Sebepsiz meşhurum ama suçlusu ben değilim

Güncelleme Tarihi:

Sebepsiz meşhurum ama suçlusu ben değilim
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2004 00:20

Atomu bile parçalayabilirsiniz ama önyargıyı asla! Röportajı yapabilmek için çokça diller dökmeme rağmen, ben de önyargılıydım. İnsanlardaki Özlem Önal imajı neyse, benim kafamdaki imaj da oydu. Dedemanlar’ın torunu, zengin, şımarık, sorumsuz, teşhirci, yüzeysel. Ama acayip güzel. Ve stil sahibi. Bu son iki sıfatla var olan, varlığını sürdüren bir kadın. Oysa...

Konuşma aktıkça, o kendini anlattıkça, mezun olduğu okulları, yaptığı işleri, hobilerini duydukça, olgunluğunu, derinliğini ve felsefe merakını keşfettikçe ve tabii samimiyetini gördükçe kendimden utandım. Anladım ki, ne benim ne de sizin tanıdığınız Özlem Önal, şu an karşımda duran Özlem Önal. Siz onu tanımıyorsunuz. Bu röportajdan sonra inşallah tanıştığınıza memnun olursunuz...

Siz ne kadar güzel olduğunuzun farkında mısınız?

- Ben ortalıkta ‘‘Güzel kadınım’’ diye dolaşan biri değilim. Allah korusun! Aynaya baktığımda kendimi sevdiğim zamanlar oluyor, sevmediğim zamanlar oluyor. Gündüz eşfomanlarla dolaşan biriyim. Aslında, bakımsız olduğumu bile söyleyebilirim. Saçlarımın dibi bazen şuraya kadar uzar, kuaföre gitmem. Üşenirim. Ben üşengecim. Ama insanların aklında basında çıkan fotoğraflarım kaldığı için beni hep güzel, bakımlı, şık bir kadın zannediyorlar. Öyle algılamak istiyorlar. Onların takdiri de, gelsinler bir de beni gündüz görsünler!

Yine de sizin güzelliğiniz ve duruşunuz farklı bir stil yansıtıyor. Bunun farkında mısınız?

- Hayır. Söylüyorum, hiçbir şeyin farkında değilim. Olmak da istemiyorum. Zaten ‘‘Ben farklıyım, bakımlıyım, stil sahibiyim, böyleyim, şöyleyim’’ demek biraz komik değil mi? Kafayı sadece böyle şeylere taktığın zaman, hayatta bir dolu şeyi ıskalıyorsun. Sığ ve yüzeysel bir şey oluyorsun.

Türkiye'de pek çok insan sizi takip ediyor. Ne yapmış, ne etmiş, ne giymiş, kiminle evlenmiş, kimden ayrılmış. Sizce neden?

- Hiçbir fikrim yok. Bilsem. Sebepsiz meşhurum ben. Bu durumdan çok hoşlandığımı da söyleyemem. Belki, buralarda çok yaşamıyorum diye. Çok ortalıkta değilim diye. Arada bir çıkıyorum diye. ‘‘Dedemanlar’ın torunu Özlem Önal gece bilmem neredeydi. Göz doldurdu. Pek şıktı. Cüretkar bir kıyafet giymişti...’’ Böyle yazıyor basın. Onlar için başka bir özelliğim yok. Beni tanımadıkları için bu tür şeylerle ön plana çıkıyorum.

İyi de neden siz? Köklü aileden gelen ünlü bir sürü kadın var...

- Cevabını bilmediğim sorular bunlar. Özel hayatımda bir skandal yok. Özel bir başarım yok. Çok değerli fikirlerim olduğunu da düşünmüyorum. Ben de insanların neden beni merak ettiğini merak ediyorum. Nereye gitsem fotoğrafımı çekiyorlar. Üstelik o görüntüledikleri kadın tam olarak beni de yansıtmıyor. Tuhaf bir durum...

Siz insanların tanıdığı Özlem Önal mısınız?

- O sosyetik olan mı? Hani şu sırtı açık kıyfatle magazin basınında boy gösteren mi? Jet set. Bir ayağı New York'ta bir ayağı İstanbul'da. Vallahi de billahi de değilim. Türkiye'nin en güzel giyinen kadını hiç değilim.

