Oluşturulma Tarihi: Ekim 03, 1997 00:00
Elimizde olmayan nedenlerle...Adana doğumlu, Almanya yetişmeli, İstanbul okumalı Murat Göğebakan bir süredir bağıra çağıra durmadan ilanı aşk ediyor. Ama esefle öğreniyoruz ki gerçek hayatta kimseye aşık olmamış. Başka şeylere aşık olmuş ama kendisi de bunu pek anlatamıyor. Kendileriyle Etiler'deki Harvard Cafe'de buluştuk. Bütün plak şirketi toplanıp gelmiş. Prodüktörü, basın danışmanı, şoförü, kendisi... Biz de üç kişi, ettik mi yine yedi! Bu kalabalık röportajlar da nereye varacak bilmiyoruz. Yanlış bir şeyler söylenilmesinden mi korkuluyor ne! Neyse, mecburen kafenin o an servise kapalı üst katına geçtik. Havada mis gibi ekşili köfte kokusu vardı. Meğer personelin
yemek saatiymiş. Garsonlar, tüm kibarlıklarıyla masaları bize göre ayarlamaya çalışırken, Murat Göğabakan, çoktan tencerenin başındaydı. Bütün sohbet boyunca karavana muhabeti yapan Göğabakan'a nihayetinde bir tabak ikram ettiler. Murat Göğebakan ile röportaj yaparken farkettik ki o kendine özgü hareketlerini sadece klibinde yapmıyor. Eli duruyorsa, bacağı oynuyor, bacağı duruyorsa kafası oynuyor. En sevdiği laf ‘‘Elimde olmayan nedenler...’’ Onu ‘‘Eyvallah’’ ve ‘‘Anlatabildim mi?’’ izliyor. Neredeyse hiç susmayan Göğabakan, karışık ve çoğu zaman ipin ucu kaçmış cümleler kurmaya bayılıyor. Yani bu kızlar da yanlış yazmış demeyesiniz diye söylüyoruz.Nasıl öyle kendinizden geçebiliyorsunuz şarkı söylerken?- Bir kere şunu bilmenizi istiyorum, herkes dedi ki bu adam yalan söylüyor. Böyle olamaz! Yapısal olarak sakin bir insanımdır ama Allah kahretsin o sahneye adım attığım zaman başka bir Murat oluyorum, elimde olmayan sebepler bunlar. Çok samimi söylüyorum, bunu bir türlü anlayamıyorum, bunun sırrını da bir türlü çözemiyorum. Kişilik değişimi mi oluyor?- Ne diyorsanız deyin. Elime gitarı aldığım zaman başka bir insan oluyorum. Gündüz insan gece vampir gibi bir şey...- Bir evlilik yıldönümüne gittim, gitarı elime aldım, arkadaşım ya Murat burada da mı rahat durmuyorsun, dedi. Ben bunu şuna bağlıyorum; enerji boyutu insan vücuduna bazen fazla geliyor. Boyut fazla geliyor!?- Bence öyle. İnsan kendini dizginliyor. Sahne dışında kendimi dizginliyorum sakin bir ortam çizmeye çalışıyorum. Artık oraya çıkınca bir anda...Kaptırıp koyuyorsunuz..- Elimde olmayan nedenlerle. Hepsi içten yani. Peki ne oluyor o an? Başka bir boyuta mı geçiyorsunuz? Transa mı giriyorsunuz?- Şimdi bişey var... Şunu söyleyeyim size ben... Kusura bakmayın. İnsan ne yaparsa yapsın bir şeyi severek yapmalı. Çok istemeli, çok yaşamalı. Ben bunu şarkı olarak yapıyorum. Ne yapmalıyım? Tırnağımdan saçıma kadar hissetmeliyim. Beden dilimi kullanmalıyım. Farkında olmadan maksimum halde de bedenimle de şarkıyı söylemeliyim. Müzikal yapmalıyım. Konuşurken de vardır bu bende. Ellerimi çok kullanırım. Evet şu an bile her tarafınız oynuyor. - Kesinlikle. Bu elimde olmayan bir şey, yaşamalıyım. Bir kere boyut değiştirmeli. Bu nasıl oluyor diye sakın sorma. AN-LA-TA-MI-YOR-UMNe görüyorsunuz peki o anda? Öyle titrediğinize göre korkunç şeyler olmalı?- Orhan Veli'nin bir sözü var bilir misiniz bilmem...Bilmezdim kelimelerin bu kadar kifayetsiz olduğunu...- Nereden bildiniz?Şimdiye kadarki tüm röportajlarınızda söylediniz... - Ha işte bak, demek ki neymiş? An-la-ta-mıyorum. Böyle davranmayanlar olayı yaşamıyor mu?- Hayır ben kendim için konuşuyorum. Sakın öyle bir şey düşünmüyorum. Ben kendimde öyle bir yol çizmişim diyorum. Böyle yaşıyorum diyorum. Bunu da insanlara hisettiyorum. Ellerimi kollarımı çok rahat hareket ettiririm. İnsanlar bazen bunu yadırgarlar.Kazalar oldu mu bu el kol hareketleri yüzünden?- Evet sahnede Ben Sana Aşık Oldum'u söylüyordum garsona tokat atmışım. Yanımdan geçiyormuş elim bir çarptı, tepsi yerde. Sonra kalktı benden özür diledi. Ben o an koptum, şarkıyı bıraktım o zaman. Elimde olmayan şeyler. (O sırada yemek yiyen personele sesleniyor) Karavanada ne var? Bana da ayırın ha!Bunu içten mi yapıyorsunuz, halk çocuğu imajı olsun diye mi?