Güncelleme Tarihi:
Bir zamanlar zayıflamak için yanında sefer tası taşıyarak diyet yapan Armağan Çağlayan nereye kayboldu, kilo almışsınız çünkü...
- Hep öyle yaşayınca insan bir süre sonra sıkılıyor. Ama şimdi tekrar sefer tasına geri döndüm.
Kebapçıya ortak olunca mı böyle kilo aldınız?
- Yok, kebaptan önce almıştım. Bir de ekrana çıkmayınca insana bir rahatlık geliyor. “Nasıl olsa tekrar çıkınca dikkat edeceğim” diyorsun. Nitekim tiyatro başlayınca, hemen diyetisyenimle görüştüm.
Ekranlara çıkmamak sizin kendi tercihiniz miydi?
- Biraz benim tercihim. Ne olursa olsun insanın yüzü eskiyor. Biraz geride durmakta fayda var. Tiyatro bana iyi geliyor.
TİYATRO SAHNESİNDE HİÇ HEYECANLANMADIM
Neden tiyatro?
- Benim seçimim değil. “Ben gideyim de bir oyunda rol alayım” demedim. Nedim Saban geldi, “Büyük İkramiye”de oynamamı teklif etti. Önce “Hayır” dedim.
Niye “Hayır” dediniz?
- Yapamam diye düşündüm. Sonra dediler ki; “Kendini oynayacaksın”. Kabul ettikten sonra da “En zoru kendini oynamaktır” dediler. 3,5 ay prova yaptık. Nedim’e de söylüyorum; ben 3,5 ay televizyonda bir iş yapsam, dünya para kazanırdım!
Tiyatro sahnesine ilk kez çıkmak nasıldı?
- Hiç heyecanlanmadım. Ne elim ne de ayağım titredi.
HANDE’NİN 10 BİN LİRA KAZANMASI MÜMKÜN DEĞİL
Nasılmış insanın kendini oynaması, zor mu gerçekten?
- Bana sorarsanız, zor değil. Sonuçta ben ağzıma yakışmayan cümleleri, yakışır hale getirdim. “Ben bunu böyle söylersem olur” diye üzerinde çok çalıştım. O kadar çok çalışınca ve cümleler kendi cümleniz olunca, seyirciye de batmıyor.
Nasıldı sahne tozu yutmak, yine teklif gelse kabul eder misiniz?
- Neden olmasın! Ama bu kadar uzun prova süreci olmaması lazım. Bir de tiyatrodan insanın hayatını kazanacak kadar para kazanması mümkün değil. Geçenlerde “Hande Ataizi oyun başına 10 bin lira kazanıyor” diye yazmışlar mesela, mümkün değil. Robert de Niro bile 75 dolara Broadway’de sahneye çıkmış. O 75 dolar alıyorsa, Hande Ataizi’nin oyun başına 10 bin lira alma ihtimali yok. Kızın başını vergi dairesiyle derde sokacaklar boş yere. O bilet paralarıyla, prodüksiyon masraflarıyla, salonu her gün tam doldursa ödeyemez o parayı.
GELECEK KAYGISINDAN KEBAPÇILIK YAPIYORUM
Geçen seneden beri ekranlarda değilsiniz. Tiyatro, kebapçılık dışında hayat nasıl geçiyor?
- Ben yine Med Yapım’da çalışıyorum. Başka da iş yapmaya gerek duymuyorum. Beni seven, görmek isteyen de zaten oyuna geliyor.
Neden kebapçılık işine girdiniz, size mi ait burası?
- Hayır, değil. Çok fazla ilgilenmiyorum ben burayla. Konsept danışmanlığı yapıyorum. Aslında buna gelecek kaygısı diyelim. SSK’nın verdiği emekli maaşı hiçbirimize yetmeyeceği için geleceğimizi garantiye almak zorundayız. Yaş 43 oldu.
Bir sürü sektöre el attınız. “Şunu da yapmayı çok istiyorum” dediğiniz ne var?
- Senaryo yazmak istiyorum. Bir şey var aklımda şimdi, onu deneyeceğim.
