OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 10, 2005 00:00
O doÄŸduÄŸunda Doluca Åžarapları 50’nci yaşına basmak üzereydi. Sarafin markasının ilk fikirleri oluÅŸtuÄŸunda henüz ortaokuldaydı ve aklı ÅŸaraptan çok modern danstaydı. Ama hayat ve ÅŸarabın keyfi ona ortaklaÅŸa bir oyun oynadılar ve Amerika’da dans eÄŸitimini bitirdikten sonra, dedesi, babası ve aÄŸabeyi gibi ÅŸarapçılık da okuduNew York’ta dans ederken ve yeni bir grupla daha kontrat imzalayacakken Türkiye’de yaptığı bir tatil, hayatının yönünü deÄŸiÅŸtirdi: 21,5 yaşında Doluca Åžarapçılık Pazarlama ve Halkla Ä°liÅŸkiler Müdürü oluverdi. Babası ve aÄŸabeyi medyaya çıkmaktan hiç hoÅŸlanmadığı için, aynı zamanda ‘Doluca’nın yüzü’ olmak da ona düştü: Sarafin Hanım, Åžarap Ãœlkesinin Prensesi diye anılır oldu. Yönetimdeki en gençti, hálá da genç. Ama geçenlerde prenses yerine kraliçe diye anılınca, ‘30’uma bastım, yaÅŸlandım galiba’ diye düşünmeden edemedi. Dansı unutmuÅŸ deÄŸil, ama ÅŸaraba da aşık. Åžarabın keÅŸfedildiÄŸi antik dönemde ya da dedesiyle 1920’li yıllarda yaÅŸayıp ÅŸarabın o dönemlerine tanık olmak isterdi ama yine de yanlış yüzyılda olduÄŸunu sanmıyor. Åžarap sektörünün ve kültürünün Türkiye’deki geliÅŸiminden memnun, yine de daha yapacak çok ÅŸey var. Sibel Kutman’ın iÅŸi bu kültürü ve keyfi daha çok Türk’e tattırmak...25 Haziran 1975 günü Ä°stanbul’da doÄŸar. Damarlarındaki kanın yarısı, taa Karayip denizinin kuzeydoÄŸusundaki küçük bir adadan gelir; Ä°spanyolca’da anlamı Zengin Liman olan Porto Riko’dan... Anneannesi Ester Maria Santos ve eÅŸi oralıdır, New York’ta yaÅŸamaktadırlar. Bir de kızları vardır; yıllar sonra Türkiye’de Ahmet Kutman’la evlenecek ve Ali ile Sibel’i doÄŸuracak olan Estelle Susan Rodrigues.New York’ta bir hastanede sekreter olarak çalışan Santos’un, evliliÄŸi yürümeyip boÅŸandığında, Türkiye’yle ilgili bir fikri var mıdır bilinmez ama uzmanlığı için hastaneye gelen Türk doktor Ziya Sezgin’e aşık olacak, onunla evlenip ilk eÅŸinden olan 13 yaşındaki kızıyla geldiÄŸi Türkiye’yi vatanı bilecektir. Hikayenin sonrası malum; 13 yaşındaki Estelle Robert Kolej’e yazılır, Ahmet Kutman da orada okumaktadır.PORTO RÄ°KO - MÃœREFTE HATTISibel Kutman’ın kanının diÄŸer yarısı ise mübadele öncesi sadece Rumların üzüm yetiÅŸtirip ÅŸarap yaptıkları bir yer olan TekirdaÄŸ Mürefte’den gelir. Bir bakkalın oÄŸlu olan dedesi Nihat Kutman, Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyet’in kurulduÄŸu sancılı yıllarda, Almanya’ya mühendislik okumaya gitmek ister. Babasının önerisi ise bakkalında çalışmasıdır. O ısrar eder ve gider. Onun