Sana kapakçık koleksiyonumu göstereyim mi

Güncelleme Tarihi:

Sana kapakçık koleksiyonumu göstereyim mi
Oluşturulma Tarihi: Nisan 10, 2011 00:00

Op. Dr. Murat Akçar (58), Şanlıurfalı. 1968’de Türkiye’de ilk başarılı açık kalp ameliyatını yapan ünlü kalp cerrahı Prof. Siyami Ersek’in gözde öğrencisi. İstanbul’da, hocasının adını taşıyan hastanede yıllarca kalp cerrahlığı yaptı, uluslararası üne kavuştu. Bir yıl önce memleketi Şanlıurfa’ya hizmet etmeye karar verdi. İdealist cerrah Akçar’ın bir özelliği var ki tıp dünyasında benzeri yok. Akçar’ın 30 yıldır değiştirdiği 1000 kalp kapakçığından oluşan bir koleksiyonu var!

Şanlıurfa’nın bir yılda efsaneleşen hemşehrisi Dr. Murat Akçar’ın anne ve babası, tanınmış ailelerden. Günümüze kadar ayakta kalmış tarihi konaklar, adlarıyla anılıyor. Baba tarafından Adanalı büyük dedesi Ali Efendi, 1758’de gelip Kutbettin ve Ulu Cami’de imamlık yaptı. Babası Adnan Bey, Beyrut Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Babaannesinin kardeşi Şükrü Nasih Akça ise Jön Türk. Paris Sorbonne’da Hukuk okuduktan sonra 1906-1908 yılları arasında mebusluk yaptı. Yeni Cumhuriyet Türkiyesi’ne ailenin büyük bölümü destek verse de annesi Hadice Hanım’ın ağabeyleri Şapka Kanunu’na karşı çıkıp Mekke ve Medine’ye göç etti.

Murat Akçar, ailesiyle birlikte iki ablasının üniversite eğitimi için İstanbul’a taşındı. Vefa Lisesi’nden sonra İ.Ü. Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Ünlü kalp cerrahi Prof. Siyami Ersek’in gözde öğrencilerinden oldu. İhtisasını yaptı, sonradan Siyami Ersek adını alan İstanbul Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Hastanesi’nde, hocasının yanında klinik şefi oldu. 30 yıl çalıştıktan sonra ani bir karar verdi: “İki yıl önce Şanlıurfa OSM Özel Ortadoğu Hastanesi inşaat halindeyken danışmanlık teklifi aldım. Geldiğimde şaşırdım, düşündüğümden çok daha iyi bir hastane yapmak üzerelerdi. Bir süre yardımcı oldum, hastane açıldı, gelmem için ısrar ettiler. İstanbul’un çevre ve hava kirliliğinden bıkmış, usanmıştım. Kendime yeni bir hayat kurmak istedim. Geldim, memleketim Urfa’da kendi özerk cumhuriyetimi kurdum.”

Akçar, eşini ve çocuklarını İstanbul’da bırakıp geldiği yeni hayatından çok memnun. Ortadoğu Hastanesi’nde yeni bir altyapıyla klinik kurdu. Bir ayağı ABD’de. Tıbbın Kabe’si sayılan Cleveland’a 17 kez gidip son yenilikleri Urfa’ya getirdi. Eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ı da ameliyat eden ‘Altın Parmak’ lakaplı Prof. Bruce Lytle’la çok iyi dost oldu: “Onun cerrahide kullandığı aletlerin birebir aynısını kullanıyoruz.”

