Güncelleme Tarihi:
Tüm Brezilya şehirleri gibi Sao Paulo’nun da arka sokakları oldukça tehlikeli. Gecekondu mahallelerinden (Favella) bazılarına polisin bile giremediği söyleniyor. Gece sokakta, özellikle az ışıklı yerlerde yalnız yürümek pek akıl kârı değil. Ben pek bir cengâver olup, “Ne olacak canım” diyerek elimi kolumu sallayarak dolaştım. Hatamı kısa sürede öğrendim! Bir gece tek başıma yürürken bir grup serserinin peşimden laf atarak gelmesi epeyce korkutmuştu. Yolun sonunda dört bir yanı açık olan bir hamburgerciye sığınmasaydım neler olabileceğini tahmin bile etmek istemiyorum. Zaten ailem de sokağa çıkarken yanıma az para almamı tavsiye etmişti. Hem az para taşımalı, hem ATM’lerden para çekerken şifreyi elle gizlemeli, hem de aşırı dikkatli olmalı. Çünkü suç oranı oldukça yüksek olan bu ülke ve şehirde kapkaça uğramamak büyük bir şans! Hırsızlık, kapkaç, adam kaçırma, cinayet… Bunların hepsi Brezilya’nın, özellikle de Sao Paulo ve Rio gibi büyük şehirlerin ana sorunu.
YAŞAM SEVİNCİ SOKAĞA TAŞIYOR
Ama sokaklarda Latin müziği eşliğinde gezmek, geceleri çıkmak, barlarda dans etmek de başlıca güzelliği. Bu yönüyle dünyanın en keyif veren şehirlerden. Otomobil hırsızlığı çok. Babam aracı açık otoparka park ettiğinde içerdeki eşyaları mutlaka bagaja koyardı. Çünkü hemen camı kırıp alıyorlar. Sao Paulo da İstanbul gibi trafik konusunda adını altın harflerle yazdıran bir şehir. Dolayısıyla trafik yoğunlaştığında otoyolda bir anda insanlar beliriyor. Ya bir şeyler satmaya çalışıyor ya da üç top çevirerek dileniyorlar. Ama İstanbul’daki gibi değil. “Sıkıysa para verme de görelim” diyorlar adeta gözleriyle!
İHTİYATLI OLMALI
Sokaklarda en az İstanbul’daki kadar hatırı sayılır bir dilenci potansiyeli var. Açık alanlarda rahat yemek yiyemeyecek duruma getiriyorlar insanı. Bir de tehlikeli olduklarını bilmek, insanı diken üstünde oturtuyor. Asfaltın ortasında bile uyuyan bir evsiz gördüğümde içim parçalanmıştı. Kimse de gidip adamcağızı kaldırmıyor oradan. Bir süre “Acaba ölü mü” diye düşünmüştüm. Ama tüm bunlara rağmen inanılmaz kozmopolit, bir sürü kültürel aktiviteye ev sahipliği yapan, gece hayatıyla Güney Amerika’nın en önemli yerlerinden biri olan Sao Paulo’da bir ailem olması benim için büyük bir ayrıcalık. Dışarı çıkarken beni uyaran, seyahate giderken “Lütfen orada rafting yapma, çok tehlikeli” diye beni düşünen, gözlerimin içine sevgiyle bakan, ufkumu açan, benimle gurur duyan, sevgisiyle boğan bir ailem olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum. Brezilyalılar gibi üç soyadı kullanabileceğimizi bilsem, hemen nüfus cüzdanıma ‘Ranzani’ soyadını da ekletirdim. Çok da havalı olurdu: Irmak Yazım Ranzani...
Gitmeden birkaç kelime Portekizce öğrenin, biralarını tatmadan dönmeyin
* Her köşe başındaki ucuz büfelerdeki sandviçler, hamburgerler çok leziz. Temizlik konusunda altına imzamı atamasam da yemeden edilemeyecek yerlerden biri olduklarını düşünüyorum. Sokaktan yemek yemek Brezilya’da ayrı bir keyif benim için.
* Özellikle sokaklarda satılan tropik meyve suları şehrin en keyifli içeceklerinden. Ben son gittiğimde her köşede başka bir tanesini tatmaktan 40 günde altı kilo almıştım!
