Güncelleme Tarihi:
Arabanın CD çalarındaki müzik, daha ilk notasında insanı yakalıyor. Coşkulu, enerjik, dinamik. Ve tok bir ses söylemeye başlıyor: “İşsizlerin işi olacak- Kadınların yüzü gülecek- Susturulan öğrencisi- Baskı gören gazetecisi- Herkes rahat nefes alacak- Haydi sen de kalk ayağa- Al bayrağı çık sokağa- Haziran’da Kemal geliyor.”
Milas-Güllük yolundayız. Yanımızda o tok sesin sahibi, Ege türkülerinin taçsız prensi Tolga Çandar. CHP’nin Çerkes Halk Şarkısı’ndan uyarlanan seçim şarkısına tempo tutuyor. Müzik değişiyor. Fonda daha tanıdık bir melodi: “Tarlaya ektim soğan-Mahvetti bizi Erdoğan- Çiftçinin derdi bitmiyor- Ananı da al git diyor- Oy niye oy istiye- Hangi yüzle oy istiye...”
Ondan fazla albümüyle zeybek kültürünü ayakta tutan Çandar bu kez CHP için seslendirdiği iki seçim şarkısında kendini buluyor. Zira o şimdi CHP Muğla Milletvekili adayı. Altı milletvekiliyle temsil edilecek Muğla’da CHP’nin birinci sıra adayı olduğu için Meclis’e girmesine kesin gözüyle bakılıyor. O ise kontenjan ya da atamayla değil ön seçimle birinci sıraya yerleşmiş olmasını Meclis’e girmekten daha fazla önemsiyor.
DİRENİŞ TÜRKÜLERİNDEN HARP OKULUNA
Sazlı muhalefetten sözlü muhalefete geçen Tolga Çandar ile doğduğu yer olan Milas’ta sabah saatlerinde buluştuk. Bir yandan hiç susmayan telefonuna yanıt verirken, diğer yandan gününü programlıyor. Önce afişleri hazırlayan grafikçiye gidilecek. Oradan belediye başkanına, ardından partiye... Öğlen Muğla’da bir cenaze var, ona katılması gerekiyor. Bu arada Bodrum ve Yatağan’a uğrasa iyi olacak. Zira oralardan da sorumlu. Göbeğindeki yağlar da rahatsız ediyor. Bir de diyetisyene görünse... Ve seçim çalışması başlıyor!
Aracımızı, Çandar’ın Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’nden yeni mezun olan yeğeni Muammer Muğla kullanıyor. “Siz de inşaat mühendisiydiniz” sözümüz Çandar’ı 1970’li yılların sonlarında girdiği ODTÜ günlerine götürüyor:
“Deniz Gezmiş, Mahir Çayan bizim kahramanlarımızdı. Ortaokuldaydım idam edildiklerinde. Bir gün okuldan eve geldim. Mahallenin kadınları bizde toplanmış, yastalar. ‘Eyvah babama bir şey oldu herhalde’ dedim. Babam taş ocağı işçisiydi. Patoz patlamaları sırasında kazalar olurdu bazen. İlkokulda hademelik yapan annem, ‘Denizler’i asmışlar yavrum, biz çocuklarımızı üniversiteye gönderemeyecek miyiz’ diye ağlıyor. Bütün kadınlar da onunla. ODTÜ’yü kafama koymuştum. Milas Lisesi’nden mezun olan 12 kişiden tek ben girdim ODTÜ’ye. Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü. Ancak o yıl Hasan Tan (rektörlüğüne tepki) boykotu oldu. Okul kapandı.”
Böylece Ankara’ya sazıyla gelen üniversiteli Tolga, ODTÜ’de direniş türkülerinin sesi oluyor. Ancak boykot uzayınca kimseye haber vermeden Harp Okulu sınavına giriyor. Amcası gibi pilot olmak çocukluk hayali çünkü. Ve sınavı kazanıyor. T41 uçağıyla yaptığı sekiz sortinin ardından üniversiteye dönme kararı alıyor. Ama devre arkadaşlarını hiç unutmuyor. Şimdi fırsat buldukça kimi general, kimi emekli olan devrelerinin İstanbul’daki her ayın ilk salı buluşmalarına dahil olmaya çalışıyor.