da hayatını 1924’te bir gün, konsolosluÄŸa yaptığı ziyaret deÄŸiÅŸtirecektir. Konsolos, Rumların mübadeleyle gittiÄŸini anlatıp topraklarının baÄŸcılık ve ÅŸarapçılığa çok elveriÅŸli olduÄŸunu hatırlatınca, bu iÅŸ aklına yatar. Bu arada Ren Nehri kıyısındaki baÄŸlara bayılmış, oradaki ÅŸarapçılarla dost olmuÅŸtur. Babasının hoÅŸuna gitmese de mühendisliÄŸi bırakıp Geisenheim Åžarapçılık Enstitüsü’nde okumaya baÅŸlar. Ve 1926 yılında, Avrupa’da ÅŸarap eÄŸitimi almış bir genç olarak Mürefte’de, Doluca markasının temeli sayılan Vinikol Åžarap Evi’ni kurar. Bu piyasaya giren ilk Türk’tür. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak da bundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir herhalde. Doluca ise ilk üzüm ektiÄŸi baÄŸların bulunduÄŸu tepenin adıdır. Yıllarca denemeler yapan, Almanya’dan üzüm getirip elektriksiz, yolsuz Mürefte’ye eken, Yapıncak ve Karalahana gibi yöresel üzümlerden ürettiÄŸi Vinikol, Kara Elmas, Sarı Elmas markalı ÅŸarapları satsa da sonucu hiç beÄŸenmeyen Nihat Bey, taa 1940’lı yıllarda, ‘tamam bu ÅŸarap oldu’ diyecek, o da Doluca olacaktır. O zamanlar sadece Galata meyhanelerinde içilir ÅŸarap. Fazla üretime, ÅŸiÅŸelemeye bile ihtiyaç yoktur; deniz yoluyla gidip ‘şarap iskelesi’ne çıkan fıçılar, meyhanelerde boÅŸaltıldıktan sonra tekrar teknelere yüklenir ve Mürefte açıklarında denize bırakılır, dalgayla kıyıya vursun, yeniden ÅŸarapla doldurulsun diye...Nihat Bey, oÄŸlu Ahmet Kutman’ı hiç sorunsuz gönderecektir Amerika’nın ÅŸarapçılık cennetine. O da Kaliforniya Ãœniversitesi’nde Gıda Teknolojisi, Önoloji (Åžarapla ilgili bilim dalı) ve Vitikültür (BaÄŸcılık eÄŸitimi) okur ve 1969’da, ikinci kuÅŸak ÅŸarap eÄŸitimli aile ferdi olarak ÅŸirket yönetimine katılır. O zaman üç çeÅŸit ürün vardır sadece: Doluca kırmızı, beyaz, rose... Fazlasını kimse bilmez, merak da etmez. Bu yüzden ürünleri çeÅŸitlendirme, üretimi yenileme ve arttırma konusunda babasını ikna etmesi kolay olmayacaktır. Dedesini ancak altı yaşına kadar tanıma ÅŸansı bulan Sibel Kutman, onun ak ya da karadan baÅŸka bir ÅŸey söylemeyen, sert, dediÄŸim dedik bir insan olduÄŸunu çok iyi hatırlar. Ancak babası, onu ciddiyeti ve iÅŸ bitiriciliÄŸi nedeniyle hep dedesine benzetir. Sonuçta ilk büyümeyi Ahmet Kutman döneminde yaÅŸar Doluca; üç marka ve 300 bin ÅŸiÅŸe üretim, 30-35 yıl içinde 34 marka ve 14 milyon ÅŸiÅŸe üretime ulaşır. Ama bir dakika! Markaların 17 tanesi, Sibel Kutman’ın Amerika’da ÅŸarap eÄŸitimi almış üçüncü kuÅŸak aile ferdi olarak ÅŸirkete katılmasından sonra doÄŸar (Odasında pencere kenarına -doÄŸum tarihine göre