- O değil amacım. Onları mutlu etmek istiyorum. Murat Göğebakan bizim yemeğimizden yedi demelerini istiyorum. Amacım bu benim.Amaç mı, içinizden mi geliyor?- Hayır içimden gelen bir olay zaten. Ben severek yapıyorum. Anlatabildim mi? Gerçekten. Adana'da askeri yerde yemek yiyorduk. Ben gittim, içerde askerlerle yemek yedim. Gariban onlar, anasından babasından uzak.Sizin de mi gariban bir geçmişiniz var?- Şimdi şöyle söyliyeyim. İnsanın iç dünyası gariban olmalı. Anlatabildim mi? Yoksa ben şunu söyliyeyim, babamın maddi durumu da çok iyi. Adana'dan iyi bir aileden geldik, aşiret çocuğuyum. Ama bir şey var, ben yedi yaşımdayken, ilkokula başladığımda sigara satmaya başladım, su da sattım. Ama bir şey var büyüklerimiz bize önce hayatı anlattılar. Bak oğlum, işte böyle para kazanılıyor dediler. Hayatı para kazanmak diye mi anlattılar?- Hayır öyle değil. Geçinme mahiyetinde. Şimdi bir şey var siz röportaj yapmasanız nasıl para kazanacaksınız, size kim bakacak? Mesela siz de kasetim satmasa benimle röportaj yapmazdınız. Allah muhafaza sesime bir şey gelse... Geçen gün Yengem bana bir şey söyledi. İnsanın kelime anlamı ‘‘unutan’’ demekmiş. Allah Allah...- Yaa ben de öyle dedim ilk duyduğumda. Demek ki insan unutuyor her şeyi. Başarılı olmaktan başka gayemiz yok. (Bu arada, baktığımız İsmet Zeki Eyüboğlu'nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü'nde böyle bir anlama rastlamadık. Arapça ins kökünden gelen insan kelimesi kavrayan, anlayan, duyan, bilen, tanıyan anlamına geliyor)WEMBLEY'E TAKTIMBir röportajınızda başarılı olamazsam intihar ederim demişsiniz.- İntihar ederim demedim. Orada yanlış yazılmış. Benim bir emelim var. Albüm çıkarmak başarılı olmak için bir araç. Bu amaca ulaşabilmek için de araçlarımı en iyi yapmak zorundayım. Nedir amacınız? Ünlü olmak mı?- Hayır ünlü olmak gibi bir amacım yok. Ben Wembley'de bir konser vermek istiyorum.Neden Wembley'e kafayı taktınız? Bütün röportajlarınızda bunu söylemişsiniz...- Bunu soracağınızı biliyordum. Dünyada İngilizler kendilerini çok aristokrat arı sınıf olarak görürler. Ben de diyorum ki ben Türküm, bizden arı yoktur diyorum, ben de sizi buraya topladım onbinlercesine Türkçe sözlü müzik dinlettim. Kendi kültürümü tanıtmak istiyorum.İngilizlere ders vermek istiyorsunuz?- Eyvallah.Siz ne yapıyorsunuz? 70'li ve 90'lı yılların müziğinden bir sentez mi yapıyorsunuz?- Şimdi bir şey var. Biz bir yıl önce konuştuk yapımcım ile. Koşacağım kulvarda fazla insan olmamalı. Boğuşmak istemiyorum. Rekabet mi etmek istemediniz?- Rekabet değil. (Burada biraz delleniyor) Bizim işimizde rekabet olmaz. Çünkü biz bütün sanatçılar sevgiyi anlatırız.Sevginin kaset satışlarıyla ne ilgisi var?- Yok yok. Sevginin rekabeti olmaz. Sevginin büyüklüğü olur. Ulaşabileceği geniş kitleler olur. O baz değil. Kesinlikle böyle düşünmeyin.Peki.- Sesim 70'li yılların sound'una uygun. Ben Cem Karaca ve Edip Akbayram hayranıyım. Timur Selçuk. Özellikle Edip Ağbi ve Cem ağbiyi fanatik değil ama insan olarak çok severim. Onlardan kalma bir etki oldu. Edip ağbi'nin rock yorumu yani tiz yorumu çok hoşuma gidiyor. Bu üçlü boğumu kendime ilke edindim. Ses olarak buna sahipsen, konum da 70'lerse, ortaya bu çıkıyor. Un, şeker, yağ hazırsa helvamızı yaparız. Nostaljik helva.- 1970'ler nostalji değil bence, dünyada yapılan en kalite rock. 90'larda rock yapılmıyor tekno yapılıyor. Bir tek grup yaptı: Metallica. Bana göre yani. Batıda da bizde de öyle. Amerika'yı yeniden keşfetmetye gerek yok. Türk sanat musikisi ağırlıklı rock underground olarak sevenlerin dinleyeceği bir albüm hazırlıyorum demişsiniz. Bu ne demek?- Örnekler içeren. Motif olarak örnekler vereceğiz. Kalkıp Tu-uu-ti Muu-ci-ze-iiii guu-yem diye bir rock yapmayacağız. Ah kurban!Edip Akbayram, Cem Karaca dediniz, siyasi fikirleriniz de onlar gibi mi?- (Dellendi yine) Lütfen yaa! Ben sanatçıy
button