Güncelleme Tarihi:
Bu benim yaşam biçimim, tarzım değil. Ama bana çok iyi bir ders oldu! İnsanların kafasını böyle bir şeyle meşgul ettiğim için ve aileme sıkıntı yaşattığım için çok üzgünüm. Çok büyük bir hata yaptım. İnsanım sonuçta. Kim temiz ki? Yaptığım yanlışın vebalini de çok ağır ödedim. Hayatımı zor toparladım. Artık bunlarla anılmak istemiyorum.
"Aynalı Tahir", "Serseri", "Köpek" dizilerinde hep elinde silahla kamera karşısına geçen, ilk kez "Beyaz Gelincik" dizisinde bir salon erkeğini canlandıran Erkan Petekkaya, bilinmeyenlerini ve en büyük hatasını Kelebek’e anlattı. İşte piyano çalan ve iyi yüzen bir Diyarbakır delikanlısının çok özel açıklamaları.
Ailenizin Diyarbakırlı bir aşiret olduğu doğru mu?
- Diyarbakırlıyım ama İstanbul’da doğup, büyüdüm. Aşiret değiliz ama geniş bir ailemiz var.
Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?
- Aslında ben kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler ya da hukuk okumak istiyordum. Lise son sınıfta okurken tiyatro girdi hayatıma. Üniversite sınavına üç ay kala her şeyi bıraktım. Konservatuvar sınavlarına girdim ve kazandım.
Ne oldu da fikriniz deÄŸiÅŸti?
- Kadıköy Altıyol’daki otobüs durağında beklerken, biriyle tanıştım. Amatör tiyatrocuymuş. O beni tiyatroya götürdü. Baktım ki bambaşka bir dünya. Öyle kanıma girdi bu iş. Eğer o otobüs durağına beş dakika geç gitsem, şimdi
Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda görev aldığınız dönem, bölgenin en karışık olduğu yıllardı. O döneme dair hiç anınız var mı?
- Eskişehir’de konservatuvarı bitirdikten sonra Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda sekiz yıl aralıksız çalıştım. Bu sekiz yıl boyunca orada yaşadım. 1993 yılıydı ve o dönem Diyarbakır, Teksas gibiydi. Tiyatromuz bombalandı, dayak yedim. Çok badireler atlattık.
Neden dayak yediniz?
- Yedik işte... Anlatamam. Anlatırsam işin içine başka şeyler girer...
n Silah seslerinin arasında oyununuzu sahneye koyarken aklınızdan ne geçiyordu? "İstanbul’a gitsem, dizilerde oynasam" diye mi düşünüyordunuz?
- İstanbul’a gelmek gibi bir derdim hiç olmadı. Benim hayatımda her şey tesadüfen gelişti. Bir arkadaşım vardı. İlaç firmalarına tanıtım filmleri çekiyordu. İlk o tanıtım filmlerinde oynadım. Çekenler de Taylan Kardeşler’di. Onlar beni bu işe soktular. Beni ilk kamera şakalarında oynattılar. İyi şakalar yaptım. Ondan sonra da devamı geldi işte.
Gruplaşmalar, bir şirket çatısı altında toplanma gibi sanat dünyasının birbirine destek olma yöntemleri var. Anladığım kadarıyla siz tek başınıza hareket ediyorsunuz.
- Evet, dediÄŸiniz gibi böyle iliÅŸkiler var. Ama ben bu iliÅŸkileri beceremiyorum. Dolayısıyla yalnızım. Özgür olmayı seviyorum. Birine baÄŸlı kalmak, kazandığım paradan birisine vermek istemiyorum, çünkü sevmiyorum. Birinin beni götürüp satmasına ihtiyacım yok. Ben kendimi satıyorum zaten. Birinin, benim adına görüşme yapmasını da istemiyorum.Â
Neden bugüne kadar bir sinema filminde rol almadınız? Gruplaşmalardan dolayı olabilir mi?
Kendinizi çok karizmatik buluyor musunuz?
- Buna ben cevap veremem. Ama fena değilim. (Gülüyor)
Biraz da özel hayatınızdan konuşalım...
- Sadece bir gün set olmuyor. O günde de aileme vakit ayırıyorum. Onun dışında yüzüyorum, film izliyorum, kitap okuyorum. Çok sosyal bir hayatım yok yani.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
- Bir düğünde tanıştık. Kendisi akrabamdır. Akrabam olmasaydı da fark etmezdi. Yine onunla evlenirdim.
Akrabanızla mı evlisiniz?
- Evet, niye şaşırdınız? Ama yakın akraba değiliz. Babaannelerimiz kuzen. Yani öyle görücü usulüyle falan evlenmedim. Beğendim, aşık oldum ve evlendim. Dört yıldır evliyiz. İki yaşında bir oğlumuz var. Adı; Cano.
DOĞAÇLAMA PİYANO ÇALARIM
Bir de piyano çalıyormuşsunuz.
- Amatör olarak. Nota falan bilmem ama doğaçlama çalarım. Çaldığım da oturup dinlenir yani. Bunun dışında biraz gitar ve davul da çalabiliyorum. Müzikle uğraşmaktan keyif alıyorum. Vurmalı aletlerde yetenekliyim.
Dizilerde hep ’kadın’ hikayeleri ağırlıkta. Bir kadın var ve bir sürü adam peşinde. Bundan rahatsız olmuyor musunuz?
Ne kazandırıyor ki size bu projeler?
- "Beyaz Gelincik" bana çok şey kazandırdı. Ben bu projeden önce hep dağınık adamları oynuyordum. Yani duygularını net ortaya koyan, kavgacı rollerdi bunlar. Benim elimde silah olmayan bir tane dizim olmadı. Ama bu dizide, takım elbise giyen, kravatlı, Anadolu erkeği ama Amerika’da eğitim almış, holding yöneten tam bir salon adamını canlandırıyorum. Dolayısıyla bu rol sayesinde daha minimal oynamayı öğrendim. Ayrıca ’Beyaz Gelincik’, bana çok fazla kadın seyirci kazandırdı. Eskiden seyircim erkekti. B,C,D grubuna oynarken, şimdi AB de beni izliyor.
Doğru, sosyetik hanımlar çok beğeniyormuş sizi.
- Kravat takınca öyle oldu... (Gülüyor)
Çok büyük hata yaptım
Hayatınızdaki pişmanlıklar çok mu?
- Ben de insanım. Çok hatalar yaptım. Ama hatalarımdan hep ders çıkardım.
"Geri dönüşü olmayan hata yapmaktan, yani rezil olmaktan çok korkarım" diyorsunuz. Korktuğunuz başınıza geldi mi? Çünkü geçtiğimiz yaz Sinem Erülgen’le deniz kenarında samimi bir şekilde yakalandınız.
- Sevdiklerimi böyle bir şeyle meşgul ettiğim için çok üzüldüm. Bu bana çok iyi bir ders oldu! Daha kötü bir şey de gelebilirdi başıma. İnsanların kafasını böyle bir şeyle meşgul ettiğim için, aileme sıkıntı yaşattığım için çok üzgünüm. Ama hep bunu yapıyormuşum gibi yansıtıldı. Böyle bir şey yok. Çok büyük bir hata
Röportaj: Sema DENKER          Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN