Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
Sebze ve meyvelerde kanserden kalp hastalığına, karaciğerden beyin sağlığına sağlığa faydalı pek çok doğal madde var. Bunlara “doğal ilaçlar” da diyebiliriz.
Polifenoller, karetonoidler, antosiyaninler, indoller, vitamin ve mineraller bunlardan sadece bazıları! Son elli yılda yaptığımız en büyük hatalardan biri bu doğal ilaçlara sırt çevirip doğal eczaneyi görmezden gelmek oldu.
Eskiye oranla daha az sebze meyve yiyoruz. Ayrıca şimdiki sebze ve meyveler de eskilerinden farklı. Yalnızca tatları veya lezzetleri kötü değil! ıçlerindeki vitamin, mineral ve antioksidanlar da azalmış durumda.
Nedenleri toprakların insafsızca üretime zorlanması, üretimde kullanılan sentetik gübreler, böcek öldürücü kimyasallar, genetik müdahaleler... Kısacası hem eskiye oranla daha az meyve-sebze yiyoruz hem de yediklerimizin eski sağlık güçleri artık yok...
HASTALIKLAR ARTIYOR
Farklı ülkelerde yapılan yüzlerce çalışma meyve sebze tüketimi azaldıkça şeker hastalığından kilo problemine, kalp damar hastalığından felce, kanserden Alzheimer’e kadar onlarca hastalığın sıraya girdiğini gösteriyor.
Az sebze-meyve yemenin bağışıklık sistemimizi zayıflattığı, enfeksiyon hastalıklarının sıklığını arttırdığı da kesin. Sebze meyve yemeyen çocuklar daha zor ve geç büyüyor. Daha sağlıksız yetişiyor.
Sebze ve meyve tüketmeyen yaşlılarda kabızlık, yorgunluk, sık enfeksiyonlara yakalanmak, bellek kaybı başta olmak üzere bazı sağlık problemleri daha da yoğunlaşıyor.
NE YAPMALI?
Bu nedenle bütün imkânlarınızı zorlamalı, beslenme planlarınızda meyve ve sebzelere daha çok yer ayırmalısınız. Bu işi yaparken benim önerim şu: Meyve ve sebzeleri mümkün olduğu kadar taze ve olgunken yemeye çalışın. Hep aynı sebze ve meyveleri yemek yerine çeşitlendirmeye gayret edin. Önceliğinizi (ekonomik imkanınıza göre) elma, nar, kiraz, siyah erik, yaban mersini, kızılcık, çilek, ahududu, böğürtlene sonra da kayısı, üzüm, kırmızı greyfurt, portakal, mandalina, şeftali, armuda verin. Muz, kivi, nektarin ise sonraki tercihleriniz olsun. Kavunu, karpuzu da unutmayın.
Sebzelerin hepsi önemli ama ıspanak, pazı, bezelye, fasulye, lahana, karnabahar, patlıcan, bakla, yer elması, bal kabağı, domatese öncelik tanıyın.
Mümkün olduğu kadar renkli olanları tercih edin. Renk oranı koyulaştıkça antioksidan kazanımınız çoğalacak, taze, olgun ve mevsiminde yediğiniz zaman bedeninize daha çok vitamin mineral depolayacaksınız. Ayrıca onlardan az pişmiş ya da pişmemiş şekilde faydalanmaya çalışın.
Isıl işlemlerin özellikle C vitamini ve folik asit gibi vitaminlerde ciddi kayıplara yol açabileceğini unutmayın. Organik ya da doğal olanları, mevsiminde yetişenleri tercih edin.
Unutmayın. Daha fazla meyve ve sebze tüketmek, hatta bu durumu tutku derecesine taşımak daha az kalp hastalığı, hipertansiyon, kilo problemi, kanser, daha güçlü bağışıklık sistemi, daha sağlıklı yaşlanma ve zinde güçlü çocuklar anlamına geliyor.