* Pao de queijo (peynirli ponçik ekmekler), brigadeiro (konserve süt ve kakaodan yapılan tatlı), yemeden, caipirinha ve yerel biraları tatmadan dönmemek gerekir.
* İngilizce bilen çok az. Portekizce birkaç kelime öğrenmek farz, yoksa büyük sıkıntı. Gençler okullarda iyi bir İngilizce eğitimi alamıyor, alsalar da konuşmaya çekiniyor. Ama değişim programına gidenler şakır şakır konuşuyor. İyi okullarda tabii ki İngilizce eğitimi üst düzeyde ama Sao Paulo’nun çok çok büyük bir şehir olduğunu düşünürsek, genellemelerim bu yönde!
Brezilyalı annem Suelly babam Edson ve kardeşim Mirelle
17 yaşında, yaz tatilimi geçirmek için, değişim programıyla Sao Paulo’ya gitmem hayatımı değiştirdi. Beni bir Brezilya âşığı yaptı. Dünyayı gezme, yeni insanlar, farklı kültürler tanıma isteğini de aşıladı.
Üç ay geçireceğim eve yaklaşırken kocaman bir brandada “Brezilya’ya hoş geldin Irmak” yazısını gördüğümde içim kıpır kıpır oldu. İlk kez karşılaştığım kişilerin, eski dostlar gibi sarılıp öpmesi, içtenlikleri, misafirperverlikleri ne kadar da Türklere benziyordu. Annem Suely, babam Edson, kardeşim Mirelle ve komşularımız yabancılık çekmemem için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bir ay içinde bayağı bir Portekizce konuşur olmuştum.
YEMEKLER, KOMŞULULAR TÜRKLERE BENZİYOR
Ev yaşamları bize çok benziyordu. Sabah kahvaltısından sonra annemi işe uğurluyordum. Babam evden çalışıyordu. Evin yardımcısı Silai, bize leziz yemekler pişiriyordu. Her gün mutlaka et veya tavuk, yanında da sarmısaklı, soğanlı pilav. Siyah kurufasulye ve et parçalı çorba... Yemekler çok leziz. Türk damak tadına uygun. Evde sıkıldığında alt komşumuz Mariana ve Rodolfo beni ziyarete geliyordu. Ya da ailemle onlara kahve içmeye gidiyorduk. Tıpkı Türkler gibi. Akşam ailemle TV dizisi izlemek en keyifli anlardan biriydi benim için. Portekizceyi öğrendikçe dizileri sevdim. Brezilya’da diziler, bizdeki gibi haftada bir değil, altı gün. Her akşam birkaç dizi birden yayımlanıyor. Suely hepsini heyecanla bekliyor, benim de beklememe sebep oluyordu.
Pazarları dedemiz ve sevgilisini çağırıp ailecek yemek yiyorduk ya da çiftlik evinde, çalışanlarıyla birlikte mangal yakıyorduk. Brezilyalılar bizim gibi mangala meraklı. Et deyince hayat duruyor. Kentin her köşesinde ‘churrascaria’ (et restoranı) var. Etler döner gibi kesilerek tabaklarla servis ediliyor. Doyduğunuzda masadaki yeşil aparatın kırmızı tarafını çeviriyorsunuz. “Yeter kardeş, daha yiyemeyeceğim” anlamına geliyor. Etle meşhur biraları içiliyor.
İKİNCİ KEZ GİTTİM
Ailecek bir arkadaşımızın doğum gününe gittiğimizde Edson’ın “Irmak hem İngilizce biliyor hem de Fransızca. O nedenle Portekizce öğrenmesi çok kolay oldu. Çok akıllı benim kızım” dediğini duyduğumda çok duygulandım. Dünyanın bir ucunda gerçek bir ailem daha olmuştu. Şimdi ben akşam TV karşısında uyuyakaldığımda üzerimi örtüp, alnımı öperek “İyi geceler küçük kızım” diyen bu dünya tatlısı adama nasıl olur da baba demem! Benim için her pazar elleriyle yemek yapan, beş sene sonra tekrar gittiğimde koca kız olmama rağmen karşıdan karşıya geçerken elimi tutan bu muhteşem kadına nasıl olur da anne demem! Bu tatlı aile beni Brezilya âşığı yaptı.