Güncelleme Tarihi:
Hoş jestler olduğu konusunda hemfikirsiniz sanırım. Bunları bir tarafa bırakın, tüm Londra’ya hizmet veren şirketin getirdiği kolaylıklara da inanamayacaksınız. Her ay belirli bir para karşılığında üye oluyorsunuz şirkete. Sonra adresinize sizin filmleri izleme sıklığınıza bağlı olarak film gönderilmeye başlanıyor. Kapıda bulunan posta deliğinden içeri atıveriyorlar DVD’leri.
Üye olurken işaretlediğiniz seçeneklere bağlı kalınarak gönderiliyor filmler. Ben klasikler ve dramaları işaretlediğim için Peter O’Toole’lu 62 yapımı Arabistanlı Lawrence da geliyor, Jude Law’lı 2006 yapımı Match Point de... Ya da En İyi Senaryo Oscar’lı Hotel Rwanda da...
Hotel Rwanda demişken, filmi seyrederken bana eşlik eden tek şey gözyaşlarımdı, çikolata değil! Ne kadar ağladığımı tahmin bile edemezsiniz. Ne yapın edin, bulun izleyin derim.
Hani “Sizin izleme sıklığınıza bağlı olarak değişiyor” dedim ya, film kapalı bir zarfta geliyor. Ve bu zarfın adresinizin yazılı olduğu bölümünü yırtıp filmi izledikten sonra, tekrar aynı zarfa koyup, üzerindeki yapışkanla zarfı kapatıyorsunuz. Ve ücretsiz olarak, bulduğunuz ilk kırmızı posta kutusundan içeri atıyorsunuz.
O gün mü izlediniz filmi, akşama kadar sokağa çıkıp postalama şansı bulduysanız ne âlâ! İki gün sonra yeni film evinizde. Ama diyelim ki benim gibi başka ülkelere gidip 7-8 gün uzak kalıyorsunuz evden. O zaman işte, aylık olarak aynı fiyatı ödemenize rağmen sadece üç film bile izlemiş olabiliyorsunuz bir ay sonunda.
Dedim ya keyfiniz bilir.
İşte böyle, evde beni bekleyen bir kedi yok ama kapımı içeri doğru açarken ben de bir kavuşma anını bekler oluyorum. “Bakim bakim beni ne bekliyor bugün...” diye açıyorum kapıyı.
Bu arada davetiyenin üstünde konuklar arasında E.T’nin de adının yazılı olduğunu söylemiş miydim?
Şenay