Savaş çocukları

Güncelleme Tarihi:

Savaş çocukları
Oluşturulma Tarihi: Ekim 31, 2013 01:18

Yönetmenliğini Faysal Soysal’ın üstlendiği, Kristina Krepela, Nik Xhelilaj, Turgay Aydın ve Alma Terzic’in başrolleri paylaştığı “Üç Yol”, 25 Ekim’de vizyona girdi. Bosna’daki acı dolu savaş yıllarına ayna tutan filmin detaylarını, “Kayıp Şehir”de üstlendiği Kadir rolüyle tanınan Arnavut oyuncu Nik Xhelilaj ve “Av Partisi”nde Richard Gere’le birlikte kamera karşısına geçen Hırvat oyuncu Kristina Krepela’ya sorduk.

Haberin Devamı

Kristina Krepela: Burada kendimi ülkemde hissediyorum

* “Üç Yol” ekibine nasıl dahil oldun? Teklif kimden geldi?

- Faysal (Soysal), Boşnakça, İngilizce ve biraz da Fransızca bilen bir oyuncu arıyormuş. Bu duyulunca Bosna’dan, Hırvatistan’dan kendisine oyuncular önerildi. İşte o birkaç Hırvat oyuncudan biri de bendim. Seçmelere katıldım. İlk görüşmeden sonra benimle tanışmak için Zagreb’e geldi. Senaryo üzerine konuştuk, biraz zaman geçirdik, sonrasında ajansımı arayıp “Kristina ile çalışmak istiyorum” dedi.

* Peki canlandırdığınız Zrinka nasıl bir karakter?

- Benim için tam bir gizemdi. İlk başta yaşadığı duyguları anlamak çok zor oldu. Ailesini, yakın arkadaşlarını, özetle tüm sevdiklerini kaybetmiş bir kadın... Sonrasında umutları kaybolan insanlara yardım etmek amacıyla psikolog olmuş.

* Tam anlamıyla zıttınız yani.

- Kesinlikle. Benim doğam “her zaman savaş ve asla vazgeçme”dir. Zrinka bir noktada vazgeçti, ölümle yaşam arasında karar vermesi gerekti.

* Nasıl toparlandı peki?

- Bazen bir şeyler olur, bizim için yeni kapılar açılır. İşte o anda biri gelir ve “Her şey iyi olacak” der.

* Zrinka için bu kişi Bünyamin mi?

- Evet. Tam karar aşamasında yakışıklı ve umut dolu bir Türk genciyle karşılaşıyor. Genç, Zrinka’ya “vazgeçmenin zamanı değil” diyor ve yeniden umut aşılıyor. Sonra Bünyamin gidiyor, onun peşinden Zrinka da yollara düşüyor. Bu rolde onun cesareti de beni etkiledi. Onun kadar cesur davranabilir miydim, kalbimin sesini dinleyip yollara düşebilir miydim bilmiyorum.

HER PROJE YÜRÜMEYİ YENİDEN ÖĞRENMEK GİBİ

* Çekimler Saraybosna, Visokov, Mostar, Poçitel, Malabadi, Batman, Hasankeyf ve Midyat’ta yapıldı. En çok nereyi beğendin?


- Bosna’yı çok seviyorum. Orada çok arkadaşım var, ayrıca birçok işte çalıştım. Ama en çok Hasankeyf’e bayıldım. Orada geçirdiğim her dakika büyüleyiciydi.

* Türkiye’ye yabancı değilsin aslında. Geçen sene de “Mahmut ile Meryem”de rol almış, çekimler nedeniyle iki ay İstanbul’da kalmıştın.

- Evet, iki ay Taksim’de kaldım. Birçok şehri gezdim. Çok güzel zamanlardı. Geri gelmeyi çok isterim.

* Türk kültürüne alıştınız yani...

- Kesinlikle. Kültürel anlamda birçok ortak noktamız var. Çay, sokak, pencere, çizme kelimeleri iki dilde de aynı... Hırvat mutfağında da dolma, sarma, köfte, baklava var. Bu yüzden burada çok kolay iletişim kurdum herkesle. Kendimi evimde gibi hissediyorum.

* Richard Gere ile “Av Partisi”nde rol aldın, “Game of Thrones”ta konuk oyuncu olarak kendini gösterdin. Gittikçe daha da alışıyor olmalısın yabancı setlere...

- Her adım bir macera aslında. Bir oyuncu olarak her yeni projede kendini başlangıç noktasında buluyorsun. Bu çok yorucu, çünkü her seferinde yeniden yürümeyi öğrenir gibisin. Yine de her biri muhteşem deneyimlerdi.

* “Game of Thrones” setinde Sibel Kekilli’yle de karşılaştınız mı, tanıştınız mı?


- Ne yazık ki hayır. Sanıyorum ben çalışırken o Dubrovnik çekimlerini tamamlamıştı.

Haberin Devamı

SETTE ÜÇ SİLAHŞÖRLER GİBİYDİK

Haberin Devamı

* Nik ile çalışmak nasıldı?

- Çekime başlamadan çok kısa zaman önce tanıştık. Hem Nik hem de Turgay (Aydın) ile çalışırken mutluydum. Üç silahşörler gibiydik.

* Senin için sırada ne var?

- Bruno Coppala ile film yaptık. İtalya çekimleri kaldı. Filmin adı “Three Way Week” ama belki ismi değişebilir. Daha önce yapmadığım bir iş çünkü gerilim filmi. İnsan kaçakçılığı ve genç kadınları fuhuşa zorlayanlarla ilgili.

Nik Xhelilaj: Türkçe biliyorum dedim, yalandı!

* “Üç Yol” filmi 50. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de gösterildi. Senin için nasıl bir deneyimdi?

- Beklediğimden güzel tepkiler aldık. Ayakta alkışladılar. Çok gurur vericiydi.

* Kendini nasıl buldun filmde?

- Kendimi genelde beğenmiyorum. Ama bu projede, ekibe geç katıldığım için karakteri oturtmakta da teknik olarak sıkıntılar yaşadım. Faysal’la ruh olarak sonuçtan memnun kaldık, ama yine de izlerken farklı bir şey de çıkarabilirdim diye düşündüm. Daha iyi olabilirdim.

* En çok hangi konuda zorlandın?

- Bünyamin sıra dışı bir karakterdi. Şair bir kere. Bir şairin ruhuna girmek, onun hissettiklerini hissetmek zor... Özellikle de Türkiye’nin doğusunda yaşamış bir şairin ruhuna girmek. Çünkü Arnavutluk’ta yaşayan birine göre bu bölge sıcak nokta olarak görünüyor.

* Türkçen sorun olmadı mı?

- Oldu. “Kayıp Şehir”e başlamadan iki ay önce görüşmeye başladık Faysal’la. Bana konuyu anlattı, yavaş yavaş konuya girdim ama Türkçem problem olacaktı. Skype’ta konuşurken bile “Abi yavaş daha o kadar Türkçe bilmiyorum” diyordum, düşünün. Londra’da yaşarken, birkaç kelime Türkçe bildiğim için CV’me bildiği diller olarak Türkçe de yazıyordum. Ama yalan tabii (gülüyor).

* Peki nasıl aştınız dil engelini?

- Türkçe önemli olduğu için yapamayacağımı düşündü. Ben de aynı fikirdeydim. Başka oyuncu arayışına girdi.

* Ne zaman fikir değişti?

- Ben hâlâ Londra’daydım. 1,5 ay hiç konuşmadık Faysal’la. Sonra tekrar aradı, “Birkaç seçme yaptım ama en doğal aday sensin” dedi. Bu arada çekime 15 gün vardı.

* O dönem Türkçe ne durumdaydı?

- Şu an konuştuğum kadar değil. “Kayıp Şehir” zamanından bu yana İstanbul’da olduğum için epey düzeldi ama o zaman sadece “Benim adım Nik” diyebiliyordum. Ama karakter doğudan geldiği ve Bosna’da yaşayıp İngilizce konuştuğu için, bu kadarı yetebilir dedik.

* Bu filmin çekimleri “Kayıp Şehir”le aynı döneme mi denk gelmişti?

- Hayır, filmi daha önce çektik. O sırada da dizi teklifi geldi. Bu filmle birlikte açıldı güzel kapılar diyebilirim.

* 15 günde çat pat Türkçe çözüp sete girince neler oldu?


- Karşımda güzel insanlar vardı. Abimi Turgay Aydın oynuyordu. Kristina’nın güzel bir hırsı vardı, o dikkatimi çekti. Faysal’ın da ilk yönetmenliğiydi. Yönetmenler ilk filmlerine bebek gibi davranır, çok özenirler. O sayede daha iyi işler ortaya çıkıyor.

Haberin Devamı

HER FİLMDE BİR KAZA GEÇİRİRİM

* Sette kaza geçirmişsin. Ne oldu?

- Hasankeyf’te, çekimin ilk gününde at binme sahnem vardı. Tam “oyun” denilecekti ki at çıldırdı. Hızla giderken durdu ve beni sırtından attı. Ambulans çağırdılar. Ama o gelene kadar kendime geldim, ayaklandım. Set bitti, ondan sonra geldi ambulans, çünkü merkezden çok uzakta, tepelerde bir yerdeydi set...

* İlk kez mi set kazası yaşadın?

- Olur mu, nerdeyse her filmde! İkinci filmde ayağımı, üçüncü filmde kolumu kırmıştım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!