BENİM AŞKA VAKTİM YOK
Peki ya aşk hayatınız ne durumda?
- Aşka vakit yok.
Aşk olsa hayatınız çok mu bölünür?
- İnsanın dikkati dağılır mutlaka. Dağılmaması imkansız. Ben çok geç yatsam bile her sabah 08:00’de kalkarım. Vaktimi iyi kullanmaya çalışıyorum. Mesela tiyatro önceleri bana çok zor geldi. Çok kurallı. Ben alışmışım televizyonda seyirciye bakmaya. Bana “Seyirciye bakma” dediler. Oysa ki nasıl televizyonda reyting sonuçları varsa, orada da reytingi ölçen seyirci. Gülüyorsa, reytingi aldın demek. O yüzden sürekli bakıyordum. Şimdi bakmamayı öğrendim. Bir de Türkiye’de tiyatrocuların, tiyatroyu çok kutsal bir hale getirdiğini düşünüyorum. Tiyatro tabii ki önemli ama kutsallaştırdıkları gibi bir şey değil. Mesela en son selama çıktığımızda eskiden kalma alışkanlıkla öne eğiliyordum. Sonra bir sağa, bir sola gidiyordum. Bana dediler ki “Sağa, sola gidilmez gazino mu burası?” İyi de orası benim serbest alanım. Ben orada istediğim gibi selam veririm. İstersem amuda kalkar selam veririm. Neden bu kadar kutsallaştırdıklarını anlamıyorum. Bir de popüler kültürün içinden gelip tiyatro sahnesine çıktığınızda size karşı bir önyargı oluşuyor, ondan kurtulamıyorsunuz. Ya da bazı oyuncular şöyle düşünüyor; “Ben burada böyle otururken, bu adamlar niye sahneye çıkıyor? Belki de haklılar. Ama bir konuda çok iddialıyım; benim rolümü Türkiye’de benden başka bir tek Mehmet Ali Erbil oynayabilirdi. Başka da kimse oynayamazdı.
“Tiyatro sanatı gereksiz yere kutsallaştırılıyor” mu diyorsunuz yani?
- Tiyatro kutsal bir yerdir, kabul ediyorum. Ben de orayı kutsal gördüğüm için çok çalıştım zaten. Ders bile aldım şehir tiyatrolarından bir oyuncudan. Ama oyun bittikten sonra o kutsallık biter. Alkış sırasında yok öyle bir şey. Ben istediğim gibi selam veririm. Kimse de buna karışamaz.
İstediğiniz gibi selam verebiliyor musunuz artık?
- Veriyorum. Bu kadar tutuculuktan sonra diyorlar ki; “Türkiye’de tiyatro ölüyor”. E çok tutucusunuz çünkü! Bu kadar tutuculukla bu işi yürütmek çok zor. Hayat gelişiyor. Sosyal medya diye bir şey var artık. Çocuklar her gün yeni bir şey görüyor, biz hâlâ Muhsin Ertuğrul dönemindeki kuralları mı uygulayacağız?
MEHTAP’IN ÇENESİNİ TUTMASI LAZIM
Kaç tane işiniz olursa olsun, yine de biz sizi Türkiye’nin en ünlü jüri üyesi olarak tanıyoruz...
- Öyle söylüyorlar, evet. Bence iyi oldu. Bir sürü kişi para kazanıyor bu işten, fena mı? Biz ilk yaptığımızda jüri üyeliği para kazandıran bir şey değildi ama ondan sonra para kazandıran bir iş haline döndü.
Bunca yarışmadan çıkan bir isim oldu mu sizce?
- Mehtap var hâlâ hayatımızda olan. Ama o çok enteresan bir kızdı zaten. Popstar yarışmalarına gelmiş en ilginç tiplerden biriydi. Ben onu Ankara’daki seçmelerde fark ettim. Önce kimse istemedi onu. Sonra ben çok baskı yaptım, geçsin diye. Yalnız biraz çenesini tutması lazım. Çok konuşuyor. Şarkı söylemekten bıkmış herhalde, işi konuşmaya vuruyor sahnede.