübü Safran, Türkçe parçaları modern müziklerle miksleyerek yakalamıştı başarısını. Safran sayesinde ilk defa utanmadan Türkçe müziklerde eğlenebilmeyi keşfetmiştik. DJ kabinine geçen Aslı Altan Yağcı’nın Safran’ı, bu sayede patlamıştı: “Doğğğmamış Çileler Yaşanmamış Dertleeer” diye böğüren İstanbul sosyete ve entelijansiyası...
On yıl sonra bir başka kulüp, benzer ama farklı bir şey yapıyor. Geçen cumartesi Mini’nin akvaryumlu odasında koltuğun tepesine çıkmış, “efendi efendi” eğleniyoruz. Müzik çaldıkça, beşimiz birden koltuğun dayanıklılığını sınıyoruz. Derken, andavallının biri telefonuna Ümit Besen’in İşte Bu Bizim Hikayemiz şarkısını yüklemiş, alttan alttan o duyuluyor. Tam güleceğiz, fark ediyoruz ki ses telefondan değil, kolonlardan geliyor. Ultra dijital bir ortamda Ümit Besen! Bir de güzel oturmuş mu günümüz ritmlerinin üstüne! Olum koltuk, bittin sen! “Öyle saf öyle temiz” kısmı geldiğinde koltuğu çoktan dağıtmıştık altımızda. Tıpkı Safran gibi, tutar mı tutar! Hadi ismini de ben koyayım: Electro-besk!
ESKİDEN GAY BAR’DI
Mini Musichall’ün açıldığı yer, önceden Barbahçe adında bir gay bar’dı. Belli ki açılış aceleye gelmiş, her şeyi değiştirememişler. Mesela tuvaletler aynı kalmış: Bir straight kulüp için fazla homo-erotik. Pisuvarların arasında paravan yok. Yalak gibi bir duvara çıkıp yukarıdan düz, fayans bir duvara yapmanız lazım. Utangaç biri mümkün değil rahat edemez.
O kadar kasıyorsanız, üst kattaki 5. Kat’a çıkabilirsiniz. 5. Kat, mum kokulu oyuncu Yasemin Alkaya’nın restoranı. Gerçi Alkaya yeni alt komşusunun patırtısından pek memnun değil. Biz girerken kapı personelini haşlıyordu: “Dikkat etmiyor musunuz çocuklar, içerde sigara içiliyor! Ayıklayın şunları! Bütün bina sigara kokuyor!”
Ne yapalım Yasemin Hanım, sizin kadar çekici ve yetenekli değiliz ki mum kokalım! “Kovarlar beni” diyen garsona acımasak biz de hiç söndürmeyecektik sigaralarımızı.
GODET’CİLERİN YERİ
Mini Musichall, SOAP geleneğinin devamı. SOAP; İstanbul’da elektronik müziği tanıtan Godet, Magma gibi kült mekânların yaratıcısı ekip. Elektronik müzik denilen şeyin dört başı mamur sunulduğu ilk konseptler, onların elinden çıkma. Başında Minas (Balcıoğlu) diye işin kurdu bir adam var. Godet kapandıktan sonra Dush, Village Park, Safran, Sürmeli Otel, 360 gibi yerlerde haftanın belli günleri SMS’le duyurulan özel pop-up partiler yapıyorlardı. Kısa bir Zoo macerasından sonra nihayet Mini’yi açtılar. Taa Godet zamanından kalma kemikleşmiş grupileri var. Nereyi açsalar kulaktan kulağa patlıyor. Mini de öyle olmuş. Minas “Biz burayı kendi halimizde eğlenebileceğimiz bir yer olarak düşündük. Amacımız bunu bir sanat projesine dönüştürmekti. Birden patladı, şimdi yetişemiyoruz. Facebook’ta 2000 fanatiği oluştu. Bizi haber yapmayın, yoksa iyice beter olacak. Kapıda kimseyi kırmak, üzmek istemiyoruz. Dün sabah altıya kadar toplantı yaptık” diyor.