Çandar, üniversiteye döner dönmez sıkı bir kampa sokuyor kendini. İki dönem yüksek şeref listesine giriyor. Bu başarı ona inşaat mühendisliğinin yolunu açıyor. İlk başlarda sempatik bulunan şivesi özel ilişkilerinde sorun olmaya başlayınca, tiyatroyu halka götürmek için kurulan ODTÜ Oyuncuları’nın arasına karışıyor. Aynı zamanda Türk Halk Bilimleri Topluluğu’nun üyesi olarak Nida Tüfekçi’den bağlama, Ahmet Kanneci’den klasik gitar dersleri alıyor. Tiyatro ve müzik artık hayatının vazgeçilmezleri oluyor.
MUĞLA’YI ÇALGICIYA MI EMANET EDECEĞİZ
CHP’nin ilçe başkanlığının bulunduğu meydana girdiğimizde açık kıraathaneyi andıran meydandaki ilk masayı göstererek “İşte CHP’nin ulu çınarları” diyor. Her biri 70-80’ine merdiven dayamış Milaslılar, Çandar’a tek tek hayırlı olsun dileklerini iletiyor. Rotayı Güllük beldesine çeviriyoruz. Çandar kaldığı yerden anlatmaya devam ediyor:
“Ortaokulda, lisede, hatta üniversitede hiçbir tatilim boş geçmedi. Kah taş ocağında çalıştım, kah barda. Bodrum’da barmenlik yaptım bir süre. Profesyonel müzik hayatım üniversite yıllarında başlar. Yeni Türkü ile ‘Günebakan’ albümünde çalıştım. Ardından Yeni Türkü’den ayrılan Eftal Küçük ile Çağdaş Türkü grubunu kurduk. 1986’da ilk albüm ‘Bekle Beni’ geldi. Bir süre mühendislik yaptım. Baktım olmuyor, müzikle devam ettim yoluma.”
Siyaset, ODTÜ’de Öğrenci Temsilciler Konseyi’nde çalışırken giriyor Çandar’ın kanına. İlk durak CHP Gençlik Kolları. Kesintilerle neredeyse 30 senedir parti üyesi. Milletin vekili olma talebi ise ilk 2002’de girişime dönüşüyor. Ancak listeyi genel merkez belirleyince sıralamaya giremiyor. Arkasından 2007 seçimleri. Önseçime giriyor ancak asılmıyor. Önseçimde 6’ncı olması da onu Meclis’e taşımaya yetmiyor. Ankara’da yaşayan eşi Gülşen ve tek çocuğu Karya’nın desteğiyle, sekiz ay önce anne-babasının yanına, Milas’taki evlerine yerleşiyor. Gitmedik dağ köyü, çalmadık kapı bırakmıyor. Üç ayakkabı eskitiyor ve sonuca ulaşıyor. Delegelerin yarısının oyunu alarak bu seçimde ilk sıraya oturuyor:
“Türkü söylemenin kendisi siyaset yapmaktır zaten. Biz yıllardır sahnede siyaset yapıyoruz. Yavuz Bingöl’ün bir albümüne Güney Amerika devrimci direnişin sembol isimlerinden Victor Jara’nın şu sözünü yazmıştım. ‘Ben sesim güzel olduğu için türkü söylemiyorum, türkü söylemeyi çok sevdiğim için de türkü söylemiyorum. Türkü söylemenin gerekliliğine inandığım için türkü söylüyorum.’ Bense şunu diyorum: Ben hem sesim güzel olduğu için, hem söylemeyi çok sevdiğim için, hem de gerekliliğine inandığım için türkü söylüyorum. Siyaset insanın sivri yanlarını törpülüyor ve sabrı öğretiyor. Bunu becerenler kalıyor, beceremeyenler gidiyor. ‘Muğla’yı bir çalgıcıya mı emanet edeceğiz!’ dediler. Halbuki Mustafa Kemal’in lafı var: Her şey olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız.”
