Güncelleme Tarihi:
İŞTE ISAAC HAYES'İN FOTOĞRAFLARI...
Traşlanmış kafası, 1964 yılında geliştirmeye başladığı imajının en önemli özellikleri arasındaydı. O yıllarda, bazı Afrikalı-Amerikalılar arasında saçları düzleştirme modası almış yürümüştü. Bu görünüşün gerektirdiği çabadan sıkılan Hayes, berberine saçını kazımasını söyledi. 1995’te Chicago Tribune’a, “İnsanlar gözlerini dikip bakıyor, parmaklarıyla gösteriyorlardı, ama ben başımdaki meltemden hoşnuttum” dedi, “çok iyi bir duyguydu.”
Taraf Gazetesi'nin haberine göre; Ancak Pazar günü 66 yaşında ölen şarkıcı, şarkı yazarı, müzisyen, aranjör, yapımcı Isaac Hayes, bu anekdotun akla getireceği gibi, dış görünüşüne aldırmayan bir insan değildi. Tam tersine, Hayes, 1970’li yılların siyahî imajının modeliydi. Nefis bas bariton sesi ve gösterişli giysileriyle altın takıları bu imajın bir parçasını oluşturuyordu. Bir akşam konserde insanlar bağırarak onu sahneye çağırırken, Hayes’in güvenlik ekibinin başı Dino adlı eski boksör, “Hey, bu adamlar seni seviyor” demişti. “Nereye gitsen peşinden gelirler... Musa gibisin. Siyah Musa!” Bir dergi yazarı bu iki kelimeyi beğenip yayımladı. Hayes önce bu unvan konusunda ne diyeceğini bilemedi ama sonunda, “Benim siyahî dünyanın Siyah Musa’sı olduğumu söylemiyor” dedi, “müzik dünyasının Siyah Musa’sıyım!” Aynı adı taşıyan albümü, bir Grammy ile ödüllendirildi.
Isaac Hayes 20 Ağustos 1942’de Covington, Tennessee’nin kırsal kesimindeki teneke bir kulübede doğdu. Annesi o küçükken öldü, babası da evi terk etti. Isaac’i büyükannesiyle büyükbabası büyüttü. Okula giderken pamuk tarlalarında çalışan küçük Isaac, ufaktan yerel gruplarda çalmaya başladı. Yirmi bir yaşına geldiğinde Stax’ta çalıyordu. Üstelik bir Otis Redding kaydı ile başlamıştı. Çok geçmeden David Potter’la birlikte şarkılar bestelemeye başladılar. Yazıp besteledikleri Soul Man, Hold On, I’m Comin, B-A-B-Y gibi şarkılarla bir Stax estetiği yaratıldı. Motown’ın kasıtlı olarak cilâlanmamış bir alternatifi gibiydi. 1960’ların sonlarında ise Isaac Hayes, solo şarkıcı olarak adını duyurmaya başladı.
Şöhretinin hızla yayılmasında şarkıları kadar giysilerinin de payı vardı. 1969’da çıkan albümü Hot Buttered Soul‘un kapağındaki resminde onu her zamanki kılığıyla görüyoruz: kafa kazınmış, gözlerde olmazsa olmaz gözlükler, göğüs açık, altın zincirler de eksik değil. Albümün kendisi de bir tuhaftı. İçinde dört şarkı vardı. İki tanesi Burt Bacharach ile Hal David’in Walk on By’ı ve Jimmy Webb’in By the Time I Get to Phoenix’inin uzun, şaşırtıcı versiyonlarıydı. Sanatçının “rap” dediği konuşmalı bölümleri de olan albüm, Hayes’in en çok satan albümlerinden biri oldu. Sekizinci sıraya çıktı.
Afrikalı-Amerikalılar üzerindeki etkisi, sadece bir imaj önderi olmasıyla açıklanamaz tabii. Muhtelif enstrümanlar da çalan iyi bir müzisyendi, bir çığır açıcıydı. Oyunculuğa da yeteneği vardı, bazı filmlerde rol de almıştır. Isaac Hayes, 1970’lerde müzikte başat bir değişikliğin de mimarı olmuş, aranjmanlarıyla soul müziği yeniden tanımlamıştı. Shaft filminin şarkısı Theme from Shaft onun unutulmayan parçasıdır. Bu parça ile En İyi Orijinal Şarkı Oscar’ı alarak, oyunculuk dışında bir Akademi Ödülü’ne layık görülmüş ilk Afrikalı-Amerikalı sanatçı oldu. Theme from Shaft aynı zamanda iki Grammy alarak, Hayes’in toplam Grammy sayısını üçe çıkardı. Bu albümle ve Hot Buttered Soul’la, disco ve hip-hop’ın temelini attığı söylenir. Aslında Hayes, Afrikalı-Amerikalı seyircileri istismar etmek için yapılan, çok da seyirci çeken “blacxploitation” filmlerinin ilklerinden biri olan Shaft’ın başrolünde de olmak istiyordu. Hatta bunu yapımcılara söylediyse de, rol Richard Rountree’ye gitti. Hayes yine de filmin müziğini yaptı.
Bir de Şef meselesi var. Hayes’in 1990’lı yıllarda azalmaya yüz tutan şöhreti Matt Stone ve Trey Parker’ın dizisi South Park’ın “Chef”ini konuşmasıyla birlikte yeniden yükselişe geçmişti. Jerome “Chef” McElroy ya da sadece Şef, dizideki çocukların okulundaki kafeteryada çalışır, soul şarkılar söyler. Siyahîdir, çok sevimlidir, kadınlarla arası iyidir. Bazen işleri karıştırabilecek, ama genelde çocuklara yardım etmeyi amaçlayan öğütler verir. Hatta dizinin Şef tarafından söylenen Chocolate Salty Balls (P.S. I Love You) 1999 yılında dünyanın her tarafındaki radyolarda çalınır. İşler gayet iyi gidiyordu ki, Isaac Hayes Scientology ile, özellikle Tom Hanks, biraz da John Travolta gibi Scientology mensuplarıyla kafa bulan Trapped in the Closet bölümünden sonra diziden ayrıldı. Önce Matt ve Trey’in espri anlayışlarını, eleştiri özgürlüklerini savunur gibiydi, ama sonra bir dini inançla böyle alay edilemeyeceğini söyleyerek Şef’e sesini vermeyi reddetti. Matt Stone ise buna, dizileri Hıristiyanlar, Müslümanlar, Mormonlar ya da Museviler ile alay ederken Hayes’in hiçbir rahatsızlık hissetmeden çeklerini bozdurmaya devam etmiş olduğunu söyleyerek cevap verdi.
Şef kafeteryadan ayrıldı ama, şarkıları duruyor. Bir de sesin sahibinin görsel/işitsel kayıtları var. Isaac Hayes geride şarkılar, düzenlemeler, albümler ve biri dördüncü ve şimdiki eşinden olmak üzere toplam 12 çocuk bıraktı.