Peki siz kimsiniz? Ve nereye aitsiniz?

- Ben de bu soruların cevabını arıyorum. 35 yaşındayım ve kim olduğumu bulmaya çalışıyorum. Ben galiba her yere ve hiçbir yere aitim!

New York'ta yaşarken de, sanki doğum yerinizi orasıymış gibi rahat mısınız?

- Evet. Herhangi bir yere gidebilirim, oraya aitmiş gibi tek başıma yaşayabilirim. Muazzam bir uyum kabiliyeti! Bali'de bir köye bile yerleşebilirim. Bazen düşünmüyor da değilim. Ama işte böyle olunca, bütün bir gezegeni ‘‘playground’’un gibi algılayınca, tuhaf bir hiçlik hissediyorsun. Kök salamıyorsun. Hem her yere aitsin hem hiçbir yere. Bir süredir New York'taydım. Bir yıl Soho'da dünyanın en iyi butik otellerinden birinde, Mercer'de çalıştım.

Bağlantılar ve ilişkiler sayesinde mi bu işi buldunuz?

- Hayır. New York'ta sen varsın, senin kişiliğin var. Ailen yok. Köklü bir aileden gelmişsin gelmemişsin, kim takar? Benim CV'mde öyle aman aman başarılar da yoktu. Bugüne kadar hep ailemin otellerinde çalışmıştım. ‘‘Tamam başla’’ dediler. Beni representatif manager olarak işe aldılar. O pozisyon için binlerce kız birbirini yiyor. Ben de şaşırdım. Patronum şu an Uma Thurman'la sevgili. E haliyle o insanları tanıyorsun. Öyle bir dünya. Ünlüler, meşhurlar. Bir süre hoşuma gitti. Çok çalışıyordum, çok öğreniyordum çok da eğleniyordum. Fakat benden bu kadar dedim...

Neden?

- E yalnızlık dokunuyor bir süre sonra. Buradakinden daha fazla arkadaşın oluyor güya. Ama insan ilişkileri daha farklı. Burada hastayım desen evine koşar arkadaşların. Orada, ‘‘İyileşince beni ara tamam mı?’’ diyorlar. Ailemi özledim. Bir taraftan dünya vatandaşı geçinirken bir taraftan ne kadar milliyetçi olduğumu da fark ettim. Türkiye'yi özledim. Zaten çok gururlanıyordum orada ‘‘Ben Türküm’’ diye. Hiçbir fikirleri yok Türkiye hakkında. Fena temsil etmedim yani ülkemi!

İçimde iki Özlem var

Kafanıza neler takılıyor? Her şey toz pembe mi? Yoksa sizi huzursuz eden şeyler var mı?

- Olmaz mı? Benim olmak istediğim bir insan var. O şu an çok uzağımda. Kafamdaki o kadın olabilmeyi her şeyden çok istiyorum. Bir tarafım bu güncel hayatın içinde. Tam da o fotoğraflardaki kadın, gülüyor, eğleniyor ama öteki tarafım bütün bunların boş olduğunu söylüyor. Zaman zaman bocalıyorum. Çünkü iki Özlem var içimde. İkisinden birine doğru gideceğim. Sürekli kendimi sorguladığım için de huzursuz bir insan haline geliyorum. İnsanlar bir gruba aitler ben kendimi tam öyle hissetmiyorum. Ama şunu biliyorum: Hayatı dolu da geçirebiliriz boş da. Ben birinci şıkkı tercih ediyorum. Mesela çocuk yapmayı çok istiyorum. İmkanım olsa bugün yaparım.

Çirkinleşeceğim, şişmanlayacağım gibi dertleriniz...

- Tam tersine! Kadınların doğurduktan sonra, çok daha güzelleştiklerine inanıyorum. Hayat vermek böyle bir şey. Sana bir şey katıyor. Yüzünün ifadesi değişiyor. Doğum yapan her kadın ışıldıyor. O eskidendi: ‘Hamile kaldı şişmanladı, çirkinleşti...’

TEZATLARIN KADINIYIM

Hem çok güvenli hem de çok güvensiz duran bir haliniz var.

- Sürekli ikisi arasında gidip geldiğim için hangisiyim bilemiyorum. Söylüyorum ben içimde tezatları fazlasıyla barındırıyorum.

