Saray soytarısı geleneğimizi Batılılaşma merakımız bitirdi

Güncelleme Tarihi:

Saray soytarısı geleneğimizi Batılılaşma merakımız bitirdi
Oluşturulma Tarihi: Ekim 09, 2005 00:00

Soytarılık, bir zamanlar çok önemli bir meslekti. Soytarılar hükümdarları en sıkıntılı zamanlarında bile güldürür, dertlerini unutturarak gerginlikleri azaltır ve bu arada bol bol da bahşiş alırlardı. Birçok soytarı, tarih boyunca önemli roller oynamıştı. Osmanlı sarayında soytarı bulundurma geleneğini Yıldırım Bayezid başlattı ve cüceler, kamburlar ve hadımlar en çok rağbet gören soytarılar oldular.

Tanzimat dönemine kadar devam eden bu gelenek, Batılılaşma çabamızla beraber ortadan kalktı, unutulup gitti ve soytarıların hikáyeleri sadece tarih kitaplarının sahifeleri arasında kaldı.

SARAYLARDA soytarı bulundurma geleneğinin tarihi binlerce yıllıktır ve eski Mısır’a, Beşinci Sülále zamanına kadar gider. Bu gelenek daha sonraları yaygınlık kazanmış ve Abbasiler’den itibaren İslám tarihine de girmiştir. Ortaçağ Avrupası’nda da, sık sık soytarı şenlikleri yapılmıştır.

Soytarılık, bir zamanlar çok önemli bir meslekti. Soytarılar hükümdarları en sıkıntılı zamanlarında bile güldürür, dertlerini unutturarak gerginlikleri azaltır ve bu arada bol bol da bahşiş alırlardı. Birçok soytarı, tarih boyunca önemli roller oynamıştı.

Osmanlı sarayında soytarı bulundurma geleneğini Yıldırım Bayezid başlattı. Bizdeki saray soytarıları daha çok Araplar’dan veya Habeşliler’den seçilirler, ya esir pazarlarından satın alınır veya saraya hediye olarak gönderilirlerdi. Cüceler, kamburlar ve hadımlar en çok rağbet gören soytarılardı. Tanzimat dönemine kadar devam eden bu gelenek, Batılılaşma çabamızla beraber ortadan kalktı, unutulup gitti.

Soytarının on parmağında on marifet olması gerekirdi. Padişahı sinirli olduğu zamanlarda güldürmeleri, yeri geldiğinde de anlattıklarıyla ve yaptıklarıyla düşünmeye sevketmeleri gerekiyordu. Hükümdara bu derece yakın oldukları için, soytarıların güvenilir kişilerden seçilmelerine özen gösterilirdi.

Türkiye’de 16. asrın sonlarından itibaren devlet kurumlarının giderek yozlaşması üzerine işleri gayrimeşru yollardan halletmek günlük bir alışkanlık háline gelmiş ve çarkın içinde soytarılar da yeralmışlardı. Bu soytarıların başında, Üçüncü Murad’ın Nasuh ve Cuhud isimli cüceleri gelmekteydi.

Cüce Nasuh ile cüce Cuhud, saraydan dışarıya pek çıkmayan Üçüncü Murad’ı avuçlarının içine almışlar ve tayinlerde bile etkili olmuşlardı. Her iki soytarının da gayrimeşru yollardan biriktirdikleri büyük miktarda servetleri vardı. Sonraki senelerde gözden düşüp hapse atıldıklarında yapılan tahkikatta soytarıların kurduğu büyük bir rüşvet ağı ortaya çıkartılmış ve makamlarını soytarılara verdikleri rüşvetlerle elde eden birçok devlet görevlisi azledilmişti.

Osmanlı tarihçiliğinin önde gelen isimlerinden olan Peçevi, kendi ismini taşıyan tarihinde, Üçüncü Murad’ın soytarılarıyla ilgili garip bir olayı hikáye eder ve hadiseyi günümüz Türkçesi ile şöyle anlatır:

‘...Maskaranın biri padişah ihsanda bulunacağı zaman ‘Yok Hünkárım bugün altın istemem 100 değnek isterim’ dedi. Sebebi sorulunca, ‘Hele ellisini vurun ondan sonra sual buyurun’ diye cevap verdi. Sultan, ‘Vurulsun’ buyurdu ve soytarı elli adet sopayı yedikten sonra ‘Durun, bir ortağım var, ellisini de ona vurun’ diye bağırdı. Ortağının kim olduğu sorulunca da ‘Her gün sultanımın huzuruna davete gelen bostancı, huzurdan ayrılışında ‘Seni ben getirdim, aldığın bahşişin yarısı benimdir’ deyip paramın yarısını elimden alıyor. Dolayısıyla, bugün yediğim dayağın yarısı da bostancının hakkıdır’ cevabını verdi. Üçüncü Murad, soytarının bu látifesinden hoşlanıp ihsanını artırdı ve bostancıya da elli değnek vurdurduktan sonra ‘Bir daha böyle işler yapmamasını’ tenbih etti. Soytarı, maskaralıkla kazandığı parasına el koyan bostancıdan zekásını kullanarak kurtulmuştu.’

Sorular ve Cevaplar (Mehmet Nuri YILMAZ)

Oruç Baba’ya gidip dilekte bulunuyorlar; ev istiyorlar, araba istiyorlar, kısmetlerinin açılmasını istiyorlar. Bu dinimizce doğru mudur? Ali KABAK/İSTANBUL

- Oruç Baba veya diğer yatırları ziyaret esnasında onlardan yardım beklemek ve elde ettikleri şeylerin onların sayesinde kazanıldığına inanmak şirktir (yüce yaratıcıya ortak koşmaktır). Ancak burada yatan zatın Allah katında muteber bir kişi olduğuna inanılarak ve onun hatırına yapılan dua, şirk olmasa da tevhid inancı açısından uygun olmayan bir davranıştır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!