sırasıyla- dizilmiÅŸ ÅŸiÅŸelere bakar ve ‘şuradan itibaren, benden sonra’ der). BAÄžDA SAKLAMBAÇİstanbul Ulus ile Mürefte arasında geçen çocukluÄŸu oldukça keyiflidir. Ä°ki yaÅŸ büyük aÄŸabeyi Ali’yle, sokak ve bahçe dışında bir oyun alanları daha vardır: Ãœzüm bağı. Daha dilleri ‘baÄŸbozumu’ demeye dönmezken, asmalardan üzüm yemeye, aralarında saklambaç oynamaya, eÅŸeklerle gelen üzümler arasında yuvarlanmaya baÅŸlamışlardır. BeÅŸ altı yaÅŸlarında, evde tadımlar yapılır, anne-babaları karar verirken almaya baÅŸlarlar ilk ÅŸarap yudumlarını. Ancak küçük Sibel’in kanına, ÅŸaraptan önce dans girecektir. Çok küçükken baÅŸlar Sait Sökmen’le dans etmeye. 1992 yılında Robert Kolej’den mezun olduktan sonra Amerika’ya ‘dans okumaya’ gideceÄŸini söyler. Onu uÄŸurlarken babasının tek üzüntüsü ‘ama ben sana yol gösteremeyeceÄŸim, hiç bilmediÄŸim bir konu ÅŸu dans’ ÅŸeklindedir. Wesleyan Ãœniversitesi’nde modern dans ve -galiba biraz da babasının hatırına- pazarlama eÄŸitimi alır. Yetmez, Amerika’da bir yandan profesyonel dansçılık yaparken, bir yandan da ÅŸarapçılık okur. AÄŸabeyi Ali Kutman, önoloji bölümünde okurken, o sonrasında, harmanlama, degüstasyon, pazarlama konularında uzmanlaşır.Yine de asıl derdi dans etmektir. Dans güzeldir, ama hem ömrü kısa, hem dansçıların dünyası zordur. Ayrıca bu iÅŸte para yoktur, kaç yaşına kadar kendi parasını kazanmadan, bonkör babasının yardımıyla dans edebilir ki? Birkaç yıl dans ettikten sonra biraz düşünmek için Türkiye’ye gelir, bu arada ofise, fabrikaya, baÄŸlara gidip gelmeye baÅŸlar. Ä°ÅŸte o sırada girer ÅŸarap hayatına ve dansa galebe çalar. 1997 yılında, 21,5 yaşındayken, Doluca Åžarapları yönetimine Pazarlama ve Halkla Ä°liÅŸkiler sorumlusu olarak katılır. Dansı Türkiye’de de dener ama Amerika’dan farklı deÄŸildir ortam, ÅŸimdi dans ara sıra stüdyoda kendi kendine ya da dansçı arkadaşı Jamel’le yaptığı bir hobidir sadece. Oysa iÅŸindeki ürünü aÅŸkla sever: Åžarap. Ãœstelik Türkiye’de bu konuda yapacak çok ÅŸey vardır. Evet son dört beÅŸ yılda çok ÅŸey deÄŸiÅŸmiÅŸ, ÅŸarap daha yaygınlaÅŸmış, daha bilinir olmuÅŸtur ama hálá kiÅŸi başına yılda bir ÅŸiÅŸecik düşmekte; tüketilen ÅŸarabın yüzde 30-40’ını yabancılar içmektedir.KÄ°M ÇALIÅžIR ÅžARAP DERSÄ°NÄ°Sibel Kutman’ın Doluca yönetimine katılmasıyla, ÅŸirketin pazarlama anlayışı deÄŸiÅŸir. O güne kadar ‘hiç son kullanıcı kim, beni tanır mı, Antik nasıl bir ÅŸarap, içiliyor mu, Doluca ile Villa Doluca arasındaki fark nedir?’ gibi soruları sormamış, soruÅŸturmamış olan Doluca, onunla birlikte bunu yapmaya baÅŸlar. Derler ki Doluca Åžarapları’nı tanınır yapan Sibel Kutman’dır. Åžarabın kırmızı, beyaz, 10 milyondan ucuz, 10 milyondan pahalı gibi kategorilerden sıyrılıp, markayla, üzümle, yöreyle, tadındaki farklarla anılmaya baÅŸlanmasında katkısı çoktur. Bu biraz ÅŸarabı sadece bilenlerin bilebileceÄŸi bir kültür olmaktan çıkarıp, deyim yerindeyse ‘halka indirmeye’ çalışmaktır. Garsonların eÄŸitilip gümüş tirbiÅŸon, altın tirbiÅŸon ve master diplomalarıyla ödüllendirilmesinden baÄŸbozumu turlarına, Doluca’nın aldığı sayısız madalyadan AGÄ°T Zirvesi’nde dönemin ABD BaÅŸkanı Bill Clinton’a Türk ÅŸarabını beÄŸendirmeye, pek çok ÅŸey onun döneminde gerçekleÅŸir. Amaç, ÅŸarabı edebiyat, tarih, arkeoloji baÄŸlamında iÅŸlemek, kültürünü geliÅŸtirmektir. Türk ÅŸarabını dünyada tanınır hale getirmeye çalışırken, bir yandan Türk milletine daha çok sevdirmek de... Ama rakıcı Türklere ÅŸarap içirmek o kadar kolay deÄŸildir. Rakıyı en fazla, susuz ve buzsuz ya da suyla karıştırarak buzlu içen Türkler, ÅŸarabı biraz komplike bulur galiba; onca çeÅŸit, onca marka, onca üzüm, yöre, kim çalışacak, çalıştıracaktır bunca dersi? Kim olacak? 8,5 yıldır büyük bir zevkle yaptığı gibi, Sibel Kutman! Hayatta yapılması gereken 52 ÅŸeyin 15’incisindeSibel Kutman, sıkı bir iÅŸ kadını olmasına raÄŸmen, özel hayatında alabildiÄŸine mütevazı, hayat dolu ve dost canlısı bir kadın. En yakın arkadaÅŸlarından Merve Tezel’in anlattıkları, onun hayata farklı bakışını çok güzel özetliyor: 1997-1998 yıllarında New York’ta tesadüfen ‘Hayatta yapılması gereken 52 ÅŸey’i içeren 52 kartlık bir deste satın almış. Her kartta, ortalama bir insanın hayatında yapmaya belki fırsat bulamayacağı aktiviteler varmış. Bunları arkadaÅŸlarıyla uygulamaya baÅŸlamış ve kesinlikle bir aktivite bitmeden diÄŸer kartlara bakmamışlar. Bu oyunu yedi yıldır sürdürüyor ve 15. karta ulaÅŸmış durumda. Oyun sayesinde, bir köye gidip inekten süt saÄŸmışlar, yaÄŸmurluk ve botlarla yaÄŸmurda bağıra bağıra ÅŸarkı söyleyip dans etmiÅŸler, tanımadıkları birilerine kahve ısmarlayıp sirke gitmiÅŸler vesaire. En komik anıları ise geçen ayki kartta yazan ‘bir beyzbol oyununa gidin, sosisli sandviçle kötü bira için’ yazısı sayesinde gerçekleÅŸmiÅŸ. Türkiye’de beyzbol maçı olmadığından, en yakında, Yunanistan’daki bir maça gitmeye karar vermiÅŸler. Maç Atina’da hiç kimsenin yerini tam olarak bilemediÄŸi bir yerdeymiÅŸ. Toplam 3 saat, 3 taksi, çeÅŸitli yardımsever Atinalıların yardımlarıyla, onlar dahil toplam 10 seyircinin bulunduÄŸu final maçını seyretmiÅŸler. Oyuncular, ‘kim bunlar yahu’ diye bakıyormuÅŸ yüzlerine... Ama çok eÄŸlenmiÅŸler.Â
button