Giyiminizde cesur ve cüretkarsınız, sosyal hayatta da öyle misiniz?

- Al sana bir tezat daha! Çekingen bir insanım. Utangacım. Çocukluğumdan beri bu hep öyle. Diyebilirsiniz ki: Hem öyle giyiniyorsun hem utangaç biri olduğunu söylüyorsun. Ama öyle. O utangaç kadın, o giyimi nasıl taşıyor ben de bilmiyorum.

Tabu yıkmaktan gizli gizli hoşlanır mısınız?

- Ben mi tabu yıkacağım! Yok hayır. Kalıplarla büyüdüm ben. Onlar beyninim bir köşesinde hep var. Zaten beceremem.

Güzelliğinizle gündemde acayip bir yer işgal ediyorsunuz. Başka hangi özelliğinizle gündemde yer işgal etmek isterdiniz?

- Bütün problemim bu zaten! Çünkü sadece güzelliğinle var olmak, öyle tanınmak anlamsız bir şey. Bana rağmen oluyor. Rahatsızlık duyuyorum. Ama sonra düşünüyorum: ‘‘Niye dert ediyorsun? Gerçek Özlem'i tanıyan tanıyor.’’

10 yıl önce hayata nasıl bakıyordunuz, şimdi nasıl bakıyorsunuz?

- Dağlar kadar fark var! Hayatımdaki öncelikler değişti. Değer verdiğim, heyecanlandığım şeyler değişti. Bu yüzden ben 20'li yaşlarda yapılan evliliklere çok karşıyım. 20'li yaşlarda hayatı daha yeni tanıyorsun ama en önemli iki seçimi o yaşlarda yapıyorsun. Nedir onlar? İş ve eş. Resmen ileride ne olmak istediğimize, kiminle yaşlanmak istediğimize karar veriyoruz. İşin komiği 20'li yaşlarda ne hayatı tanıyoruz ne kendimizi!

Şimdi en büyük hırsınız ne?

- Onu bulmaya çalışıyorum. 20'li yaşlarda yaşamı keşfetme heyecanı içindeydim. 30'lar ise benim için ruhumun büyüme süreci. Daha yeni yeni bir şeyler oturmaya başlıyor. İnsan olarak hedefimin ne olduğunu keşfetmeye çalışıyorum. Ama iş değil sözünü ettiğim. O ayrı...

Ne peki?

- Hepimizin amacı mutlu olmak değil mi? Neyin biz mutlu ettiğini bulup, o yolda ilerlemek değil mi? Herkesi değişik şeyler mutlu ediyor olabilir. Bu aşk olabilir, iş olabilir, aile olabilir. Ben de benim için neyin doğru olduğunu arama dönemindeyim. Ama bir taraftan da işimde heyecanla yeni projelere girişiyorum...

Mesela?

- Dedeman gibi büyük bir grubun parçasıyım, burada pek çok sorumluluğum var. Ama Dedeman'ın yanı sıra ben kendim de bir şeyler yapmak istiyorum. Varlıklı bir ailenin, kurulu düzeni içinde doğduğun zaman, başarıların her zaman ikinci planda kalıyor. Görülmüyor. Ya da sen kendin görmüyorsun. ‘‘Bir şeyi başardım’’ duygusu bir türlü içine gelmiyor. Belki de kendime bunu kanıtlama ihtiyacındayım. En büyük hayalim İstanbul'da bir butik otel. Nedir turizmde Türkiye olarak bizim şikayetimiz? Hep ucuz turistin gelmesi, tesislerimizin ucuza satılması. Oysa paralı ve üst düzey turistin Türkiye'ye gelmemesi için hiçbir neden yok. Bir süredir yer bakıyorum.

Bu çok pahalı bir proje değil mi?

- Elbette öyle. O yüzden önce VIP müşterilere hizmet veren bir seyahat acentesi açmanın peşindeyim. O da aklıma şurdan geldi. Eski patronum sevgilisi Uma Thurman'la yazın Türkiye'ye geliyor. Telefon açıyor: ‘‘İstanbul'da nerede kalacağız, nerede yemek yiyeceğiz lütfen sen ayarla.’’ Sonra, ‘‘Güney'de neler yapabiliriz, nerede kalabiliriz?’’ O kadar çok böyle ünlü tanıdığım var ki, istiyorum ki onları buraya çekeyim. Türkiye için de iyi bir PR olacağını düşünüyorum.

