Güncelleme Tarihi:
Ama istisnasız hepsi, mezuniyetleri sonrası, GS’liler gibi bir araya gelmeyi, buluşmayı, abi-kardeş ilişkisini sürdürmeyi dener ve... sonunda pes ederler.
Galatasaray bu bakımdan (belki kulübün de katkısıyla) gerçek bir ‘cemaat’ gibidir.
Okulları elverdiği için Saint-Joseph’liler bir nebze daha iyidirler de... Saint-Benoît’lıların hali içler acısıdır. Oldum olası.
Boşuna “oldum olası” demiyorum, okula girişimin üzerinden 37, mezuniyetimden de 29 sene geçti.
Geldiğimiz nokta: hiçbir etkinliği olmayan bir tabela dernek (kuruculara ve yükün altına girenlere teşekkür borçluyuz ama sonuç ortada) ve koskoca bir HİÇ.
Geçenlerde okulun Pilav Günü idi. Bizim dönemi sordum, sadece 2 kişi gitmiş.
Düşünün artık...
‘Saint-Benoîlılık’ diye bir şey yoktur. Kim ne derse desin.
Ümidim de yok artık. Böyle gider...
*
Ama biz bu arada (bir iki arkadaşın gayretiyle) müthiş bir şey yaptık.
Okula 1969’da girenler ve/veya 1977’de mezun olanlar, üçtür bir araya geliyoruz.
Bunun da ne büyük bir keyif olduğunu sadece bilenler bilir.
Çoğumuz arada hiç görüşmemişiz. Yaşımız 50’ye gelmiş. Kimimiz banka müdürü, kimimiz profesör doktor, kimimiz büyük tüccar olmuşuz. (Kimileri de benim gibi bir baltaya sap olamamış!)
Olsun! 29 sene öncesinde kaldığımız yerden AYNEN devam ediyoruz.
Ne gelir farkı, ne sosyal statü farkı...
Tekrar, okul sıralarında olduğu gibi, bir hizadayız.
Kolay mı, çoğumuz 8 sene beraber okumuşuz. 10 yaşından 18 yaşına.
Herkesin çocukluğuna döndüğü kesin de, sanki herkes ‘kendine’ dönüyor buluşmalarda.
Dışarıda oynamak zorunda olduğu rolden, yüzüne dar gelen maskeden bir geceliğine sıyrılıyor.
Espriler kaldığımız, kavgalar bıraktığımız yerden; otuz yıl sonra ‘Ulan sen benim manitamı ayartmıştın’ diye dalaşan iki ak saçlı, manitanın adını bile unutmuşlar; eski yıllığımızdan bir sayfa, fotokopisini çekip getirmiş biri, masanın etrafında belki on kişiyiz, kağıttaki isimleri kimse okuyamıyor, bir tane yakın gözlüğü var, elden ele geziyor, biri dertleniyor ‘Vay be, beyler, ihtiyarlamışız biz yahu!’
İhtiyarlamışız.
Ve birlikte olmaktan ne kadar mutluyuz Yarabbi...
Önce 6 ayda bir demiştik toplantılar için, “30 senedir uğursuz suratınızı görmekten kurtulmuştuk. Altı ayda bir yeter, fazlası çekilmez...”
İkinci toplantıda fasıla 3 aya düştü.
Son olarak “Beyler, bu böyle olmuyor, haftaya boş musunuz?” demeye başladık.
“Bunca yıldır niye birbirimizi görmedik. Bu açığı telafi etmeliyiz arkadaşlar...”
Dedim ya, yaşımız elliye dayanmış.
Çoğu gitmiş, kesin, artık azı kalmış.
Tadını çıkarmaya herkesten çok kararlıyım ben.
Kararlıyım çünkü babamdan bilirim.
Onlar (Kabataş 1947 mezunları) daha geç başladılar buluşmaya. Hikayelerinden biliyorum, en az bizim kadar mutlu oldular. Ama gün geldi, her toplantıda biri eksildi. Zihni Amcam gitti, Nur Amcam gitti, Nüzhet Amcam gitti...
Bir daha yürekleri kaldırmadı bir araya gelmeyi.
Bir kaza olmasın diye dua ederek... kaybettiğimiz bu 30 yılın acısını çıkarmaya bakmalıyız artık...
Not: Son tekne gezimizden bir kare. Fondaki Galatasaray bayrağı sizi yanıltmasın. Kırk kişide sadece 4-5 gariptiler. Şampiyon oldular, sevindiler diye ses etmedik artık! J