Barış AKPOLAT
Oluşturulma Tarihi: Kasım 20, 2010 00:00
Yıllardır sanatla dirsek temasını kaybetmeyen Absolut Votka’nın en büyük ilgi alanı tanınmamış çağdaş sanatçıları keşfetmek. Onları desteklemek için yaklaşık 30 yıldır ‘Absolut Sanat Ödülleri’ni (Absolut Art Awards) dağıtıyor. Bu yılki ödül Rirkrit Tiravanija’a gitti. Buenos Aires doğumlu Tayland asıllı sanatçı Stokholm’deki törende bütün malzemeleri karıştırdı ve kendisine ödül kazandıran işini tekrar pişirdi
Yazının girişi kafanızı karıştırmış olabilir. Bir sanat eseri nasıl tekrar gerçekleştirilebilir ki? Rirkrit Tiravanija, eser demekte biraz zorlanacağımız işini her istediğinde tekrarlayabiliyor. Çünkü kendisi 15 bin Euro’luk ödülünü
yemek yaparak kazandı. Birbirini tanımayan bir grup insanı toplayıp törensi bir havada Tayland yemekleri hazırlıyor. Yemeği yaparken, o esnada tanışan insanlar da çağdaş sanat sohbetleri yapıyor. Bir anlamda sanat eseri sayılan bu oluşumun değişmeyen teması misafirperverlik ve paylaşım.
Bu gösterisini; evinin yanı sıra müze ve galerilerde gerçekleştiren Tiravanija ‘aşçı değil sanatçı’ olduğunun altını özenle çiziyor. Haksız da sayılmaz, zira çeşitli bienallere katılmış bir sanatçı. Hatta dört filmiyle 2001’de 7. İstanbul Bienali’ne geldi.
Yemek etrafında dönen sanat sohbetleri pek çok kavramın karışımı. Aynı zamanda herkesin ilgiyle izlediği ilginç bir deneyim. “Karıştırmayı çok severim. Amacım güzel şeyleri birlikte sunup, toplamda ortaya daha güzel şeyler çıkarmak. Açıkçası sanattaki tek amacım bu. Bununla birlikte yalın olmayı da önemsiyorum” diyen Tiravanija insanları kaynaştırmaktan çok hoşlanıyor. Farklı kültürlerden insanların anlık ilişkilerini küreselleşmenin bir parçası olarak görüyor: “İlişkiler çok önemli. Tek başına veya birlikte fark etmez, küreselleşebilen kültürler aynı zamanda yaratıcı olursa geleceğini kurtarır.”
MÜZEYİ BİLE HAREKETLENDİRDİ Tiravanija; daha önce de Guggenheim Müzesi’nin 2005 Hugo Boss Özel Ödülü, Japon Naoshima Çağdaş Sanat Müzesi’nin Benesse Ödülü ve Smithsonian Amerikan Sanat Müzesi’nin Kucelia Sanat Ödülü’ne layık görüldü. En son da İsveç kökenli Fransız markası Absolut’tan. Farklı kültürlerden ödül kazanmasını; misafirperverlik ve paylaşıma vurgu yapmasının yanı sıra küreselleşmeye bağlıyor: “Özellikle ilişkilerdeki farklılıklardan besleniyorum. Batı ortaya kaydıkça Doğu’yla merkezde buluşmaya başladı.”
Sanatçı eserine dahil olunmasını da seviyor. Amacı interaktif eserlere imza atmak. İzleyicinin, eseri sorguladığı andan itibaren o işi kavradığını söylüyor: “Genellikle satılabilen veya elle tutulabilen işler yapmıyorum. Eserlerim daha çok harekete dayalı. Bu sayede mesajım daha kolay ulaşıyor. Anlam sadece benim köşeli bakış açımdan ibaret değil. Bu içerik zamana ve kişiye göre de değişir.”
Bu sözlerin ardından sanatçının retrospektif sergisinin nasıl olduğunu merak edebilirsiniz: “İşlerimin hareketten ve sunumdan ibaret olması onlara törensel bir hava katıyor. Hazırladığım retrospektif sergilerde; farklı konseptlerdeki işlerimin her biri ayrı odalardaydı. Ancak bu odaların çoğu bomboş olduğundan, serginin rehberi de vardı. Odalara girip, işleri tek tek detaylarıyla anlattı. Böylece retrospektif sergim bile canlı bir performansa dönüştü.”
MARKA SATILDI AMA ESERLER ULUSAL MİRAS
Geçen yıl Fransız Pernod Ricard firmasınca alınan Absolut için yapılmış 800’ün üstünde eser var. Bunlar ülkenin kültürel mirası olarak görüldüğü için İsveç Krallığı satılmalarına izin vermedi. Koleksiyoner ve sanatçılardan toplanarak ilk kez Stokholm’deki İçki Tarihi Müzesi’nde (Wine & Spirits History Museum) bir araya getirildi. İçlerinde Andy Warhol, Keith Harring, Douglas Gordon ve Vik Muniz gibi sanatçıların eserlerinin de bulunduğu bu koleksiyonu ilk görenleren biriydim. ‘Absolut Warhol’ adlı eserini görmek de çok heyecan vericiydi çünkü marka en büyük sükseyi Andy Warhol’un 1985’te kendileri için yaptığı bu yağlıboya pop-art çalışmayla yaptı.
SÜREKLİ YEMEK BEKLEMEYİN
“Bazı insanlar sürekli yemek pişirmemi bekliyor. Fakat ben bir sanatçıyım, aşçı değil. Diğer uçta da otantik bir Tayland yemeği yaptığımı için yemek istemeyenler var. Fakat yiyenleri görünce çekinerek de olsa, yaptıklarımı yiyorlar. Genellikle çok büyük alevler kullanıyorum. Bunlar galerilerde pek sorun olmazken müzelerde tehlike yaratabiliyor. Müzeler çok ciddi ve sakin yerler, galerilerse daha rahat. Los Angeles’taki müzede insanlar üstlerine yağ sıçramasından ve alevlerden korktukları için elektrik ocağı kullanmak zorunda kalmıştım. Ateş yerine elektrik kullanmak işin görkemini biraz azaltıyor fakat yapacak bir şey de yok.”