ELMAS TEKLİF ETSENİZ VERMEM
/images/100/0x0/55ead415f018fbb8f8995152


Akçar 30 yıldır yani ilk ameliyatından itibaren biriktirdiği kalp kapakçıklarını da Şanlıurfa’ya getirmiş. Serum fizyolojik ve alkol karışımlı sıvının içinde koruduğu 1000 kapakçık, ilk günkü tazelikleriyle duruyor. İlk kez gördüğümüz bu kapakçıkların önce ne olduğunu, ne işe yaradığını anlamamız lazım. Lise yıllarımızdan beri görmediğimiz bir maket getiriyor. Puzzle gibi ayrılan kalp üzerinde bir değil, tam dört kapakçık olduğunu hatırlıyoruz. Bu kısa anatomi dersinden sonra gördüklerimizi ve anlatılanları layıkıyla anlamaya hazır oluyoruz.
Her bir kavanozda en az 10 kapakçık var. Kavanozun üzerindeki etikette kapakçıkların hangi hastalara ait olduğu ve ameliyat tarihleri yazılı. 76 kapakçık, Şanlıurfa’daki hastalarına ait. Hepsi öyle tuhaf şekillerde ki... Üzeri deniz canlılarıyla kaplanmış tarihi amfora parçalarına benziyorlar. Bazıları yaşlılığa bağlı, bazıları yetmezlik nedeniyle aşırı genişlemiş. Bazıları da daralıp işlevini yitirmiş. Hastanedeki odasının başköşesinde duran bu kapakçıklar, Akçar için paha biçilmez değerde. Bu kadar kalp kapakçığının değil Harran Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bile olmadığını söylüyor: “Başka bir yerde üç tane kapakçık olsun, diplomamı yırtarım.”
Kavanozun birinden çıkardığı kapakçığı gururla gösteriyor ve “Çok nadide bir parçadır” diyor. Akçar, uluslararası tıp koleksiyonunda da kendisindeki kadar kapakçığın olmadığını söylüyor. “40 tanesini kardiyolojide 1 numara olan Cleveland Foundadion’a götürdüm, şoke oldular.” Bir kapakçık daha çıkarıyor, “Yeryüzünde bundan daha kötü bir kapakçık olamaz” diyor. Gerçekten de son derece deforme olmuş. Bunun sahibinin yaşamadığını düşünüyoruz ama yanılıyoruz. “29 yaşındaydı. Değiştirdim, sağlığı da gayet iyi.”
Akçar, koleksiyonundaki ‘Nadide’ parçaları göstermekle bitiremiyor. Birini tutup çıkarıyor kavanozdan. “İşte bu da çok nadide. Elmas teklif etseniz, vermem” diyor. Kapakçık koleksiyonuna kimlerin ilgi göstereceğini merak ediyoruz, “Eğitim hastaneleri” cevabını alıyoruz. Gördüğümüz envai çeşit deforme kapakçıklar nedeniyle kendi kalbimiz hususunda ciddi endişeye kapılıyoruz.

FOTOĞRAF MERAKI SEBEP OLDU

Ameliyat ettiği kapakçıkları neden sakladığını merak ediyoruz. “Fotoğraf merakım yüzünden. Fotoğraf sanatçısı Moşe Baharnak ile kalp kapaklarını makro düzeyde çekerek biri uluslararası tıp kongresinde olmak üzere üç sergi açtık” diyor. 1979’da ihtisasa başlasa da koleksiyonunun miladı 1983. “Kapak ameliyatını hastaya anlatmak çok zordur. Hastalara kapaklarını göstermeyi prensip edindim. Bütün hastalarım kapaklarını gördü. Hasta merak ediyor çünkü. Beni örnek alan birkaç arkadaşım da koleksiyon yapmaya başladı. Ama onların kapak sayısı 150’yi geçmiyor.”
Akçar’ın ameliyat ettiği en genç hastanın 14, en yaşlısının 86 yaşında olduğunu da öğreniyoruz. “Romatizmal kapak problemi kadınlarda ve genç kızlarda, dejeneratif yani kireçlenmeye bağlı kapak problemi ise erkeklerde daha fazla görülüyor.”