Ben bir sokak çalgıcısıyım
- Protokolden hazzetmiyorum. İnsanların davranışları yapay geliyor. Mecbur kalmadıkça protokole katılmak istemiyorum. Bilinen milletvekili profili dışında kalmak, içimden geldiği gibi davranmak istiyorum, hepsi bu.
- 30 yıldır bu ülkede zeybek, efe diye diye dilim çürüdü. İlk Ege türküleri albümü çıktığında “Kim n’apsın Ege türkülerini” dediler. İlk haftada türkülerin peşine düşüldü. Çünkü Egeliler kendilerine büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorlardı. Bir Özay Gönlüm’leri vardı. Farklı bir anlayışla yapılan bu müzik ve Tolga Çandar bayrak oldu. Efe ismini eskiden köpeklere veriyorlardı, nasıl bir kültür emperyalizmi. Şimdi çocuklara veriyorlar...
- Ben sokak çalgıcısıyım. Avrupa’da bunun adı troubadour. Ben bir troubadourum desem enteresan, sokak çalgıcısıyım desem, öyle demesene! İlk kız arkadaşım elimde bağlama varken yanımda yürümezdi; gitar varken, ben taşıyayım derdi. Bağlama ile gitara yüklenen anlama bakın. Kültür çatışması, ayrıldık. Yıllar sonra Musa Eroğlu’yla gittiğim bir Londra konserinde karşılaştık. “Türkülerin bizim hayatımızdaki yerini anlayamamışım” dedi.
NASIL DARBECİ OLDUM!
Tolga Çandar, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu ileri sürülen darbe günlüklerinde isminin geçmesine ve söylediği kahramanlık türküleri nedeniyle 12 Eylül darbesiyle özdeşleştiren Hasan Mutlucan’a benzetilmesine şöyle yanıt veriyor:
“Hasan Mutlucan’ı Bodrum’da tanımıştım. Çok iyi insan ve çok iyi demokrattır. Kahramanlık türküleri söylemiş olması darbeyle özdeşleştirildi. Bana da aynı şeyi yapmaya çalıştılar. Niye bana darbeci dediler? Güneydoğu’da mayına basmış çocuklar, bacakları yok, protez takılmış. Rehabilitasyon Merkezi’nde Eşmeli bir ilkokul öğretmeni zeybek öğretiyor bunlara. Bir gösteri yapıldı, ben de türkülerle eşlik ettim. Bir sosyal sorumluluk projesi. Etkinlikten sonra komutanlara yemek verildi. Kendi aralarında konuşurken, biri ‘Tolga’nın sesi çok etkileyiciymiş’ diyor. Biri de (günlüklerde Şener Eruygur olarak geçiyor) ‘Aaa bir daha darbe yaparsak Hasan Mutlucan’ı değil onu kullanalım’ diyor. Adamların esprileri bu. Kabzımallar nasıl hıyar üzerine espri yapıyor, asker de darbe üzerine yapıyor. Her meslek grubunun kendine göre espri anlayışı var. Gülüşüyorlar. Ben de oradan geçerken ‘Tolga gel sana yeni iş alanı çıktı’ dediler. Bana anlattılar, güldük geçtik. Tolga Çandar bir halk sanatçısıdır. Her yerde adı geçebilir. Ben yurtseverlerin olduğu her yerde konser yaptım. Cumhuriyet mitinglerinde de çaldım, belediye festivallerinde de, dağ köylerinde okul yararına da. Bir yerlerde de adımın geçmesi çok doğal değil mi? Ayrıca 12 Eylül darbesinden en çok muzdarip olanlardanız biz. Biz de sorgudan geçtik. İnsanların bunu darbe planının bir parçasıymış gibi göstermeye çalışmaları enteresan. Önce kendi ahlaklarını sorgulasınlar.”