Zeytin ağacı uzun ömrün işaretidir
Zeytin ağacının, mitolojide uzun yaşamın simgesi olması boşuna değildir. Uzak Doğu’da ginkgo biloba neyse Anadolu-Akdeniz kültüründe zeytin aynısıdır. Sağlıklı ve nitelikli beslenmeden söz edildiğinde ilk akla gelen gıda maddelerinden biri olan zeytinyağının yanı sıra zeytin yaprağının da tansiyonu ve kolesterolü düşürerek kalp-damar sağlığına destek olduğu anlaşılıyor.
Bir grup Alman ve ısviçreli bilim adamı, orta düzeyde hipertansiyonu olan 40 adet tek yumurta ikizinden birine günde 500-1000 mg zeytin yaprağı özütü, diğerine de plasebo verip 8 hafta süreyle kilo, tansiyon, kolesterol ve şeker düzeyi açısından izlemişler, zeytin yaprağının, tansiyon düşürücü etkisi olduğunu destekleyen rakamlar elde etmenin ötesinde tüketilen günlük doza bağlı olarak kolesterolü de azalttığını gözlemlemişlerdir.
Polifenolik antioksidanlardan “oleuropein” açısından da zengin olan zeytin yaprağı özütü, bağışıklığı güçlendirip vücut direncini yükseltir, bakteri, virüs ve mantar enfeksiyonlarına engel olur.
DR. EVREN ALTINEL
Hepatit A ve B aşıları
Hepatit A virüsü fekal oral yolla bulaşır ve virüs karaciğerde yerleşerek çoğalır. Kuluçka dönemi yaklaşık 30 gündür. Sarılık 6 yaş altı çocuklarda yüzde 10, 6-14 yaş arasında yüzde 40-50 ve 14 yaş üzerinde ise yüzde 70-80 oranında görülür. Bulaşıcılık bulguların ortaya çıkmasından 2 hafta önce başlayıp bulgulardan bir hafta sonraya kadar devam edebilir.
Hepatit A enfeksiyonlarında kronikleşme bildirilmemiştir. Ölüm riski yaşla birlikte artmakta, 49 yaş üzerinde yüzde 25 gibi bir orana ulaşmaktadır.
1995’ten beri aktif olarak kullanılan hepatit A aşısı kasım 2005’ten beri çocuklarda rutin aşı olarak önerilmektedir. 12-23 ay arasında tüm çocuklar 6-12 ay arayla 2 doz olarak aşılanmalıdır. Ayrıca uluslararası seyahat edenler, homoseksüel erkekler, yasa dışı ilaç kullananlar, pıhtılaşma faktör eksikliği olanlar, kronik karaciğer hastaları, sağlık çalışanları, kreşe devam eden çocuklar, temizlik ve gıda sektöründe çalışanlar hepatit A’ ya karşı aşılanmalıdır.
Ülkemizde bulunan hepatit A aşıları Avaxim, Vaqta ve Havrix’dir.
Hepatit B virüsü kronik hepatite, siroza ve karaciğer kanserine yol açar. Eylül 1998’ten itibaren ülkemizde yeni doğan tüm bebeklere 0., 1. ve 6. aylarda rutin aşılama uygulanmaktadır. Aşının koruyuculuğu yüzde 95 dir. Ayrıca ilaç bağımlıları, önceden aşılanmamış 0-18 yaş grubu çocuklar, sağlık çalışanları, kronik hepatit C hastaları, cinsel partneri HBsAg pozitif olan veya altı ay içinde birden fazla cinsel partneri olan kişiler, aile içinde HBsAg pozitifliği olanlar, kan ve kan ürünleri ile temaslı işte çalışanlar, böbrek transplant hastaları ve erken dönem böbrek yetmezliği olanlar ve mahkûmlar aşılanmalıdır.
Aşılama sonrası rutin kontrol veya tekrar aşılama gerekmemektedir. Ancak böbrek yetmezliği veya bağışıklık sistemi yetersizliği olanlarda aşının tutup tutmadığı takip edilmelidir.
PROF. DR. EROL AVŞAR