Güncelleme Tarihi:
Dört oktavlık sesiyle dünyanın sekizinci harikası ilan edilen Cordeiro, Safiye Ayla, Zeki Müren ve Bülent Ersoy’u çok sevdiğini söylüyor.
Müzik hayatınız nasıl başladı?
- Altı yaşımda bir gün kilisedeyken, “İleride şarkıcı olacağım” dediğimi hatırlıyorum. Ailemde kimse profesyonel bir sanatçı değil. Kiliseyle bağlarımı kopardıktan sonra 15 yaşımda bir müzikalde görev aldım. İlk deneyimim buydu.
Tek hayaliniz o zaman sadece şarkı söylemekti...
- Hayır, aktör olmaktı. Daha sonra müzik aklıma girdi.
Çaldığınız bir enstrüman var mı?
- Perküsyon çalışıyorum ama sahnede performans gösterecek kadar iyi değilim.
Peki, hiç müzik eğitimi aldınız mı?
- Brezilya’da çok iyi ses eğitimi veren Eduardo Janho Abumrad adında hocam var. Ondan ders alıyorum ama aynı zamanda sadece dinlemeyle de öğrenen birisiyim.
Samba ve boşa novadan, Flamenko caz, disco ve operaya kadar pek çok farklı türde müziği pop tavrında söyleyebiliyorsunuz. Barbie Girl, Frozen’da olduğu gibi... Bunu nasıl başarıyorsunuz?
- Barbie, Madonna, Vivaldi’yi seslendirmek harika bir şey. Şov sırasında bunlar bir hikâyeyle kompoze edilerek bağlanıyor. Yani bunları aynı anda seslendirirken bir hikâye yaratıyorum. Tabii bunu yaparken her müzik türüne saygı duyarak, hakkını vererek yapıyorum.
Samba ve boşa novadan, operaya kadar çeşitli müzik türlerini seslendirebilmek için hepsiyle ilgili ayrı ayrı yoğun bir eğitimden mi geçtiniz?
- Konservatuvarda bildiğimiz klasik eğitimleri görmedim. Sürekli araştırıyorum ve bunun üzerine çalışmalar yaparak kendimi geliştirdim.
Siz bu kadar renkli bir sese ve müzik türünde geniş bir ilgiye sahipken, tek bir müzik türüne saplanmış kişileri yargılıyor musunuz?
- Mahalia Jackson gibi tek bir tür üzerine yoğunlaşan müzisyenler olmasaydı, gospel türünü öğrenemezdim. O yüzden hayatlarını tek bir müzik türüne adayan kişilere her zaman saygı duymuşumdur. Şunu unutmamak gerekir ki, ben sahnede yarı aktör yarı müzisyenim. Sahnede kendimi anlatabilmem için farklı türlere ihtiyacım var. Ama müziğin kendisi özgürlük. Eğer caz konusunda kendini özgür hissedeceksen, sonuna kadar devam et derim.
Brezilyalı olmanıza rağmen ağırlıklı olarak İngilizce şarkılar seslendiriyorsunuz.
- Sadece İngilizce değil, Fransızca, İtalyanca, Almanca, Latince de seslendiriyorum. Bu dillerin hepsi opera dili. İstanbul’da vereceğim konserde ilk defa Türkçe seslendireceğim. Türkçe çok güzel bir dil ama çok çalışmam gerekti.
Dört oktavlık sesinizden dolayı Alman basını tarafından dünyanın sekizinci harikası ilan edilmişsiniz. Ne hissediyorsunuz?
- Bunun için gerçekten teşekkür ediyorum ama ben kendimi biliyorum ve onların gazetelerde yazdığı şeylere inanmam gerekmiyor. 30 yıllık bir müzik kariyerim var. Bu süreç içerisinde bazıları beni sevdi bazıları da nefret etti. Bu yüzden başkalarının ne konuştuğuna ve nasıl yargıladığına bakmayacak kadar güçlü olmam lazım. Eğer onlar benim bir dâhi olduğumu iddia ettiğinde onlara inanıyorsam, benim bir salak olduğumu yazdıklarında da inanmam gerekir.
Müzik kariyerinizin en zorlu dönemi neydi?
- Sağlıklı ve güçlü kalmak en zor kısmı oldu diyebilirim. Alkol ve sigara kullanmıyorum. Her tür yiyeceği ve içeceği sesimin daha sağlıklı olması için yiyip içiyorum. Mümkün olduğunca da bunu yapmaya devam edeceğim.
Türkiye ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Takip ettiğiniz sanatçılar var mı?
- Safiye Ayla, Zeki Müren ve Bülent Ersoy’a bayılıyorum. Leyla Gencer de operanın divası olarak bilinir... Şu an aslında Türk kültürüyle ilgili daha fazla şey öğrenmek istiyorum. İstanbul gibi bir şehirde sahne almak benim için büyük bir ayrıcalık.