Dr. Murat Akçar’ın koleksiyonunda sadece doğal değil, değiştirdiği yapay kapakçıklar da var. Ameliyat sonrası hasta, kan inceltici ilaç kullanmadığı için çoğu yırtılıp patlamış. Siyah metal olanı gösteriyor, “Kandaki pıhtılaşma nedeniyle metal kapak kilitlenmiş, çalışmaz hale gelmiş. Acil ameliyat ettik” diyor. Bir kavanozda tek başına duran, diğerlerine hiç benzemeyen, çapraz metal tellerin ortasında akik taşlı gibi sofistike bir şey çıkarıyor. “İşte Kaşıkçı Elması” diyor. Meğer Siyami Ersek’in 1968’de taktığı ilk kapakmış. “Türkiye Cumhuriyeti’nde takılan ilk kapak. Silastikten yapılmış. Rabbim lütfetti, 38 yıl sonra çıkarıp yenisini taktım.” Hastanın kaç yaşında olduğunu merak ediyoruz. “61 yaşındaydı. Beş yıldır yaşıyor. Siyami Hocam’ın taktığı bu kapakçığın yeryüzünde benzeri yok. Birinci nesil.” Yarısı olmayan bir kapakçığı örtünün üzerine yayıyor. “Parçalanmıştı. Diğer parçayı vücudun başka yerinden, bacak damarından çıkardık. Allah’tan beyin damarına gidip yırtmamıştı”

Üç değişik kapakçığı yan yana sıralıyor. En baştaki birinci nesil olanı ve 1960 model. Ortadaki ikinci nesil, 1975-1990’lara kadar tıp dünyasının kullandığı kapakçık. Sonuncusu ise günümüzde kullanılanı. “Grafit parçalarının üzeri karbon atomlarıyla kaplanır. Son derece hafif ve eritrosit dediğimiz hücreler yapışmıyor. Etrafındaki halka bakron denilen kumaştan. Kalbe takıldıktan sonra üzerini vücut hücreleri kaplıyor.”

KENDİNİ YORMA HOCAM YENİSİNİ ALABİLİRİM

Hastalarımın yüzde 40’ı kadın. Çünkü kadınların tedavisi daha çok ihmal ediliyor. Ama erkekler yaşasın, faydalı olsun diye çaba gösteriyorlar. Güneydoğu’da, yani benim kendi memleketimde kadın üçüncü sınıf görülüyor. Geçenlerde bir kadın hastamın kocası geldi ve “Aman hocam kendini çok yorma. Bir tane daha alabilirim” dedi. Bu örneklerla sık sık karşılaşıyorum. Yaşlı erkekler de genç kızla evlenirken kalbinin sağlam olmasını, ilaç aldığında kalbinin zarar görmemesini istiyor. Geçenlerde 84 yaşındaki bir amca, “Beni derhal ameliyat et!” dedi. Ameliyattan sonra tüp bebek yaptı. Kadın hastamın karnında dört aylık bebeği vardı. Açık kalp ameliyatı yaptım. Dünyada üç örneği var. Çocuğu şimdi iki yaşında. Üç kalp kapakçığı yapay olan ve dünyada en uzun yaşayan hastam Urfalı berber Mehmet Kara. 19 yıldır yaşıyor. Şimdi 50 yaşında.

CLEVELAND TEKNİĞİNİN AYNISI

1987’den bu yana ABD Cleveland’a gidiyorum. Onlar, iyi sistemde çalışan iyi insanlar. Bizim problemimiz, çok kötü sistem içinde mucizeler yaratmaya çalışıyoruz. Akvaryumun bulanık suyunda birbirimize çarpıyoruz. Onların suyu tertemiz, birbirlerine çarpmadan dolaşıyorlar. Sağlık konusunda devletleri çok büyük olanaklar tanıyor. Yoksa hekim olarak onlardan çok iyi durumdayız. Prof. Bruce Lytle’ın işi, sadece işine konsantre olmak. Bizden farkı bu. Çok iyi ortamda çalışıyor, çok büyük lojistik destek alıyor. Müthiş olanak, malzeme ve Amerikan disiplini. Kendisini 1990’da tanıdım. Aramızda uçurum yok. Biz Lytle’ı yakalarız. Ama yeni sağlık sistemi bu ihtimali yok etti. Hastanemizde Lytle tekniğinin aynısını kullanıyoruz. Yurdışında doktorlar daha başarılı. Çünkü hasta ikinci ya da üçüncü evrede geliyor. Kalp kapakçığı ameliyatları, bizim korkulu rüyamız. Çünkü hastalar en son, yani dördüncü evrede doktora geliyor. Buna rağmen çok başarılıyız. Hastalar zamanında gelebilse, hekimlerine güvense; başarı oranımız daha da yükselir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!