Sayın okuyucu

Güncelleme Tarihi:

Sayın okuyucu
Oluşturulma Tarihi: Mart 28, 2004 00:00

SAYIN...Allahım, bu kelimeden ne kadar çok nefret ettim, ediyorum ve de edeceğim.Hele hele, sözcüğün gazetecilerin ağzından çıktığını duyduğum ve kaleminden döküldüğünü okuduğum an, bütün cinlerim başıma üşüşüyor.Şeytan, ‘lanet olsun’ diyerek, tarihçesi artık çeyrek yüzyılı da aşan mesleğini bırak ve yeniden taksi şoförlüğünde direksiyon sallamaya başla diye dürtüyor.Fakat bu esas noktaya gelmeden önce şu ‘sayın’ üzerinde durmak istiyorum.*KESİN olarak bilmediğim için yanılma payına da kapıyı açık bırakıyorum ama, unvan herhalde ‘Dil Devrimi’yle (!) birlikte Türkçe’ye girmiş olmalı...Zira malum, eskiden ‘hürmetli’ veya ‘muhterem’ gibi sözcükler kullanılırdı.Ötesi, İmparatorluk lisanını son derece adabıyla üretmiş olan cennetmekan ecdadımız ‘devletlü fehametlü’dan ‘devletlü utufetlü’ye ve ‘devletlü inayetlü’den ‘devletlü nicabetlü’ye skalası çok belirgin bir lugat geliştirmişti.Eğer cahilin teki ‘devletlü semahatlü’ diye anması gereken şeyhülislamı Mekke emiriyle karıştırıp ona ‘devletlü siyasetlü’ derse, kocca bir ‘yuh’ yerdi.Neyse, eski nostaljiyalar peşinde koşmuyorum ve tabii de ki ‘arı Türkçeci’ (!) Cumhurbaşkanımıza bu şekilde hitap etmeyi asla ve asla aklımdan geçirmiyorum.Demek ‘saygı duymaktan’ falan, işte ‘dil alimleri’miz (!) ‘sayın’ı türetmiş.*BURAYA kadar öyle ciddi bir itirazım yok...Dolayısıyla da, zarftaki adrese ‘Sayın Fişmekan’ ibaresinin düşülmesini veya mazruftaki yazışmada ‘Sayın ilgili’ başlığının kullanılmasını normal karşılıyorum.Ancaak, olur olmaz yer ve zamanda; üstelik de ciğeri beş para etmez kimselere ‘sayın’ diye hitap edildi miydi, nevrim dönüveriyor. Burada korkunç bir riyakarlık ve rezil bir ikiyüzlülük var!Herifçioğlu her haltı yemiş ve ben ona ‘sayın katakullici’ diyeceğim ...Sittin senedir tanıdığım bir namuzsuz, adını ‘sayın hergele’ diye anacağım...Neymiş, ‘terbiye ünlemi’ymiş... Elinin körü!Eh ne hacet, bari öz be öz kardeşime de ‘sayın biraderim’ deyivereyim...Başlarım terbiyesinden de, salçasından da, sosundan da...*FAKAT ilk satırda belirttiğim gibi, beni en çok rahatsız eden şeyi birçok meslektaşımın muhataplarını sözlü ve yazılı olarak ‘sayın’ diye anması oluşturuyor.Gazetecilik pratiğinde ve etiğinde böyle bir şey yoktur!Eh, bendeniz az biraz mürekkep yalamış ve kürenin pek çok yerinde, kurumunda ve ortamında mesleğini icra etmiş birisiyim.Ancak yemin ediyorum ki, bizim ‘karanlıkçı Maocular’ın kendilerine örnek aldığı ve başına ‘ülkemizin en sevgili evladı; dünya proletaryasının en kızıl yıldızı, halkımızın en öncü mücahidi’ unvanlarını eklemeden ‘Kim İl Cong Yoldaş’ adını telaffuz etmenin kelle uçurmaya götüreceği komünist Kore gibi sonsuz istisnai ülkeleri hariç tutarsak, basın toplantılarında ‘sayın’ diye soru soran, ekran stüdyolarında ‘sayın’ ekleyerek konuşmacı tanıtan; sütun cümlelerinde ‘sayın’ı ekledikten sonra isim zikreden gazetecileri ne gördüm, ne de okudum.Olsa olsa, soru sorarken ‘mister’, ‘mösyö’, ‘sinyör’ türü bir unvan söylenir; hadi zat-ı devletlüsu pek bir önemliyse ‘Bay Başbakan’ anlamına gelebilecek bir hitabete başvurulur - ki, Türkçe’de bunu ‘beyefendi’ veya ‘efendim’ diye formüle etmek daha akıllıcadır - ve yazarken de sadecene isim veya sıfat kullanılır.Nokta, satırbaşı, paragraf...*OYSA, meslektaşlarımın birçoğunda ‘sayın’ aşağı, ‘sayın’ yukarı...İnsaf yahu ! Gazeteci miyiz, yoksa mabeyincibaşı mı?Ceride işiyle mi uğraşıyoruz, yokşa teşrifat memurluğu mu yapıyoruz?Ve dobra dobra söyleyeyim ki, bu adı batasıca ‘sayın’ın böylesine yaygınlık kazanmasında, ‘mesleki deformasyon’a uğrayarak, haşır neşir olduğu bürokrasinin ve ‘rical’in dilini benimseyen ‘Ankara gazeteciliği’ esas sorumluluğu taşıyor.Hadi, ‘nasyonal cumhuriyetçi’ emekli büyükelçinin ‘Radikal’de köşe yazarlığına terfi ettikten sonra, demokrasi ve özgürlük güçlerine bodoslamadan saldırırken dahi onlara önce bir ‘sayın’ kıyağı çekmesini anladık diyelim. Ne de olsa ‘tercüme odası’ndan itibaren ‘münevver kapıkulu’ geleneğidir.Peki ama, okuyucusundan, seyircisinden, dinleyicisinden ve yöneticisinden başka kimseye karşı sorumluluğu olmayan ve olmaması gereken gazeteci neden illa ‘sayın, sayın’ diyerek, muhatabı karşısında el pençe divan duracakmış ki?Niçin mülakatı sırasında canına okuduğu veya yazısında yerin dibine batırdığı hazrete yine de ‘sayın’ demek ihtiyacını hissedecekmiş ki?Tamam, terbiye merbiye anladık da, yani şimdi tüm dünya gazetecileri gibi sırf isimle yetinmek ve ölçüde tamamen nötr bir mesafe koymak terbiyesizlik mi oluyor?*EVET evet ‘sayın’ okuyucular, bendeniz ‘sayın Hadi Uluengin’ tarafından ‘saygıyla’ kaleme alınmış olan bu ‘saygıdeğer’ makalenin bittiğini en derin ‘saygılarımla’ arzederim, efendim.Hazır ola geçmemi de buyurur muydunuz?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!