ODTÜ Ekonomi'yi bitirdim hem de onur öğrencisi olarak

Varlıklı bir aileden geliyor olmak nasıl bir şey?

- Kimse doğacağı aileyi seçemiyor. Varlıklı bir ailede doğuyorsan, şurası gerçek ki, hayat rahat. Maddi olarak tabii. Ve bu büyük bir şans. Gelecek kaygın, sıkıntı olmuyor. Ama işte hayat, sırf paraya bakmıyor. İnsanların aklına pek yatmayabilir ama varlıklı bir ailede doğunca da mücadele vermen gerekiyor, o zaman da acılar çekiyorsun. Başka tür acılar. Herkes zengin bir ailede doğmanın avantajlarını tahmin eder de, dezavantajları olabileceğini hiç aklına getirmez. Oysa onlar da var.

Neler onlar?

- Benim için mesela, kendime güvenimi azaltan bir şey. Hiçbir zaman insan olarak sen ön planda değilsin. Hep senin önüne geçen bir soyadın var. Ve insanların sana ne amaçla yaklaştığını bilemiyorsun. Böyle bir paranoya yaşıyorsun. Arkaşlıkta da böyle, kadın-erkek ilişkilerinde de. O soyadı hep orada dikiliyor. Ve insanlar sana bir paket gibi bakıyor. İçini görmeleri daha zor oluyor. Bazen görmek bile istemiyorlar. Varlık içinde mi doğdun bitti, kendini anlatabilmek için özel çaba harcaman gerekiyor. Kendini kanıtlaman gerekiyor. Sınav yani. Başarıların görünmüyor. Bir de elin ayağın düzgünse, sana avantaj diye sunulan şeyler gerçekten dezavantaj olabiliyor. Güzel kadının ötesinde bir şey olduğunu anlatabilmen için kendini parçalaman gerekiyor. Kimliğini gösterebilmen, kişiliğini ortaya koyabilmen, o ismi hak edebilmen. Çok kolay değil yani. O yüzden yurtdışında yaşamayı seviyorum ya. Orada sadece Özlem'im. Kendime orada daha fazla güveniyorum. Daha az savunmaya geçiyorum. Burada hep gardımı alıyorum. Kaldırıma oturup telefonla bile konuşamıyorum. Ama işte tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı, sonunda buraya hep geri dönüyorum. Çünkü her şey bir tarafa, buranın başka bir tadı var. Ne olduğunu açıklayamıyorum...

Siz İstanbullu musunuz?

- Yok Ankaralıyım. Taşralı yani. İstanbul'a taşındığımda burası bana bir tiyatro sahnesi gibi gelmişti. Alışmakta zorluk çektim. Ankara insan insanın yeridir, daha gerçektir. 21 yaşına kadar orada yaşadım. Sonra İstanbul, Montreux, Floransa ve New York. Ankara'da balkonda büyümüş kız, sonra dünya vatandaşı oldu!

MATEMATİKLE İLGİLİYİM

Eğitiminiz?

- ODTÜ Ekonomi'yi bitirdim. Hem de onur öğrencisi olarak. Acayip çalışkan bir öğrenciydim. Ders çalışmayı severdim. Hálá bazen matematik kitaplarımı çalışırım.

Benim sizinle tanışmadan önce kafamda yarattığım kadının matematik sevmesi olanaksız gibi!

- Tam tersine çok severim. Bayağı matematikle ilgiliyim. ODTÜ'den sonra İsviçre'de, otelcilik masteri yaptım. Bir süre orada otellerde çalıştım. Sonra Türkiye'ye döndüm ve İtalya'ya gittim. Dünyanın en güzel şehri Floransa'ya, İtalyanca öğrenmeye. Tabii benim eğitimimi kimse umursamıyor. Dahası bilmiyor!

En kolayı cart diye Özlem Önal fotoğrafları basmaktı. Oysa Ergün Gündüz fotoğraflarına bakıp, illüstratif çizim yaptı. Hem özlem Önal'ın hem da Ergün'ün çizgileri mükemmele yakın güzellikte olduğu için biz çok beğendik. Bakalım, siz nasıl bulacaksınız?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!