Şef sehpasında bir ömür

Güncelleme Tarihi:

Şef sehpasında bir ömür
Oluşturulma Tarihi: Ocak 19, 2013 00:00

70’inci yaşını kutlayan orkestra şefi Gürer Aykal, Evin İlyasoğlu’na hayatını anlattı. Dostları, yakınlarının anılarıyla zenginleştirilen kitapta pek çok ilginç anekdot yer alıyor.

Haberin Devamı

Babamın bakan öğrencisi

Babam 1909’da girdiği Urfa Yetim Okulu’ndan Konya’daki Muallim Mektebi’ne gönderilir. Okuldaki piyanoyu gördüğünde hiç ders almadan, oturup çalmaya başlıyor. Zaten öyle bir yetenek ki eline versen çalıyor: Klarnet, keman, akordeon... Atatürk, Konya’ya geldiğinde ona piyano çaldığını anlatırdı bize. Atatürk müdüre “Nereden öğrendi” diye sormuş. Müdür de kendi kendine öğrendiğini söylemiş. Mezuniyetten sonra müzik öğretmenliğine başlamış. Yıllar sonra bile pek çok öğrencisiyle karşılaştım. Havaalanında rastladığım Abdülkadir Aksu beni çevresindeki bakanlara tanıştırırken gururla “Hocamın oğludur” demişti.

Müfettişler annemi ikna etmek için epeyce uğraştı

1952’de Halil Bedii Yönetken, müfettişlerle Anadolu’yu geziyor, yetenekli öğrencileri dinleyip Ankara Konservatuvarı’na gönderilmek için seçiyorlardı. Dördüncü sınıfın son günlerindeydim. O yıllarda babamla okulları gezer, kemanla gamlar yapardım. Müfettişler bizim okula da geldi, beni seçtiler. 12 yaşında Ankara’ya yalnız gitmem annemi çok endişelendirmişti. Müfettişler onu ikna etmek için epey uğraşmıştı.

Haberin Devamı

Diyarbakır, Batman’da akortculuk yaptım

Yaz tatillerinde Diyarbakır’a ailemin yanına giderdim. Filarmoni Derneği ve çocuk korosu kurulmuş, Diyarbakır klasik müzikte parlayan bir kent olmuştu. Yabancıların evlerinde de piyanolar vardı. Ben de Diyarbakır ve Batman’ın piyanolarını akort eder cep harçlığımı çıkarırdım. 1960’larda öğrenciyken hafif müzikten para kazanıyordum. Atilla Özdemiroğlu’nun grubunda eksikleri yamayan adamdım. Kontrbas, piyano ve çay saatlerinde keman çalardım. Yurdaer Doğulu, benim şeflik hevesimi bildiğinden, oğullarından Ozan’ın şef olmasını, benimle de yakınlık kurmasını isterdi.

Hasta mısın ulan?

1970’lerin başında Londra Kraliyet Müzik Akademisi’nde kompozisyon okuyordum, ayrıca Guildhall’da Andre Previn’in öğrencisiydim. Geçinmek zordu. Arkadaşım Ruşen Güneş “Burada herkes keman çalıyor, sen viyola da öğren, para kazanırsın” demişti. Hoca olarak Dietrich Gerhard önerildi. Gittim, yetersiz İngilizcemle talebimi aktardım. Türkçe cevap verdi: “Hassta mısın ulan!” Berlin Filarmoni’nin önemli sanatçılarından Gerhard, Hindemith, Furtwangler’in tavsiyesiyle CSO’ya gelmiş, yıllarca Ankara’da yaşamış. Bir gün dostum Howard Griffiths (ünlü orkestra şefi), “Bu akşam iyi bir iş var, viyolacım hastalandı. Birlikte çalacağız” dedi. Meğer Harrods Mağazası’nın karşısında bir köşe tutmuşlar, sokakta iki viyolayla popüler klasik müzik eserlerini çalıyorlarmış. En güzel elbisemi giydim, traş oldum. O akşam 45 dakika çaldık. Toplanan paradan payıma 72 pound düştü. Orkestrada çaldığımda 20 pound alıyordum...

Haberin Devamı

Şefliğin miladı bir sınav başarısıydı

1971’de Guildhall’da öğrenciyken, Siena’da Academia Chigiana, üç haftalık bir şeflik kursu açtı. 300 orkestra şefi, 4 gün sınavdan geçti. Efsanevi Franco Ferrara sadece 12 kişiyi seçti. Yarısı öğrencisiydi. Bu sınavı kazanınca kendime güven geldi. Şefliğe başlamamın miladı bu oldu.

Vatikan’daki Müslüman kardeş

Hocam Adnan Saygun’a verdiğim sözlerden biri de Vatikan’a gidip Gregoryen ezgilerini, Rönesans öncesi müziği öğrenmekti. Araştırıp dururken imdadıma Franco Ferrara yetişti. Papalık Kutsal Müzik Enstitüsü’nde Bartolucci’yle çalışmamı önerdi. “Sakın öğrencim olduğunu söyleme. Santa Cecilia’da okuyan bir şefe ders vermek istemeyebilir” dedi. Vatikan’da başvuru formuna Müslüman olduğumu yazınca “Burada hiç Müslüman okumaz” dediler. İki günlük ısrarımın sonucunda sınavla kabul edildim. 600 rahip, rahibeyle ders yapıyordum. Hepsinin Müslüman kardeşi olmuştum. Bir gün Bartolucci 600 kişi arasından beni çağırdı, koroyu yönetmemi istedi. Çok gururlandım. Ama maddi açıdan çok zor günler yaşıyor, okula yürüyerek gidiyor, haftada bir doğru düzgün yemek yiyebiliyordum. Bir kez açık hava düğününden içeri dalıp karnımı doyurmuştum. Düğün sahipleri tebessümle karşılamıştı durumu.

Haberin Devamı

Tren kontrolörü

Eşim Duygu’nun ölümünden sonra Amerika’daki evimize giderken kaza ihtimaline karşı çocuklarımla ayrı uçağa binmeye özen gösteriyordum. 1995 yazında havaalanında masama, biri Uzakdoğulu iki kadın oturdu. Elimde o günlerde az bulunan, çok güzel bir çekçek bavul vardı. Sarışın hanım nereden aldığımı sordu, denemek istedi. Türk olduğumu öğrendikten sonra da sohbete İngilizce devam etti. Mesleğimi sorduklarında şef olduğumu söyleyip, kartvizitimi verdim. “Conductor”ı otobüs, tren kontrolörü anlamışlar. Benin, kartımı New York’ta bir dostuna gösterdiğinde mesleğimi anlamış. New York’a gelen Süleyman Demirel için düzenlediği resepsiyona davet etti beni. Dostluğumuz böyle başladı. Ertesi yıl evlendik.

Haberin Devamı

‘Gürer Aykal : Bir Cumhuriyet Çocuğunun Orkestra Şefi Olarak Portresi’ kitabı, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Yayınları’ndan çıktı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!